Dışarıdan içeriye mektuplar: “Ne gelir elimizden… direnmekten başka?”

Nazan Kesal

“Yaşam belki upuzun bir sokaktır, bir kadının elinde bir sepetle geçtiği
Belki yaşam
Bir adamın kendini bir dala asmak için kullandığı iptir
Okuldan dönen bir çocuktur belki yaşam
Bir sigara içimidir belki iki sevişme arasında
Ya da yoldan geçişi bir dalgın adamın
Hani şapkasını çıkarıp
Bir başkasına anlamsız bir gülümsemeyle ‘iyi sabahlar’ diyen.”
F.F.


Sevgili Çiğdem,

Furuğ’un sevdiğini düşündüğüm “Yeniden Doğuş” şiirinden bir bölümle selamlamak istedim seni. Furuğ ismi Farsçada “ışık” anlamına geliyormuş. Sen de tıpkı Furuğ gibi, nerede olursan ol varlığınla, filmlerinle, hayal ettiklerinle, henüz çekemediğin belgesel, kısa, uzun film neyin varsa ve yazdıklarınla ışık saçıyorsun Çiğdem.


Yeni yıla nasıl hazırlandığınızı anlattığın sıcacık mektubunu özlemle okudum, BirGün Pazar’da. Mektubuma Furuğ’dan alıntıladığım şiire atıfta bulunarak bir soruyla başlamak isterim. Aslında nedir ki yaşamak? Şimdiki zamanda kimler, yaşamdan ne anlar, ne umar? Kimilerine göre para, yat, kat, kimilerine göre iktidar, kimilerine göre ise kendilerini unutup Instagram’da başkalarının hikâyelerine dalıp gitmektir yaşamak… İnsan, öleceğini bilen tek canlıymış lakin zamane ruhlar için şimdilerde pek görecelidir yaşamın anlamı. Çiğdemciğim, senin de bildiğin gibi yaşamak onu hak etmektir, yaşamak emektir. Aslında onurumuz, isyanımız, tutkularımızdır, aşktır, süreli ömrümüzde, nefes aldıkça dünyaya değer katmak, iyiliği büyütmektir. Son tahlilde yaşam, yüklediğimiz bu anlamlardan taşanlardır.

Şu cümle ne güzel anlatır değil mi yaşamda anlam arayışındaki ayrılığı?

“Aynılar aynı yerde, ayrılar ayrı yerde.”

Yazmak benim çok da bildiğim bir şey değil Çiğdem. İyi bir yazar olmak isterdim o ayrı :) İçimden geldiği gibi, seninle sohbet eder gibi yani… Nasıl geliyorsa işte öyle diziliyor kelimeler peş peşe, bu mektuba yol oluyor.

Bu mektup yeni yıl için, sizlerin özgürlüğü için, haksız, hukuksuz bir yargılama ile mahkûm edilenler ve hak arayanlar için de bir ses olsun.
Kalpsiz dünyada vicdanını yitirmeden yaşayanlardan biri olarak yeni yıldan beklentim, dileğim adalet, özgürlük, barış.

“Ne çok kara bulut var güneşin şölenini kollayan” demiş Furuğ bir şiirinde. Kara bulutlar... Elbet bir gün dağılacak üzerimizde gezen iyiliğe, sevgiye, barışa düşman kara bulutlar. İçinden geçtiğimiz bu karanlık günleri anlamak zor, dayanmak daha da zor. Ne gelir elden umudu dürtüp umutsuzluğu yatıştırmaktan başka.

Ne gelir elimizden masmavi gökyüzüne inanmaktan, direnmekten başka.

“Ah kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya” demiş ya büyük şair Gülten Akın. Ben bugün, durup ince şeyleri anlamaya çalışan bir kargo emekçisiyle, yapımcısı olduğun Toz Bezi filmimiz üzerine doyumsuz bir sohbet yaptım Çiğdemciğim. Anlatayım :) Ercan’ın internetten sipariş ettiği kitaplar için kargo iki günde bir mutlaka zile basar. Bizim eve kargo en çok kitap için gelir. Çok sık sipariş verdiğimiz için de kitapları getiren kargo çalışanlarını tanırız ve sohbet ederiz ayaküstü. Ben o an börek, poğaça ne yapmışsam hızla eline uzatır, öyle gönderirim. Bugün öğleye doğru yine mutfakta börek yaparken, dışarıdan “Nazan ablaaaa” diyen bir ses duydum. Pencereyi açtım. Tanıdığım bir kargo çalışanı çalılardan sakınarak pencerenin altına yaklaştı kitapları uzatırken bana dedi ki:

