Google Play Store
App Store
Doğan Grubu’na ‘kontrollü darbe’

Doğan Grubu’nun medya şirketlerini 1.1 milyar TL bedelle satın almak için görüşmelere başlayan Demirörenler, Türkiye’nin en etkili yayın organlarını devraldıktan sonra ne yapacaklar? Kamu bankasından (Ziraat Bankası olduğu söyleniyor) krediyle de satın alsalar neticede büyük bir borca girecekler. Hürriyet’i bir gecede bugünkü Milliyet’e çevirirler mi? Yoksa SETA’dan çıkma, yandaşlardan devşirme isimleri transfer ederek Sabah’a mı benzetecekler?

Hiç öyle olmayacak. Çünkü böyle yaparlarsa Doğan’dan devraldıkları yayınların hem mali değerinin, hem de okur ve reklam veren üzerindeki etkisinin sıfırlanacağını çok iyi biliyorlar. AKP’li bakanların, Sabah’ta manşet olmak yerine Hürriyet’te tek sütun da olsa haber olma istekleri sebepsiz değildi düne kadar. O yüzden, yandaş tipi gazetelerin o anlamda hiçbir etkisi olmadığını; satın alanlar da, bu satışı yönlendirenler de iyi biliyor.

Amaç yeni havuz yaratmak değil
Bu satışın 2019’dan önce yapılmasının sebebi herkesin malumu. Amaç da, yandaş medya yaratmaktan çok seçimler öncesinde yüksek tepeler açısından riski sıfırlamak. Afrin gazına rağmen anketlerin bıçak sırtı göründüğü bir süreçte, hafif de olsa iktidar hakkındaki negatif haberlerin çıkma ihtimalini tamamen ortadan kaldırmak.

Bunu yaparken de Doğan’ın satışa çıkardığı yayın organlarında büyük değişiklikler olmayacak. (Hayır niye olsun ki zaten… 2014’in ikinci yarısından bu yana iktidar “Ne istedi de vermediler?” Neyse biz konumuza dönelim...) Bu satış sürecinde de ana omurga, yayın çizgisi ve yazar-çizer kadrosu, birkaç takviye ve değişiklik dışında aynı kalacak.

Taklacı güvercinler devreye girdi bile
Doğan Haber Ajansı’nın geçmeye cesaret ettiği tarikat yurtlarında cinsel istismar, camiye Erdoğan posteri gibi haberler artık tedavüle girmeyecek. Tirajın düşmemesi ve “öteki yüzde 50”ye iktidarı şirin gösterebilmek “Hiçbir şey değişmedi” duygusu yaratılacak, böylece 2019’a doğru yumuşak bir geçiş yapılacak.

Özetle Doğan Grubu’nun yayın organlarından yandaş çıkarmayacaklar, tüpçü marifetiyle yaptıkları kontrollü darbe ile 2019 seçimlerini garantilemeye çalışacaklar. Hem de çiftçilere haciz üzerine haciz gönderen Ziraat Bankası’nın parasıyla…

NOT: Ömrünü uzatmak, koltuklarını garantilemek için takla atmaya erken başlayanlar oldu elbette. Satışın ertesi günü bazıları “Külliye’de Michelin yıldızı” veya “Sayıştay Başkanı’nın kızının atanmasına ilişkin HSK orantısız taarruz yapıldı” diye yazmaya başladı bile.

***

Yiğitliğin yarısı, geçmişini inkâr etmek!

dogan-grubu-na-kontrollu-darbe-443031-1.

Saray’ın birden çok “baş”ı olan ekonomi danışmanlarından Yiğit Bulut, “Yaşasın cihanşümul (evrensel) Türkiye” diye bitirdiği yazılarından birini, Doğan Grubu’nun devredilmesine ayırmış. Bulut’un önceki gün Star Gazetesi’nde yayınlanan “Türkiye çok karanlık bir dönemi geride bıraktı” başlıklı makalesine göre, “Alman destekli medya devri kapandı.”

Aydın Doğan’ın medyadan tamamen çekilmesini ana hatlarıyla şöyle yorumlamış Yiğit Bulut:

- Millet, ümmet ve devlet aleyhine yerleştirilenler tek tek deşifre oluyor.

- Alman destekli 28 Şubat medyası havlu attı.

