Google Play Store
App Store

Toplumlar da aslında bir ölçekte yaşayan bütün organizmalar gibi davranıyor. Birbirinden bağımsız birçok ufak parça, bir noktada kendi iyiliği için hayatta kalma refleksiyle davranıp harekete geçiyor. Aynı dünyanın ekosistemi gibi. Dünya tarihinde de elimizdeki bilgilere göre toplam 5 büyük yok oluş yaşanmış. Her seferinde dünya üzerindeki organik yaşam neredeyse tükenme noktasına kadar gelmiş, her seferinde de hayat tekrar bir yol bulup, yeni türler, yeni canlılar ortaya çıkartmış. Geldiğimiz günlerde de toplumsal olarak yeni bir hayatın, yeni bir yaşamın sinyallerini almak ve görmek mümkün.

“Artık bizden bir şey olmaz, sokağa çıkarsak çok fena yaparlar, o tren kaçtı” gibi düşüncelerin iktidarın, toplumu korkutarak uyguladığı baskı rejimi ateşte unutulmuş bir düdüklü tencere gibi patladı ve ortaya 20 yıldan fazla bir süredir baskı altında yaşamaktan bıkmış, daralmış ve sıkılmış gençler çıktı. Bugüne kadar hak ettikleri ama elde edemedikleri ne var ne yok, hepsinin hesabını sormak için milyonları aşan kalabalıklar sokaklara akın etti.

İktidar bile böylesi bir itaatsizliği, böylesi bir enerjiyi ve yılmak bilmeyen bir direnme kuvvetini düşünemiyordu büyük ihtimalle. Yine de tedbirini, plastik mermisini, biber gazını ve orantısız gücünü ortaya koyup, toplumu susturmaya çalıştı. Maalesef bu sefer susturmak istedikleri kalabalıklar, kimseden çekinmeyen, kimseden korkmayan ve yorulmak bilmeyen gençlerin başını çektiği devasa kitleler oldu. İktidar bu sefer elindeki medyayı kullanıp, bütün bu olan biteni görülmez kılmaya çalıştı, o da olmadı. Yasaklar, gözaltılar ve tutuklamalar kimseyi korkutamadı. Sadece biraz endişelendirdi, o endişe de sonrasında tekrar tepkiye ve öfkeye dönüştü.

***

İlk olarak “Silivri soğuktur” klişesi yok oldu. Gençlerden gelen mektuplarda Silivri’nin soğuk olmadığı, hatta kaloriferlerin bile fazla yandığı belirtildi. İktidar bu, eli boş mu duracak? Tabii ki yine en iyi bildiği birkaç şeyden birini yani sopayı (diğer iyi bildiği şeyler arasında memleket toprağını yabancı şirketlere sunmak, ülkeyi dünyanın çöplüğü haline getirmek ve geçiş garantili ihale açmak gibi davranışları sayabiliriz) çıkarttı ve önüne gelen herkesin kafasına kafasına vurmaya başladı.

Böylelikle uzun süredir uygulanmakta olan düşman hukuku kavramının vanaları biraz daha açıldı. Anlamsız gözaltı süreleri, kötü muamele, orantısız güç, tuhaf sebeplerden oluşturulan tutukluluklarla halkın üzerine gidilmeye başlandı. Hukukun olağan süreçleri yerine önleyici gözaltılar, uzun tutukluluk süreleri, özel yargılama usulleri devreye girdi.

Bu duruma en iyi örneklerden biri de İBB Miras olarak bilinen Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı’nı kuran, Mahir Polat oldu. Polat’ın sağlık durumu ortadayken ısrarla tutuklu tutulması başka hiçbir gerekçeyle açıklanamaz. Tabii Polat yalnız kalmadı,tutulan gençler, seçilmiş belediye başkanları ve her şeyi bilen ama hiçbir şeyden sorumlu olmayanın hoşuna gitmeyen kim varsa, onlar için de bu sistem itinayla uygulanmaya devam etmekte.

***

Her ekosistem gibi ülkemizdeki toplum da artık biraz “nefes almak”, biraz beslenmek,  biraz yaşamak ve sırtındaki ağırlıklardan kurtulmak için kendisini dönüştümeye başladı. Sistemde bizlerin paralarıyla beslenen ve semiren organizmaların artık yeri olmadığını herkes fark etti. Seçilmiş birkaç elitin ülkenin gelirine, geleceğine, emeğine ve yaşamına çökmesinin artık sonu geldi. Devranın dönmek gibi bir huyu var ve bu dönüş bizim siyasetçilerimizin dönüşlerinin aksine yaşanabilir bir geleceğe doğru gerçekleşmekte.

Bugün 2 Nisan, ülke genelinde tüketim boykotunun uygulanacağı ilk gün.

Bugün toplum olarak yeni hayatımıza yön vereceğimiz önemli bir an.

Tabii ki bu tek başına olmayacak. Çünkü başka türlü bir kurtuluş yok.