Ölümün çaresizliğini yaşayan bilir. Bu çaresizliğin elinden tutmazsanız, tükenir gider yaşamaya dair her şey. Tükenmesin ve tükenmeyelim diye verilen mücadelelerin, susturulmaya çalışan seslerisiniz her biriniz, bunu herkes biliyor.

Dışarıdan içeriye mektuplar: “Mücadelemiz daima!”
2019 yılındaki Berkin Elvan anmasında Gülsüm Elvan, Can Atalay ve Mısra Öz. (Fotoğraf: BirGün)

Mısra Öz

Nasıl başlanır bu mektuba bilmiyorum. Bitişi, başa ekliyorum, özlemle.

Herkese selamlar. Dört yıl önce üzerime atılan toprağın altından, bu hayata dair sadece nefes alıyor ve adalet uğruna mücadele etmeye çalışıyorum. Benimki ölümün tutsaklığı diye düşünürken, yanımda olanların “yaşamak ve yaşatmak” uğruna tutsak edilmiş olmalarını asla kabullenemiyorum. Ölümün çaresizliğini yaşayan bilir. Bu çaresizliğin elinden tutmazsanız, tükenir gider yaşamaya dair her şey. Tükenmesin ve tükenmeyelim diye verilen mücadelelerin, susturulmaya çalışan seslerisiniz her biriniz, bunu herkes biliyor. Sevgili Can, 8 Temmuz’dan bu yana, çaresizliğimizin elinden tutup hep kaldırdın bizi ayağa.

Yaşam hakkı elinden alınan sevdiklerimiz ile birlikte, ölüme tutsak olmuş hayallerimizden, kendi ülkemizdeki yalnızlık hissimizden ve bu ülkenin adaletine olan ümitsizliğimizden sıyırıp aldın bizi. Uğradığımız bunca haksızlığın öfkesini, her şeye rağmen umuda ve adalete olan inanca dönüştürmek imkânsızken, bunu yaratabildin bizlerde. Sadece Çorlu Tren Katliamı’nda da değil, Soma’da, Aladağ’da, Hendek’te de hep izledik seni.

Bana yazdığın mektupta da bahsettiğin gibi, göz göre göre gelen bu ölümlerin, bir biri arasında oluşan bağlarının daha da görünür olması, sadece bugün değil, Türkiye’nin geleceğinde de konuşulur olması için uğraşmak isteme fikrin çok kıymetli. Üzerime düşen her pay için burada olduğumu bilmeni isterim. Haksızlığın karşısında, hakkı olanın yanında yani insanlığın tam ortasındaydın her zaman. Sen içerden bize hâlâ güç veriyorsun da, biz dışardan sana ne kadar umut verebiliyoruz onu bilmiyorum işte?

Çorlu’nun 11. duruşmasına 3 gün kaldı. En başından beri sanık olması gereken 9 kişi dosyaya eklendi. Ama ne yazık ki TCDD’nin üst yönetiminin ifadesi dahi alınmadan haklarında takipsizlik verildi. “Suçlu yağmur” safhasından, inatla, azimle, hiç vazgeçmeden “13 sanık”lı bir davaya dönüştürebildiysek bu dosyayı hep birlikte, diğerleri de elbet bir gün gelir yargı karşısına diye düşünüyorum. Boşuna değildi bu dört yılın mücadelesi! Ama şu var ki hâlâ sürekli tekrarımda. Hatırlarsan; “4 yıldan beri göz göre göre gelen bir cinayete sebep olup, 7’si çocuk 25 insanın ölümüne sebep olanlar bir gün bile tutuklu yargılanmazken, sizin içerde ne işiniz var Can?” diye yazmıştım ilk mektubumda.

Her geçen güne aynı isyan ve öfke ile uyanıyorum hâlâ. Ayrıca annenin, babanın yaşlarına rağmen evlatları için ve aslında bu adaletsizliğin ülkeye yansıyan karanlığı uğruna verdikleri mücadeleyi görüyorum. Ne bir evlat olarak, ne de bir anne olarak bunu kendime yediremiyorum! İsyanım, öfkem daha da artıyor. Ve Vera’nın, açık görüşe mahkûm olmuş yaş gününe, okulun ilk günü güven duygusundan mahrum ettikleri babasının sıcacık eline, sizler orada aç mı kalıyorsunuz diye endişe eden yüreğine ne yapsak merhem olamayız.

Bu ülkenin çocuklarının böyle yaralar alıp, hırpalanmasını ya da yok olmasını kabullenemiyorum. Bu saçmalığın bir an evvel son bulmasını istiyorum. En kısa sürede birbirinize kavuştuğunuzda, dinecek olan özlemleriniz sıcaklığı ve şefkati sarsın bizleri. Buna hepimizin çok ihtiyacı var inan bana. Sizin kavuşmalarınız, en azından bizim kavuşmalarımızdan daha gerçek ve daha yakın… Sesin kulağımda, sözlerin hafızamda, elin omzumda. Bil ki burada bir müvekkilin, arkadaşın, kardeşin, annenin çarpan kalbi ile birlikte seni bekleyen bir anne var.

Mücadelemiz daima! Dışarıdan bahsedecek bir şey yok inan. İçerisi, dışarısı kalmadı memlekette. Kendi içimizden, düşlerimizden öte değil iç dünyamız da. Dünyayı içimizdeki ve hayallerimizdeki renklere dönüştürebileceğimiz günlere. Çok sevdiğimiz bir grubun, çok sevdiğim sesi ile bitiyorum satırlarımı, duyman ve hissetmen dileğiyle:

“Kavganın ortasında, yapayalnız kalsan da
Yılgınlığa kapılıp, köreltme yüreğini
Sen tarihin oğlusun, yaşadın on bin yıldır
Yitirip inancını, kaybetme direncini”

Sevgiyle.