Osmanlı İmparatorluğu döneminde, 623 yıl boyunca Hanedanlık, İslamcılık ve tek adam rejimi yaşandı ve son padişahın hilafet rejimiyle birlikte ülkeyi çökerttiler.

Cumhuriyetin son 73 yılı, yine sağcı, İslamcı ve etnik milliyetçi iktidarlara teslim edildi.

Son 21 yılını ise AKP iktidarı ve değişken ittifakları.

Onlarda Osmanlı hanedanlığını ve tek adam rejimini referans aldılar. Demokrasiye, hukukun evrensel değerlerine, adalete, temel insan haklarına dair ne varsa geçit vermediler ve laikliği “katli vacip” düşman saydılar.

Devleti “tüccar gibi” ve “liyakatsiz” yandaşlarla yöneterek, halkı ekonomik krizin ve Maraş merkezli depremlerin enkazı altında bıraktılar!

Dolayısıyla, 2023’te seçilecek yeni cumhurbaşkanı ve hükümet, sağcı, İslamcı ve milliyetçi bir siyasete bırakılmayacak kadar önemlidir!

Neden mi? Deprem ile birlikte, toplumsal fay hatlarında da sarsılmalara tanık oluyoruz. Sağcı, İslamcı ve milliyetçi seçmenler, dinsel ve etnik “kutsallıklar” üzerinden kendilerini istismar eden iktidarlara olan güvenlerini ve inanışlarını kaybetmeye başladı.

Yani çare soldadır! Bir avuç elitin değil, halkın çıkarlarını savunan ve gündemde tutan Kemal Kılıçdaroğlu, tüm toplumsal kesimlerin desteğini alacak aday konumuna gelmiştir.

Dolayısıyla böylesi bir dönemde, “seçilebilir aday” argüman ile Erdoğan’ın karşısına, İslamcı, sağcı ve milliyetçi bir Cumhurbaşkanı adayı önerilmesi, İYİ Partinin ideolojik algı yönetimidir ve yanlıştır!

Çünkü ortada 73 yıldır Türkiye’yi sağ politikaların, milliyetçi, İslamcı partilerin ve darbecilerin yönettiği bu güzelim memleketin geldiği durum ortadadır. Yoksulluk, işsizlik, yolsuzluk, talan, halkın vergilerini yandaş şirketlere aktarıldığı, cemaatlerin ve tarikatların hukuk dışı siyasal ve ekonomik yapılanması ve devlet kurumlarını parsel parsel ele geçirdiği ülkeye dönüştürüldü.

Adalet, hukuk, insan hakları, özgürlükler ve laiklik yerle bir oldu. İktidar siyasetinin gölgesinde çeteler ve hukuk dışı yapılanmalar kol kola gezmeye başladı.

İYİ Parti’nin siyasal taktikleri tipik sağcılık refleksidir.

Tüm bu gerçekler ortadayken, İYİ Parti’nin 73 yıllık sağcı politikaların yarattığı tahribatları görmezden gelerek, aklayarak ısrarla “seçilebilir aday” tanımı yapmaktadır. Sağcı, muhafazakâr ve milliyetçi bir aday tarifi ile Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanlığı adaylığına itiraz etmektedirler.

Cumhuriyetin 2. Yüzyılında da Türkiye’yi sağ bir iktidara teslim etmek, CHP ile birlikte solun oylarıyla sağ iktidarı kurmak ve geleceğin Başbakanı olma planına teslim olmak demektir. Akşener’in planı ise solun gücüyle sağın iktidarını kurma stratejisidir.

CHP’nin milletvekili transferi ile İYİ Partiyi TBMM’ne taşıyan ve grup kurmasını sağlayan Kılıçdaroğlu’dur. İYİ Parti bunu “siyasetin ahtı vefası olmaz” misali, sağın tipik istismar ve kullanma stratejisine çevirdi. Kılıçdaroğlu’nun adaylığına ise sırt döndü. Kılıçdaroğlu’nun “seçilebilir aday” olmadığı algısını beslediler. Açık ve örtülü şekilde sağcı, etnik milliyetçi ve mezhepçi bakışlara zemin açarak bu algıyı desteklediler.

