Google Play Store
App Store

İki eski Doğu Alman eyaleti Thüringen ve Saksonya’da pazar günü seçim var. Normal dönemde bu eyaletlerin ülke politikasında ağırlığı yok. Ancak şimdi durum başka. Aşırı sağcılar önde. Bu tüm dengeleri sarsabilir.

Doğudaki seçimler dengeleri sarsacak
Fotoğraf: AA

Almanya’da bu pazar günü seçime gidecek olan eyaletlerin normal zamanlarda ülke genelindeki politik dengeler açısından hiç de dikkate alınacak bir ağırlığı yok. Ancak bir yandan savaş politikalarının, diğer yandan ekonomik krizlerin ve göç tartışmalarının belirlediği gündem nedeniyle toplam nüfusu 6 milyonun biraz üzerindeki Thüringen ve Saksonya eyaletlerindeki seçimler Berlin’deki federal hükümet için de adeta bir “gensoru” niteliği taşıyor.

Son analizler, sosyal demokrat Olaf Scholz liderliğindeki üç partili federal koalisyon hükümetini oluşturan partilerin hepsinin de bu iki eyalette büyük hezimetle karşılaşacaklarını, hatta yeşil ve liberal ortakların yüzde 5 barajının altında parlamento dışında kalabileceklerini gösteriyor. Bu seçimlerin sonuçları bir yandan federal hükümet içindeki anlaşmazlıkları daha da derinleştirecek, diğer yandan da giderek güçlenen merkez sağ ve aşırı sağ muhalefetin baskısının artmasına yol açacak. Bununla bağlantılı olarak merkez sağ muhalefet ve onların yandaşı olan medya tarafından yeniden bir “erken seçim” tartışması da başlatılabilir.

AŞIRI SAĞ EN ÖNDE

Federal Almanya Cumhuriyeti’nin, sosyalist Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nden devraldığı Thüringen ve Saksonya, aşırı sağcı parti AfD’nin (Almanya için Alternatif) şu anda en güçlü olduğu eyaletler. AfD, her iki eyaletteki seçimleri önde bitirerek, eyalet meclislerindeki en büyük parti olabilir. Federal Almanya’daki çok partili sistem ve siyasal gelenekler şimdiye kadar bir partinin tek başına ne federal düzeyde ne de eyalet ya da yerel düzeyde tek başına çoğunluğu kazanmasına izin verdi. Bu seçimlerde de öyle olacak. Yani AfD ne kadar çok oy alırsa alsın, tek başına hükümet kurabilecek durumda olmayacak.

Meclislere girebilecek durumda olan tüm partiler AfD’yle hiç bir şekilde işbirliğine gitmeyeceklerine dair sözlerini tutmaları beklendiği için de bu partinin yeni eyalet hükümetlerinde yer alması da sözkonusu değil. Ancak, büyük bir sürpriz olmazsa, önceki dönemlere göre daha da güçlenmiş bir ana muhalefet partisi olarak yer alacak.

Bir zamanlar bu eyaletlerde birinci ya da ikinci büyük parti konumuna bile gelebilen “demokratik sol” çizgideki Sol Parti (Die Linke) son dönemlerde büyük güç kaybına uğradığı için aşırı sağın bu yükselişini çaresiz bir biçimde izlemekle yetiniyor. Ancak bu partiden ayrılanların, kendi partilerinden hayalkırıklığına uğrayan eski sosyal demokrat ve yeşillerle birlikte kurduğu BSW, şu anda tırmanan faşizmin karşısındaki en önemli engel. Kısa bir süre önce kurulan bu parti henüz örgütlenmesini gerçekleştirememiş durumda, ancak tıpkı Avrupa seçimlerinde olduğu gibi bu seçimlerde büyük bir oy patlaması yaparak, yeni dönemin anahtar gücü olacak.

THÜRINGEN’DEKİ DURUM

Almanya’nın doğusundaki 2,1 milyon nüfuslu Thüringen eyaleti, 10 yıldır “Sol Parti” ağırlıklı koalisyon hükümetleri tarafından yönetiliyor. Bunun ikinci yarısı merkez sağ ve liberallerin dışarıdan tolere ettiği bir azınlık hükümetinin (Sol Parti, SPD ve Yeşiller ortaklığı) yönetiminde geçti. Kendisini gerçek bir “sosyal demokrat” olarak tanımlayan Başbakan Bodo Ramelow’un popülaritesi sayesinde Sol Parti’yi burada Almanya’nın diğer eyaletlerinde olduğu gibi büyük bir hezimet beklemiyor. Hatta sandıktan çıkan sonuçların yeni bir hükümetin kurulmasını uzun süre geciktirme olasılığı nedeniyle Ramelow “Federal Almanya’nın ilk ve tek Sol Partili başbakanı” sıfatını bir süre daha devam ettirebilir. Ancak en iyi olasılıkla AfD, CDU ve BSW’nin ardından dördüncü sırayı alması beklenen Sol Parti’nin önümüzdeki dönemde Thüringen’de etkili olması çok zor, çünkü hükümet kurma şansı olan tek parti CDU, AfD’yle olduğu gibi bu partiyle de koalisyona karşı. Kamuoyu yoklamalarında ikinci ve üçüncü parti CDU ile BSW arasında çok küçük bir fark çıkıyor. BSW’nin sürpriz yaparak CDU’nun önüne geçmesi durumunda eski Sol Parti’li popüler politikacılardan Katja Wolf’un, yani yine bir “solcu”nun burada başbakanlığı üstlenmesi gibi durum da olabilir.

