Google Play Store
App Store

Direniş kavramına ilişkin literatür gün geçtikçe artıyor. Biraz geçmişe gidip direniş tarihine bakarsak; Antigone’un eril güce başkaldırmasından, Don Kişot’un yaşadığı dünyaya kafa tutmasına kadar birçok anlatının bugüne geldiğini görürüz.

Direniş edebiyatı

İlke KAMAR

“Bence direnmeliyiz: Benim sloganım budur. Ama bugün kim bilir kaçıncı kez, bu kelimeyi nasıl somutlaştıracağımı düşünüp durdum.” Dünyada zorbalığa karşı direnen Arjantinli yazar Ernesto Sabato’nun bu cümlesi bugün de geçerliliğini koruyor. Direnmek ama nasıl? Açlığa, yoksulluğa,  mecburiyetten çalıştığımız işlere, istemediğimiz bir yaşam düzenini bizlere dayatanlara, savaşlara, sahte barışlara, adaletsizliğe, doğayı katledenlere direnmek… Mücadele edecek, hatta kavga edecek o kadar nedenimiz var ki. Örneğin şu yazı hazırlanırken mahkeme kararı olmadan bir sosyal medya kanalı kapatıldı. Sokağımızda bir köpeğin ya da kedinin başını okşamak için bile direnmemiz gerektiğini öğrenmedik mi! Bize dayatılan temel ekonomik ve siyasal düzenin başlı başına mücadele konusu olması bir tarafa, 24 saat içinde gündelik yaşamda sürekli yeni tahakkümlere maruz kalıyoruz. Dahası ‘vazgeçmek direnmektir’ gibi süslü duvar yazıları da ayrı bir sorun olarak karşımıza dikiliyor. Direniş kavramına ilişkin literatürün gün geçtikçe artması, yeni kavramların ortaya çıkmasına da neden oluyor.

Biraz geçmişe gidip direniş tarihine bakarsak; Antigone’un eril güce başkaldırmasından, Don Kişot’un yaşadığı dünyaya kafa tutmasına kadar birçok anlatının bugüne geldiğini görürüz. Şimdiki zamana yaklaşacak olursak: özellikle 68 isyanı, Rock’n Roll’ün, Yeni Roman’ın, “Avant-gard” akımların, kitleleri sarstığı birçok direniş biçimini karşımıza çıkardı. İtalya’da “Yeni-Gerçekçilik”, İngiltere’de “Özgür Sinema”, Fransa’da “Yeni Dalga”  akımları politikleşmiş muhalif tavrı gösterme fırsatı sundu. Baskıyı teşvik eden her türlü yaptırım için pratik direniş biçimleri ister söz, ister yazı ile ya da başka bir yolla tahakküm biçimlerini ihlal etmede önemli rol üstlendiler.

MİZAH VE DİRENİŞ

Son dönemde mizah da direnişi ortaya koymada etkili oldu. Örneğin Gezi Direnişi eylemlerinin Bahtin’in “karnavalesk” kavramıyla anlatılması direniş kültürünün geçmişle bağını ortaya koyuyordu. Gezi Parkı Direnişi’nde çok farklı kesimler mizahı kullanarak direnişi bir Ortaçağ karnavalına dönüştürmüştü adeta. Ülkenin dört bir yanında patlak veren protestolar başkaldırının yeni örneklerini önümüze serdi. Sonradan çok çeşitli toplumsal talepleri dile getirmek için kitlelerin harekete geçtiği eylem örnekleriydi bunlar. Sınıf düşmanlığı, adaletsizlik, işçi hakları, kadın ve lgbtq + hakları mizahla da dile getirildi. Heterojen kitleleri harekete geçiren, çeşitli toplumsal talepleri ortaya koyan direnişi Tunus, Kahire, Madrid ve Atina’daki benzeri meydan hareketlerinde de gördük.  Her geçen gün dünyada küresel sefalet, neoliberal kapitalizm ve biyopolitik disiplin temeline dayanan iktidarın bugünkü yapısına karşı direncin farklı örnekleri karşımıza çıkıyor. Manifestoların tekrar basıldığı, muhalif yazarların yeniden hatırlandığı direniş edebiyatının da etkisinden belki de en çok söz etmemiz gereken dönemlerden geçiyoruz.

Dünyada birçok yayınevi Komünist Manifesto’yu yeniden basıyor, direnişi anlatan edebi eserlerin serisi yayımlanıyor. Her ne kadar neoliberal politikalar kitap üretimini de dönüştürmüş ve çoğunlukla sınıf göndermelerinden yoksun eserleri okurla buluştursa da yakın geçmişte ya da günümüzde üretilen bazı edebi eserler okura birçok alanda süregiden sömürüyü ortaya koymada güncelliğini, edebi değerini koruyor. Orhan Kemal’in Bereketli Topraklar Üzerinde olduğu gibi köyünü terk edip tarım işçisi olarak yollara düşenlerin hikâyesi geçmişte mi kaldı!

