Dostlar sağ olsun
“Ucu nereye giderse gitsin, araştırılacak, sorumlular bulunacak” cümlesi herhalde Türkiye’de hiçbir vatandaşa güven vermeyen cümlelerin başında geliyor. Çünkü birisi “ucu nereye giderse gitsin” dediği an, o işin ucu elden kaçıveriyor. Uçsuz bucaksız bir takipsizliğe, cezasızlığa ve sorumsuzluğa varıyor.
Dost var, dostlar var, bir de vekillerin, bakanların dostları, dostçukları var. Kim bu dostlar, neden dostlar?
Nedense hiç bize çıkmıyor bakan dostluğu ya da vekil dostluğu gibi ayrıcalıklı bir konum. Bizim başımıza bir şey gelse, bize bakan bir dostumuz olacak mı? Bildiklerini “Benim dostumdur, bir şey diyemem, biliyorum ama söyleyemem” diye saklayacak mı acaba? Neyse ki ülkede güzel şeyler de oluyor. Dostlar, dostlarını koruyor. Herkes dostluk şemsiyesi altında birbirini aklıyor, paklıyor.
Gün geliyor, kara para işinde dostlar oluyor bunlar, gün geliyor tonluk uyuşturucu ticareti işindeki dostlar, gün geliyor ne olduğunu bile bilemediğimiz ama korkunçluğundan emin olduğumuz can kayıplarının arkasındaki dostları koruyan dostlarla geçiyor hayatımız. Ölen öldüğüyle kalıveriyor, bazen nerede olduğu bile bulunamıyor.
***
Gün geliyor deprem vuruyor ülkeyi, 40 - 50 bin kişi yok olup gidiyor, insanları yaptıkları dandik yapılarda ölüme mahkûm eden dostlar yine korunuyor, yine Allah affetsin, millet affetsin deniyor, dostlar, el ele kol kola halay çeke çeke uzaklaşıyor, kalan ölülerle yakınları oluyor. Bizim ülkede ölenin dostu olmuyor hiç. Hep öldürenin, çalanın, çırpanın, paraşütle tepeden makama gelenin, kula kulluk edenlerin dostları oluyor. Gün geliyor beraber yürüdükleri dostlar, para tura meselesinde sıkıntı çıkartıyor, cart diye dost darbesi olabiliyor. Zaten kim bizim dostumu, kim değil o da tam belli değil. Dün katil, darbeci, Binali’nin antidotu denilen isimler, ertesi gün dost olabiliyor. Dost hayatı yaşamayı seviyoruz ama dostlarımızı bir türlü doğru dürüst seçemiyoruz.
Bizim dostumuz kim peki? Bizim bizden başka dostumuz yok gibi. Her geçen gün daha da yalnız, daha da çaresiz hissediyoruz. Şöyle etli sütlü dostumuz olsaydı milyarlarca liralık vergi aflarından yararlanabilirdik, kısmet değilmiş. Dostumuz yok gibi ama yalnız da değiliz. Ülke giderek kimsesizleşirken, bu yola “Kimsesizlerin kimsesi” olma şiarıyla çıkan “kalkındırma” partisi ve çevresi herkesi kimsesiz, herkesi çaresiz bırakma yolunda devasa adımlarını her gün adeta bir maraton koşucusu kararlığında atmaya devam ediyor. Her alanda dostsuz, her alanda kimsesiz kalmış durumdayız. Ağaçlar sökülür, kimsesiz kalırız, tarım arazilerine çökülür, yerli tohumlara yasak gelir, kimse yardıma gelmez. Deprem vergileri toplandıkça toplanır, sonra bazılarının dostlarına yol ihalesi olarak geri döner. Adalet saraylarında dostları olanlar, ücret karşılığında aklanır paklanır, olan garibana, çoluğu çocuğu tren kazasında hayatını yitirmiş anaya babaya olur.
***
Ülkede kimsesizin daha da kimsesiz, çaresizin daha da çaresiz olduğu bir zaman var mıydı bilemiyorum. Toprağını savunanın vurulduğu, yolda arabayla ezilen kuryeyi ezenin dostlukları sayesinde kurtulduğu, suçlunun dostlar sağ olsun diyerek suçsuz olduğu bir gerçeklik…
Dostluğun ve dost hayatının her geçen gün çoraklaştırdığı güzel ve yapayalnız ülkemizde, ruhlarımız ve umutlarımız dev bir kıyma makinesinin içine atılmış gibi paramparça. Her geçen gün daha da kimsesiz, daha da yalnız kalırken, dostlar cenazelerde bile yan yana gelip hatıra fotoğrafı çektiriyor. Önemli olan dostluk zaten. Şu ülkede ne yaparsan yap, dostun varsa kafan rahat.