Trump ordu içerisinde belli bir otoriteye sahip subayları çevresine topladı. Hem bir askeri darbeyi önlemek, hem de gerçekleştirmeyi düşündüğü reform konusunda kendisine itaat edilmesini sağlamak üzere onun için tek seçenekti

Donald Trump’ın hazırladıkları*

THIERRY MEYSSAN - Siyasi analist

Sorun

1916’da, Birinci Dünya Savaşı sırasında Lenin o dönemin imparatorluklarını birbiriyle çatışmaya sürükleyen nedenleri tahlil ediyordu. Bunun için “Kapitalizmin son aşaması: Emperyalizm” kitabını yazdı. Bu eserde düşüncesini şu şekilde somutlaştırıyordu: “Emperyalizm, kapitalizmin tekellerin ve mali sermayenin egemenliğinin kurulduğu aşamasıdır; bu aşamada, sermaye ihracı hissedilir bir önem kazanır; dünyanın uluslararası tröstler arasında paylaşılması başlamış ve yerkürenin tüm topraklarının en büyük kapitalist güçler arasında bölüşümü tamamlanmış durumdadır.”

Yaşadıklarımız Lenin’in tanımladığı kapitalizmin yoğunlaşması mantığını doğrulamıştır. Bir yüzyıl içerisinde öncekilerinin yerine yeni bir imparatorluk ikame etti: “Amerika” (Amerika kıtasıyla karıştırılmamalı). Birleşme ve satın almaların etkisiyle birkaç ulusötesi şirket, her yıl İsviçre’de kendi kendini kutladığına tanık olabileceğimiz bir küresel egemen sınıfın doğmasına neden olmuştur. Bu insanlar ABD halkının çıkarlarına hizmet etmemektedir ve zaten de çok da Amerikalı sayılmazlar ama çıkarlarını azami düzeyde tutmak için federal ABD devletinin imkânlarını araçsallaştırmaktadırlar.

Donald Trump, kapitalizm öncesi devlete, yani serbest rekabet yoluyla “Amerikan düşü”ne geri dönme taahhüdüyle ABD Başkanı seçildi. Gerçi Lenin’in yaptığı gibi öncelikli olarak bu iyileşmenin mümkün olmadığını söyleyebiliriz, ancak yeni başkan bu yolu tercih etmiştir.

Emperyal kapitalist sistemin kalbi, Amiral Arthur Cebrowski tarafından formüle edilen Pentagon doktriniyle ifade edilmiştir: Dünya artık ikiye bölünmüştür. Bir yanda gelişmiş ve istikrarlı ülkeler ve diğer yanda emperyal küreselleşmeyle henüz bütünleşememiş ve dolayısıyla da istikrarsızlığa mahkûm olan devletler. 2001’den beri “genişletilmiş Ortadoğu”yu yok ettiler ve bugün de aynı şeyi “Karayipler Havzası”nda yapmaya hazırlanmaktadırlar.

Pentagon’un dünyayı algılama tarzının, Imannuel Wallerstein, Giovanni Arrighi ya da Samir Amin gibi antiemperyalist düşünce insanları tarafından kullanılan aynı kavramlara dayanmaktadır.

Çözüm girişimi

Dolayısıyla Donald Trump’ın hedefi hem ulusötesi sermayeleri ABD ekonomisine yeniden yatırım yapmasını sağlamaya, hem de Pentagon ve CIA’yi bugünkü emperyalist işlevlerinden ulusal savunmaya geri getirmeye dayanıyor. Bunu yapabilmek için uluslararası ticaret anlaşmalarından geri çekilmesi ve eski düzeni belirleyen hükümetlerarası yapıları tasfiye etmesi gerekiyor.

Uluslararası ticaret anlaşmalarını bozmak

Göreve geldiği ilk günlerden itibaren Başkan Trump daha henüz imzalanmamış olan transpasifik işbirliği anlaşmasından ülkesini geri çekti. Bu ticaret anlaşması stratejik alanda Çin’i tecrit etmek amacıyla tasarlanmıştı.

Kuzey Amerika serbest ticaret anlaşması gibi yürürlükte olan anlaşmalardan ülkesinin imzasını iptal edemeyen Trump, anlaşmaların metnini değil ama ruhunu ihlal eden gümrük haklarını dayatarak onları işlevsiz hale getirmeye başladı.

Hükümetlerarası yapıları yeniden şekillendirmek ya da tasfiye etmek

Burada sık sık aktardığımız gibi, Birleşmiş Milletler artık barış amaçlı bir forumdan çok, bazı devletlerin hala direnmeye devam ettiği ABD emperyalizmin bir aracıdır. Sovyetler'in boş sandalye siyaseti (Kore Savaşı) sırasında bu böyleydi ve Temmuz 2012’den beri yeniden aynı durumdadır.

Başkan Trump BM içerisinde başlıca iki emperyalist araca doğrudan saldırdı: barışı korumaya yönelik operasyonlar (başlangıçta sözleşme tarafından öngörülen gözlem görevleriyle ikame edilen) ve İnsan Hakları Konseyi (tek işlevi NATO’nun insani amaçlı savaşlarını meşrulaştırmak olan). Birincilerinin bütçesini boşaltırken, ikincisinden ülkesini geri çekti. Buna karşın, Uluslararası Göç Örgütü'nün direktörlüğü seçimini kaybederken, küresel insan kaçakçılığına şimdilik meydanı boş bıraktı. Tabi ki onun için BM’yi ortadan kaldırmak değil ama başlangıçtaki işlevine geri gelmesini sağlamak için yeniden şekillendirmek söz konusudur.