BEREKETLİ TOPRAKLAR ÜZERİNDE
Orhan Kemal
Everest Yayınları, 2008

Köylü yine tek başına bırakılmış, geleneksel ve modern ağaların zulmü altında eziliyorsa İnce Memedlere ihtiyaç yok mu? Bu romanlarda olduğu gibi dünyanın farklı coğrafyalarında yaşanan baskıları yansıtan hikâyeler direniş biçimlerini görmemizi sağlıyor yeniden.

İNCE MEMED
Yaşar Kemal
Yapı Kredi Yayınları, 1955-1987

Örneğin yoksul halkın sömürücü güçlere karşı başkaldırışını anlatan Umut Tarlaları’nda Jose Saramago bunu büyük çiftlik sahiplerinin yoksul tarım işçilerine uyguladığı haksızlıkları göstererek önümüze serer. Roman iktidarın oyununu ezen ve ezilen karakterlerin temsil ettiği sınıf ilişkileri çevresinde aktarır. Çiftlik sahibi aileyi, dört kuşak boyunca anlatarak dönemin politik tarihini de görmemizi sağlar. Portekiz’de ilk örgütlü grevle yoksulluk ve haksızlıkları anlatır Saramago. Romanın okurda uyandırdığı mücadeleci ruh ve topluma verdiği umut, ‘otoriteye karşı nasıl mücadele edilebilir?’ sorusuna da yanıt arar niteliktedir.

UMUT TARLALARI
Jose Saramago
Çeviren: Ayça Sabuncuoğlu
Can Yayınları, 1999

Bir başka başkaldırış hikâyesi ise Toni Morrison’un 1987 yılında yayımlanan Pulitzer ödüllü romanı Sevilen’dir. Sevilen gerçek bir olaydan yola çıkılarak yazılan eserlerden. Morrison,  Kentucky’de, bir çiftlikte köle olarak çalışan Sethe’in, çocuklarının ve Sixo adındaki kölenin başından geçenleri anlatır romanda. Sethe isimli köle kadının mücadelesini köleliğin tüm acımasız hatıralarıyla birleştirerek aktarır. Çocuğunun köle olmasını engellemek için öldürerek özgürleşmesini sağlamaktır niyeti. Güç mekanizmasına karşı koyar ve kurtarıcı bir rol üstlenir.

SEVİLEN
Toni Morrison
Çeviren: Püren Özgören
Can Yayınları, 2000

SÖMÜRGECİLİK BASKISI

Beden, iktidar, özne gibi kavramlar üzerine sorgu içeren metinler iktidarın beden üzerindeki etkisini karşımıza çıkarır bu romanlarda.

Egemen kültürün sorgusuyla aşk ve cinsel özgürlük talepleri de bazı eserlerde yer bulur. Toplumsal normlara karşı direnişi ortaya koyan metinlerdir bunlar. Jean Genet, ele aldığı konularla her türden cinselliği edebiyata katan yazarlardandır. Yerleşik kültüre karşı dikkat çekerek yanılgıları ortaya koyar demek mümkün. James Baldwin’in Giovanni’nin Odası ise, o günler için işlenmesi bir hayli cesaret isteyen bir konuyu, eşcinsel aşkı ele alır. Roman, David’le Giovanni’nin yaşadığı eşcinsel ilişki üzerinden toplumsal değer yargılarına karşı direnişi ortaya koyan güçlü bir metin diyebiliriz.

Tarihin kötülüklerine itirazı olan edebi eserler dışında iktidarın tahakkümünü ve varlığını teşhir eden teorik pek çok kitap var. James C. Scott’ın Tahakküm ve Direniş Sanatları direnişin, politik eylem alanından bambaşka bir cephesi olduğuna dikkati çeker. Tahakküme karşı direnişi bir sanat olarak kavrayışı da bu alanı genişletir. Scott, kapitalizm öncesi direniş biçimlerinin günümüzde karşılık bulduğunu savunarak iş yavaşlatma, mizah, dedikodu, arkadan sövme gibi eylemlerin de baskı karşısında farklı direniş biçimi olduğunu söyler. Kendi mücadele alanının sınırlarını genişleterek, protesto, grev, isyan ve sivil itaatsizlik gibi direniş biçimleri dışında ‘küçük eylemleri’ de metne taşır bu çalışmasında.

TAHAKKÜM VE DİRENİŞ SANATLARI
James C. Scott
Çeviren: Alev Türker
Ayrıntı Yayınları, 2014

Yazının başında bahsettiğim Ernesto Sabato ise, direniş biçimi olarak yazmayı seçer. Ve nasıl direnebileceğimizi ve direnerek neleri değiştirebileceğimizi anlatırken tıpkı Scott gibi direnmek için herkesin hayatında somutlaştıracağı bir eylemi gözler önüne serer. Dahası direnişi uçsuz bucaksız bir alana çeker. İşte direnişin gücü de bu sınırsızlıkta saklı galiba.

DİRENİŞ
Ernesto Sabato
Çeviren: Pınar Savaş
Delidolu, 2018