- Emperyalist odaklar, millet, ümmet düşmanı odaklar tarih çöplüğünde yerini aldı.

Güzel hoş da… Bu satırları kaleme alan zat, 28 Şubat döneminden sonra nerede kalem oynatıyordu? Doğan Grubu’na “Almanya destekli 28 Şubat medyası” diyen Yiğit Bulut, Aydın Doğan’ın dünürünün kızıyla evli olduğu için Hürriyet’in Almanya baskılarında köşe kapmamış mıydı?

Hani diyelim ki bunlar AKP’den önceydi… Peki Yiğit Bulut, başbakanlığının 5. yılında Erdoğan’a “diktatör bozuntusu” dediği makalesini hangi gazetede yazmıştı? O dönem Aydın Doğan’ın kontrolünde, yani kendi deyimiyle “emperyalist odakların, millet, ümmet düşmanı odakların” gazetelerinden biri olan Vatan’da olmasın?

2007 yılında kendisine köşe açılan Radikal kimindi peki? Şu cihanşümul Türkiye’ye engel olmak isteyenler mi? Ekonomi tavsiyeleri verdiği CNN Türk “emperyalist odakların” değil miydi? Yerli ve milliliğinizi yesinler...

***

Erken uyarı sansürü

Hani yayınlanan haber için ceza verilmesine, gazetecilerin hapse tıkılmasına, televizyonlara astronomik cezalar verilmesine alışmıştık. Ama ileri demokrasimizin erken uyarı sistemiyle donatılmış önleyici vuruşlarıyla yeni bir kavramla tanıştık: Yayınlanmadan engelleme!

Daha birkaç gün önce Adalet Bakanlığı, cezaevindeki kadınlarının hikayesinin anlatıldığı, henüz yayınlanmamış diziyi RTÜK’e şikayet etti. Bu alanda çığır açan Bakanlık, Saray’ın “baş” danışmanlarına örnek olmaya başladı. Erdoğan’a ekonomi konusunda başdanışmanlık yapan Cemil Ertem, doların 4 TL’yi görmesi haberi gazetelere yansımadan, ekonomi basınını “uyarma”yı görev bildi:

“Ekonomi yayını yapan arkadaşlar dikkat etsinler, ‘4’ü geçti’ gibi söylemler çok yanlış, çok manüpilatif,çok maksatlı söylemlerdir. Bu uyarıyı da yapmış olalım...”

Yazıyı, Akın Atalay’ın “yayın çizgisi değiştirme” suçlamasına karşı son duruşmada savcıya verdiği yanıtla bitirelim: “Sana ne?”

***

Çavuşoğlu, Tatlıses’in tahtını salladı

dogan-grubu-na-kontrollu-darbe-443032-1.

Türk Dışişleri’nin bugüne kadar gördüğü en renksiz bakan olan Mevlüt Çavuşoğlu, ABD makamları tarafından yalanlanınca kelime oyununa sığınmış. “Anlaşmaya vardık değil, anlayışa vardık” demiş. Hani kayıtlı sözlerini inkarı bir tarafa... Türkçemize “anlayışa varmak” diye bir kavram hediye etmiş.

Tek başarısı bu değil elbette. Yan çizme tarihine geçmeyi de başardı. Çavuşoğlu’nun bu çevir kazı yanmasın hamlesine kadar bu alandaki rekor İbrahim Tatlıses’teydi.

Hatırlayanlar olacaktır… Tatlıses, Şanlıurfa’yı gezerken yeğeninin bir esnafı vurmasından sonra azmettiricilikle suçlanmış, o da kendisini şöyle savunmuştu: “Vurun demedim, durun dedim…”

***

Batı’nın düşüncesini almayalım, peki ya Mercedes’ini?

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş şöyle buyurmuş:
“Batının dikte ettiği düşünce ve davranış biçimi, huzur ve geleceğe dair umudun zayıflamasına sebep oluyor.”
“Batının ahlakını değil tekniğini alalım” demeleri boşuna değilmiş. Diyanet İşleri Başkanı’nın, Batı’nın ürettiği son model Mercedes’e kurulmasında bir mahzur yok demek ki. Yeter ki düşünce ve davranışını almayalım Batı’nın, hafazanallah!