“Filmin vardı ya abla, Toz Bezi. Onu izledik. Abla, çok güzeldi ya. Valla abla çok duygulandım. Bir de şey var ya abla, hani kızını bırakıyor, sen alıp gidiyorsun, arkanızdan bakıyor ya… İşte o sahnede perişan olduk, sabaha kadar kendime gelemedim abla ya. Çok etkilendim.” Gözleri doldu, tam gidecekken, “Dur bekle” dedim. Meyve tabağından büyük bir nar alıp eline uzattım zira böreğim henüz pişmemişti. “Sağol Nazan abla” dedi, gözlerini ovuşturarak uzaklaştı.

Müthiş güzel bir andı Çiğdem.

Öylesine yaşanmış bir gün değildi, güzeldi.

İz bırakmışız, filmimizle kalplere dokunmuşuz biz.

Canım arkadaşım, seninle ilk tanışmamızı hiç unutmam. Toz Bezi filmimizin henüz cast aşamasında, Twitter’da senin bir paylaşımını görmüştüm. Filmin kısacık sinopsisi ile birlikte Hatun ve Nesrin rolü için oyuncu arayışında olduğunuzu belirten bir paylaşımdı bu. Seni tanıyordum ama tanışmamıştık. Twitter’dan takip ediyordum ve hızla özelden yazdım. Dedim ki: “Rollerden birine talibim, hikâyeyi çok sevdim, tanışmak isterim.” Sen de bana aynı hızla cevap vermiştin: “Çok şaşkınız bu mesajınıza, az önce toplantı yaptık Ahu ve Ezgi’yle. Hatun rolünü Nazan Kesal oynarsa ne güzel olur, kabul eder mi, nasıl ulaşırız kendisine diye düşünürken sizden mesaj geldi.” Ertesi gün hemen buluşmuştuk.

“Hissi kablel vuku” diyerek yudumlamıştık kahvelerimizi, gülüşmüştük. Sanki çağırmıştık birbirimizi ve Hatun rolü benim olmuştu. Sonrası birçok festival, ödüller, söyleşiler... Güzel anılar biriktirdik. Berlin Film Festivali Berlinale Forum bölümüne seçilmişti filmimiz. Türkiye sinemasına güçlü, nitelikli bir ilk film kazandırmıştın yapımcı olarak. Başarılarınla her zaman gurur duydum. Yeni projelerini, hayallerini çok merak ediyorum Çiğdem. Benim de içinde yer alabileceğim bir şey olacak ve yine birlikte çalışacağız diye umuyorum.

Furuğ’dan bir alıntıyla bitireyim mektubumu. Galiba çok uzun bir mektup oldu, Çiğdem. İçimden geldiği gibi yazdım sana.

Der ki Furuğ;

“Ah, bir güvercin gibi kanatlarım olsaydı! Uçar ve huzurlu olurdum. Çünkü şiddet ve kavgaları gördüm. Bu dünyada çok acı çektim. Bu dünya gebe ve haksızlık doğuruyor. Zaman akıyor ve öğlenin gölgeleri uzamaya başlıyor. Ve kuşlarla dolu bir kafes gibi hayatımız da iniltiyle dolu. İçimizde hiç kimse bilmiyor ne kadar vakti kaldığını. Hasat zamanı geçti yaz artık bitmek üzere. Ve bir kurtuluş bulamadık. Güvercinler gibi bağırıyoruz adalet için ve kimse duymuyor bizi. Ve karanlıkta ışığı bekliyoruz.”

‘İnsan kalarak’ sizin de iyi haberlerinizi bekliyoruz. Çiğdemciğim, güneş her gün yeniden doğuyor. Umudumuzu hiç kaybetmeden şimdilik, hoşça kal.
Osman Kavala’ya, Mücella Yapıcı, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Hakan Altınay’a da selam eder, hepinize sağlık, güç, kuvvet dilerim.
İyilikle kalın. Daima…

Sevgimle