Son anketlere göre partilerin oy oranları şöyle (%):

• AfD: 30

• CDU: 21

• BSW: 20

• Sol Parti: 14

• SPD: 6

• Yeşiller: 3

• FDP: 3

SAKSONYA’DA MERKEZ SAĞ

Sosyalist Doğu Almanya’nın çöküşünden bugüne hep CDU ağırlıklı hükümetlerin yönettiği Saksonya’da güç dengesinin değişmesi ve AfD’nin birinci parti olması bekleniyor. Son anketlere göre durum şöyle (%):

• AFD: 32,2

• CDU: 30,5

• BSW: 13,4

• SPD: 6,2

• Yeşiller: 5,5

• Sol Parti: 3,9

• FW (Hür Seçmenler): 3,1

• FDP: 1,1

UKRAYNA POLİTİKASI SEÇİMİ ETKİLİYOR

Aslında Almanya’nın bu iki küçük eyaletindeki seçimlerin ve ardından kurulacak hükümetlerin federal hükümetin Ukrayna savaşındaki politikasıyla bir ilgisi yok. Ancak Ukrayna’ya yapılan askeri ve ekonomik yardımlar, Rusya’ya yönelik ekonomik ambargolar ve hepsinden önemlisi Almanya’ya uzun menzilli, nükleer başlık taşıma kapasitesi olan füzelerin yerleştirilmesi kararı buralardaki seçim kampanyalarının asıl konusu. Federal hükümetin bu konudaki tavrına karşı olan AfD ve BSW’nin giderek güçlenmesi bu durumdan kaynaklanıyor. Bu bölgelerdeki seçmenler geleneksel olarak Rusya’ya sempatisi olan ya da en azından Almanya’nın Rusya’yla hasım olmasına karşı olan, bundan endişe duyan insanlar. Aslında “militarist” bir ideolojisi olan AfD’nin buradaki savaş karşıtlığı seçim taktiği. BSW’nin ortaya çıkışı ise hükümetin politikalarına ve Sol Parti’nin bu konudaki belirsizliğinden kaynaklanıyor. Almanya’nın Ukrayna’da ya da Filistin’deki savaşlara ilişkin politikalarına kesin olarak karşı çıkıyorlar. Parti lideri Sahra Wagenknecht ve bölgedeki yerel liderler seçimden sonra merkez sağ ağırlıklı koalisyonlara ilişkin ılımlı mesajlar veriyorlar. Yani savaş konusundaki tavır eyalet düzeyindeki işbirliğine engel olmayacak gibi. Ancak buralarda koalisyon ortağı da olsalar, seçimlerden sonra başlayacak genel seçim kampanyalarında (genel seçim Eylül 2025’te yapılacak) bu konuyu öne çıkarmaya devam edecekler.

SOLINGEN’DEKİ SALDIRI SAĞA YARADI

Suriyeli bir sığınmacının Solingen’deki bir festivalde halka saldırıp, üç kişiyi katletmesi ve bu eylemi IŞİD’in üstlenmesi Almanya’daki sığınmacılarla ilgili tartışmaları yeniden kızıştırdı.

Artık hemen tüm siyasi partiler Almanya’nın sığınmacılara yönelik politikalarını sertleştirmesi gerektiğini, suç işleyen sığınmacıların kısa zamanda sınırdışı edilmesini savunuyor. Ancak bütün tartışmalar esas olarak bu konunun asıl sahibi olan AfD’nin güçlenmesini (aynı zamanda merkez sağdaki CDU’nun), sadece suç işleyenlere değil tüm göçmenlere karşı propagandasıyla daha fazla taraftar kazanmasını sağlıyor. Bu durumun bu haftasonunda Thüringen ve Saksonya, üç hafta sonra da Brandenburg eyaletinde yepılacak seçimleri büyük oranda etkilemesi ve AfD’nin oyunu artırmasına yol açması bekleniyor.

Kimilerine göre solcu, kimilerine göre “sosyal demokrat”, kimilerine göre de “hem solcu, hem sağcı” BSW’nin bu konudaki tutumu ilginç. Göç konusunda solun geleneksel çizgisinin dışına çıkarak, “Almanya’ya göçün sınırlandırılması” gibi tezleri savunuyorlar. Bu tutumları onların CDU’yla eyalet düzeyinde uzlaşmalarını kolaylaştıracak. Bu yeni partinin sol kimliği ve geçmişiyle çelişen bu söylemlerinin önümüzdeki dönem politikalarını ne düzeyde belirleyebileceği henüz belli değil.