Bu strateji yeni de değildir. AKP örneğinde olduğu gibi tüm sağ partiler, dönemsel taktiklerle, dönemsel ihtiyaçlarını karşılamak için, farklı siyasal eğilimleri nasıl kullandığını ve işi bitince bir kenara attığını biliyoruz. Bu Türkiye sağının tipik taktikleri ve siyasal stratejilerinin parçasıdır.

İYİ Parti'nin, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına itirazı da bu nedenledir; yani “Siz oy verin biz yönetelim” kurnazlığıdır.

İYİ Parti, borçlu olduğu Kılıçdaroğlu'na itiraz edebiliyor, oy vermeyiz diyor. Fakat aynı İYİ Parti, “HDP, Sosyalistler, solcular Mansur Yavaş’a oy versinler” diyebilecek.

Akşener, “yönetilebilir” sağcı bir “noter cumhurbaşkanı” yaptırmak istiyor. Kendisine başbakan olma yolunu da böylece açmayı hedefliyor.

Kanımca bu formüle teslim olan herkes, mevcut rejime teslim olmuş sayılır.

Cumhurbaşkanı adayı bellidir; Kemal Kılıçdaroğlu

Ana muhalefetin lideri Kılıçdaroğlu’nun adaylığına, bu saatten itibaren itiraz etmek iyi niyet olmadığı gibi, örtülü şekilde Cumhur İttifakına hizmettir!

Kılıçdaroğlu’nun adaylığını dışlayan tutum, sağcılığın, mezhepçiliğin, etnik milliyetçiliğin ideolojik başarısı anlamına gelir ki, bu tutumun kendisi dolaylı olarak Cumhur İttifakına ideolojik destek ve hizmet anlamına gelir.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına demokratik muhalefetin tüm desteğini vermesi işte bu nedenle de önemli ve anlamlıdır.

Kılıçdaroğlu’nun aday olması, Millet İttifakı dışında da destek alma anlamına gelir. Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığına, HDP, EMEP, TİP, EHP, TÖP ve SMF'den oluşan Emek ve Özgürlük İttifakı ve Devrim Hareketi, SOL Parti, Türkiye Komünist Partisi ve Türkiye Komünist Hareketi tarafından kurulan Sosyalist Güç Birliği destek verir.

Kılıçdaroğlu İYİ Parti'ye rağmen, adaylığından kesinlikle geri adım atmamalıdır. Akşener’in bu saatten sonra Millet İttifakı’ndan ayrılması demek, onun siyasal intiharı olur!

73 yıllık sağ iktidarlar, Türkiye’yi bir uçurumun eşiğine getirmiştir. Dolayısıyla uçurumun eşiğinden Türkiye’yi kurtaracak siyaset ancak çoğulcu ve demokratik muhalefet aklının rehberliği ile mümkündür. Demokratik muhalefete alanı sağın rehberliğine terk edilemez.

Kemal Kılıçdaroğlu aday gösterilmesine hangi odakların karşı çıktığı biliniyor. 21 yıllık AKP iktidarı döneminde her kim ki, suça bulaşmış ise onun adaylığına karşı çıkıyor. Yine Kılıçdaroğlu’nun her fırsatta "Beşli Çeteler” diyerek hesap soracağı AKP yandaşı şirketler istemiyor.

Dolayısıyla tüm toplumsal muhalefet için birincil görev ve tarihsel sorumluluk, Türkiye’deki mevcut yozlaşma, gericilik, hukuksuzluk, ekonomik kriz ve toplumsal kutuplaştırılmalardan kurtulmak için, AKP-MHP iktidar ile birlikte onların yarattığı tüm ideolojik atmosferi ve hegemonyayı değiştirilmesi mücadelesidir. Bu ise ancak tüm toplumsal muhalefet dinamiklerinin, geçiş döneminin ihtiyaçlarına uygun farklı ama birlikte davranması ve politik tutum almasını gerektirir.

Yani sağ iktidarların mezhepçi, milliyetçi, cinsiyetçi, gerici ve tektipleştirici politikalarına karşı, çok kültürlü, çok dilli, çok inançlı, toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı, laik, demokratik ve çoğulcu bir cumhuriyetin kurucu fikirlerini toplumsallaştıracağımız bir döneme kapı açabiliriz.