Sonradan ‘piyon’ gibi kullanıldığını söyleyenler olsa da, hepsinin ortak bir savunması vardı; “devleti koruyorlardı.” Organize suç örgütü lideri olmaktan hüküm giyen ve 2020 yılında, MHP’nin ısrarıyla yapılan yasal düzenleme sonucu tahliye edilen Alaattin Çakıcı’ya göre ‘derin devlet’ bir gereklilikti. Kimi siyasetçi ve bürokratların da aynı fikirde olduğunu söz ve davranışlarından biliyoruz. 90’larda erkek sistemin en şahin savunucularından biri olmakla nam salan Başbakan Tansu Çilleri’in de veciz bir şekilde özetlediği gibi Türkiye’de siyaset: “Devlet için kurşun atan da, yiyen de şereflidir” denebilecek kadar hukukla arasına duvar örmüştü. Devletin, seçimle iş başına gelen vekilleri, kural ve kaidelere bağlı ataması yapılan bürokratları, silahı kurşunu kayıt altındaki kolluk gücü görünür yüzüyken; bir de karanlık yerlerde bir araya gelen gizli yüzü vardı. Siyasetin ve toplumsal eğilimin yönünü değiştiren suikastlar, katliamlar ve karışıklıklarda yol hep, o adrese teslim kurşunların hazırlandığı ‘derin odalara’ çıkıyordu.

 
***

Tahliye edildikten sonra Çakıcı’nın ilk durağı MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin makamı olmuştu. Beraber verilen fotoğraf gururla paylaşılmış ve Bahçeli’nin “kader kurbanı” dediği Çakıcı kısa bir süre sonra, bu resmi kabulün verdiği özgüvenle olsa gerek, ülkenin ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu tehdit etmişti. Bahçeli, bir zamanlar “tanırım, okul arkadaşımdır, iyi insandır” dediği Kılıçdaroğlu yerine tercihini Çakıcı’dan yana kullanmış ve şöyle demişti. “Alaattin Çakıcı ülke ve millet sevdalısı bir ülkücüdür. Benim dava arkadaşımdır.” Bu yazıda o ‘davanın’ içeriğine girmeyeceğim. Ancak organize suç örgütü lideri olarak hüküm giymiş biriyle ortak bir davaya sahip olduğunu açıkça ve kolaylıkla ifade edebiliyor olmasının sebebi ve anlamı sanıyorum Türkiye’nin darbeler sürecini takip etmiş herkesin malumudur. 

***

MHP, 14 Mayıs’ta yapılacak seçimler için hazırladığı vekil aday listesini açıkladı. Çakıcı’nın yakın arkadaşı Vahit Kayrıcı’ya Çorum birinci sıradan yer verilmiş. Listede kendine yer bulan bir diğer aday, Sarallar suç örgütünü araya koyarak ‘yağma ve zorla alıkoyma’ suçu işlediği iddiasıyla hakkında soruşturma açılan Şahin Gürz. Üçüncü dikkat çeken isim Sermet Atay. Onun da, FETÖ borsasının en etkili kişilerinden biri olduğu iddia ediliyor. İlk bakışta başlığının ‘suç’ olduğu dikkat çeken bu çemberin dördüncü ismi de, 1978 yılında savcı Doğan Öz’ü öldürdüğünü itiraf eden İbrahim Çiftçi. Dört kez idam cezası alan Çiftçi, kararın Yargıtay’da bozulmasıyla beraat ettirildi. MHP’deki siyasi kariyeri genel başkanlığa adaylığını koyacak kadar ilerledi. 

***

Savcı Doğan Öz, devlet içindeki kontrgerilla örgütlenmesi ve faaliyetleri üzerine araştırma yapmaya başlamış ve bu konuda önemli bilgilere ulaşmıştı. Dava açmaya hazırlanan Öz, dönemin başbakanı Bülent Ecevit’e sunduğu sonuç raporunda kontrgerillanın Genelkurmaya bağlı Özel Harp Dairesi çatısı altında faaliyet yürüttüğünü ve amacın demokratik yaşamı ortadan kaldırarak darbe koşullarını yaratmak olduğunu, işin siyaset ayağının da MHP kadroları tarafından yönetildiğini belirtmişti. Ecevit, düzenlediği basın toplantısında Özel Harp Dairesi ve MHP’li üyelerinden bahsettiyse de kısa bir süre sonra geri adım atarak devlet içinde örgütlenmiş kontrgerillanın aktif varlığını reddetti. Oysa, gerek sonraki ‘faili meçhul’ pek çok suikast ve katliamda görüldüğü gibi, gerek Sedat Peker ve Ayhan Çarkın gibi sistemin dışına attığı ‘eski kontrgerilla’ üyelerinin itiraflarıyla örgütün devlet içindeki canlı varlığına dair pek çok kanıt birikti. 

***

Görünen o ki, 14 Mayıs seçimiyle birlikte bizi kontrastı yüksek bir meclis bekliyor. Bir yanda sanatçısı, akademisyeni, işçisi, aktivisti ile Türkiye’ye demokratik bir gelecek vaadeden aydınlık temsilciler, diğer yanda Savcı Doğan Öz’den Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın katillerine, ülkeyi her umutlu dönemeçte karanlığa gömmeye yeminli ‘derin devlet’ kalıntıları… Dilerim ezici ağırlık, ‘devleti koruyanlar’dan çok ‘devlet benim’ diyen halktan yana olur.