Dünya evimiz
2025'e az kaldı. Giorgio Agamben'in 'Gördüklerim, Duyduklarım, Öğrendiklerim' kitabında yazmıştı, "bir rivayete göre bu dünya bilmediğimiz başka bir gezegenin cehennemiymiş; biz de oradaki melunların günahlarına karşılık gelen cezaları taksim taksim yaşıyormuşuz." Ama sorun şu ki, cezanın daha mahir ve acımasız olması için cehennemi cennete yerleştirmişler, bütün bu dünyanın güzelliklerini göstererek... Agamben'in edebi bir tat veren kitabında da gizli bir melankoli hissedilmiyor değil.
EGONUN KAYBI
2025'i coşkuyla ve heyecanla karşılayanlar bile, bir yas tutuyor gibiler. Melankoli ve yas, kayıp deneyimlerine psişik tepkileri tanımlar. Bu kayıp deneyimleri sadece bir yakının kaybıyla ilgili değildir, Freud'un da belirttiği gibi özgürlükler ve ideallerin kaybı da yas ve melankoliye neden olur.
Freud'a göre, yasta dünya yoksul ve boş hale gelir, melankolide ise ego... Sanırım melankoli daha baskın, boşluk duygusunun insanlara verdiği azaba bakınca. Melankoli, gerçeklikte kaybolan nesneyle, kaybını inkâr edecek şekilde özdeşleşlik kurmaktır. Melankoli egonun kaybını temsil ederken, yas sevgi nesnesinin kaybıdır.
Freud daha sonra melankolinin neden olduğu kederin her insanda az ya da çok bulunduğunu fark etmişti. Özne olmak, bir kayıp duygusunu da beraberinde getiriyordu.
TİNSEL VATAN
Yas tutma süreci, yeni bağlar kurmamıza ve hayata yeniden dahil olmamıza izin verirken, melankoli yaşamla yeniden etkileşimimizi engeller; bizi kayıpta felç bırakır, geleceği kapatır ve ilerlememizi engeller. Michael Löwy ve Robert Sayre ise yazdıkları 'İsyan ve Melankoli'de melankoliyi devrimci bir tavır olarak görürler, "şimdiki zamanın yabancılaştırılmış kimi temel insani değerlerden yoksun olduğuna dair acı"ya verilen bir tepki: "İnsan kendi ocağına dönmeyi şiddetle arzular, tinsel anlamdaki vatanına dönmek ister; işte, romantik tavrın bağrında görülen şey de özellikle nostaljidir. Şimdiki zamanda eksik olan şey, vaktiyle, az ya da çok uzak bir geçmişte vardı."
Löwy ve Sayre böyle yazmış olsalar da, günümüzde dönecek bir tinsel vatan ya da evin yokluğu fikri daha baskın gözüküyor. Çünkü kimse dünyada kendi evindeymiş gibi hissedemiyor, sanki dünyadaki yerimizi kaybedeceğiz ve içinde yaşadığımız dünya bizim için anlamı olmayan bir dünya haline gelecekmiş gibi bir korku herkesi gizli ya da açık bir biçimde sarıp sarmalıyor. Bu yüzden Elon Musk gibi şımarık milyarderlere kaldı ortalık, sadece onlar bu dünyayı kendi evleri, mülkleri olarak görüyorlar. Hatta fırsat bulurlarsa tüm gezegenleri de işgal edip yönetmek isteyecekleri kesin.
KULLAN AT
İnsanlar dünyayı evleri gibi hissedemediğinde onları yeni bir zamana taşıyayacak hayalleri de kuramazlar. Hayal kurabilmek için önce evde, zihnimizdeki yuvada olmamız gerekir.
Bu dünyayı kendimiz için bir eve dönüştürdüğümüzde küresel ısınmayla da, doğal ya da yapay felaketlerle de, savaşlar ya da ekonomik krizlerle de daha iyi mücadele edebiliriz. Elon Musk gibi şımarık milyarderlerin yapacağı tek şey "kullan at" olacaktır.
İçgüdüsel ve libidinal bir biçimde, kaygı, arzu ve hayaller tarafından yönlendirilen bir siyasal mücadeleyle ancak dünyayı eve dönüştürebiliriz. Judith Butler'ın sözlerindeki gibi "Aç, öfkeli, özgür ve akıl yürütmeci" olunabilir.
Giorgio Agamben, kitabında Kavafis'ten bir şiir paylaşmış: "Belki de değmez onca çileye / Onca gayrete, gerçekten kim olduğumu keşfetmek. / Bilahare, daha iyi bir topluluk içinde / Başka biri, tıpkı benim gibi / Elbet çıkacak ve özgür davranacak."
Ve şöyle yazmış Agamben: "Önemli olan şey, bir gün yeryüzünde bizim gibi birinin, bizim yaşayıp yapmaya çalıştığımız şeyi engellenmeden, özgürce yaşayıp yapmasıdır."