Yakın zamanda G7’yi torpilledi. Başlarda bakış açılarının paylaşılması için öngörülen bu buluşma, 1994’ten beri emperyal tahakkümün aracı haline gelmişti. 2014’te Anglosaksonların “ateşi paylaştırmayı” yani imparatorluğu Rusya sınırlarında sınırlayarak ve onu tecrit ederek bir dünya savaşını önlemeyi hedefleyen yeni stratejisi haline gelen şeye uygun olarak Rusya karşıtı bir enstrümana dönüştü. Başkan Trump, Charlevoix toplantısı sırasında şaşkın müttefiklerine onların artık efendisi olmadığını ve kendi başlarının çaresine bakmalarını gerektiğini göstermek için boşuna çaba harcadı.

Son olarak Avrupa Birliği’ni dinamitlemek için Fransa’yı kullanmayı denedikten sonra, yüzünü ABD bankalarının yardımıyla sistem karşıtı bir hükümet kurabilmek için Steve Bannon’u gönderdiği İtalya’ya döndü. Roma daha şimdiden Brüksel’e karşı diğer beş başkentle ittifak yaptı bile.

Üretici ekonomiye yeniden yatırım yapmak

Kongre tarafından nadiren onaylanan ve daha çok kararnameyle alınan çeşitli vergi ve gümrük önlemleriyle Başkan Trump ülkesindeki büyük şirketlerin fabrikalarını ülkesine geri çekmeye teşvik ediyor. Bunun ardından hemen ekonomide bir toparlanma yaşandı ki bu da basının hemen hemen kendisine teslim ettiği tek şeydir.
Öte yandan maliyede gerileme olduğunu tespit etmekten çok uzaktayız. Büyük olasılıkla ABD dışında gelişmeye, dolayısıyla da dünyanın geri kalanının zenginliklerini pompalamaya devam etmektedir.

Pentagon ve CIA’yi yeniden yönlendirmek

Bu kuşkusuz en zor olan bölümdür. Başkan Trump seçimlerde askeri personelden de oy aldı ama bunlar üst düzey subay ve generaller değildi.

Donald Trump 11 Eylül 2001’de siyasete girdi. Hemen olaylara ilişki resmi yoruma karşı çıktı. Ardından egemen söylem içerisindeki çelişkileri sorguladı: Başkan Bush Jr. ve Obama cihatçı hareketleri ortadan kaldırmak istediğini açıklarken, aksine görev süreleri boyunca Irak ve Suriye’de bir bağımsız devlet kurulmasına dek varan cihatçılığın büyük boyutta çoğalmasına ve küreselleşmesine tanık olduk.

Bu nedenle göreve gelir gelmez Başkan Trump ordu içerisinde belli bir otoriteye sahip subayları çevresine topladı. Hem bir askeri darbeyi önlemek, hem de gerçekleştirmeyi düşündüğü reform konusunda kendisine itaat edilmesini sağlamak üzere onun için tek seçenekti. Ardından sahadaki taktikle ilgili her konuda topyekun olarak askerlere açık kart verdi. Son olarak da silahlı kuvvetlere ve istihbarat servislerine verdiği desteği yeniden ifade etmek için her türlü fırsattan yararlanıyor.
Genelkurmay ve CIA başkanlarının Ulusal Güvenlik Konseyi içerisindeki daimi koltuklarını geri çektikten sonra, cihatçılara verilen desteğin sonlandırılması emrini verdi. Hızla El Kaide ve IŞİD’in sahada kaybettiğine tanık olduk. Bu siyaset bugün de Suriye’nin güneyindeki cihatçılara verilen ABD desteğinin geri çekilmesiyle sürdürülmektedir. Bundan böyle cihatçılar artık özel ordular değil ama sadece anlık terörist eylemler için kullanılan dağınık gruplar oluşturmaktadırlar.

Aynı doğrultuda, önce Rusya karşıtı işlevine bir anti-terörist işlev katmayı kabul ederse NATO’yu tasfiye etmekten vazgeçiyor gibi göründü. Eski bir genel sekreterine özel vize vermeyi reddetmesinde de gördüğümüz gibi, artık NATO’nun sonsuz ayrıcalıklara sahip olmadığını göstermeye başladı. Özellikle de Rusya karşıtı işlevini azaltmaya başladı. Bu amaçla Moskova ile İttifakın Doğu Avrupa’daki tatbikatlarını iptal etmeyi müzakere ediyor. Bunun dışında müttefiklerinin imkanları ölçüsünde ortak savunmaya katkıda bulunmalarını reddetmelerini doğrulayan idari eylemler ortaya koymaktadır. Bu şekilde mümkün olabileceğini düşündüğü anda NATO’yu patlatmaya hazırlanmaktadır.

Bu süreç ancak Asya’da (Kuzey Kore), genişletilmiş Ortadoğu (Filistin ve İran) ve Avrupa’da (AB) uluslararası ilişkilerin yapısının bozulması sürecinin eş zamanlı olarak olgunluğa ulaştığı zaman yaşanacaktır.

*Bu makale, Thierry Meyssan’ın Voltaire İletişim Ağı’nda 19 Haziran’da yayınlanan “Donald Trump kendini nerede konumlandırıyor?” makalesinin devamıdır.voltairenet.org için çeviren Osman Soysal.