Google Play Store
App Store

Ev kapıdan başlar. Dışarıda her ne olumsuzluk yaşanırsa yaşansın, anahtar deliğinden bile geçirilmez ve evin içine taşınmaz. Orası bir sır geçişi sağlar ve her şey kapının önyüzünde kalır. Kapı evin içini dışarıya karşı koruyan erdem duruşudur.

Dünyanın en görkemli sesi

Özgün E. Bulut - Şair

Bir kenti farklı kılan çok şey vardır. Dağları, suları, boy boy ağaçları, heykelleri, sinemaları, tarihî dokusu, evleri ve evlerinin kapısı... Buralara bakarak bir kentteki yaşamı, orada yaşayanların coşkusunu, kederini, manzarasını güzelliğini görmek mümkün. Dağlar bir kentin atmosferini, sular sesini, ağaçlar kokusunu, heykeller geçmişini, tarihî dokusu varlığını, evler ise belleğini yansıtır. Kapılar ise hem evlerin hem de evlerin içinde yaşayanların kocaman duygularının sırrı olarak durur.

Ev kapıdan başlar. Dışarıda her ne olumsuzluk yaşanırsa yaşansın, anahtar deliğinden bile geçirilmez ve evin içine taşınmaz. Orası bir sır geçişi sağlar ve her şey kapının önyüzünde kalır. Kapı evin içini dışarıya karşı koruyan erdem duruşudur. Duygu ifadesidir.

AHŞABIN RUHU

Eski kapılar eski insanların duygusu gibidir. Ahşap olması bir yana, o ahşaba gizlenen bir ruh vardır. Ya da o ahşabın ruhu ile eve girilir. Ahşaba ruhunu veren yapıldığı ağaçtır. Ağaç yontucusunun estetik anlayışı, kapıyı yaptıranın duygusu ve evin meydana gelmesini sağlayan taşları unutmamak gerek. Bunların tümü evi meydana getirirken, bir kentin estetiği de yavaş yavaş ortaya çıkar. Evler hâlâ ağaçların arasında ve bahçenin ortasındadır. Hâlâ ağaçların boyuna ulaşmamıştır. Kapının dilini bu açıdan okumak gerek. O hem bahçeyi hem de içindeki evi korur. Evin şıklığını gösterir kapı. Evin ve bahçenin içinde yayılan çiçek kokularının, gül kokularının dışarıya sunulduğu ilk yerdir.

Kentlerin girişleri de kapıdan başlar. Kentin ruhunu o kapıdan girenlere gösterir ve yaşatır. Kentin yoksulluğu, varsıllığı, samimiyeti adeta o kapıya yüklenmiştir. Kapının açılıp kapanırken çıkardığı ses bile kentin atmosferinden dışarıya taşan renklerin sesidir. Pir Sultan Abdal’ın dizesi tam da bununla örtüşmektedir. “Bir şar gördüm üç yüz altmış kapulu / Kimini açıp, kimini örtmeye geldim.”

YENİ KAPILAR AÇILIR

İnsanlar konuşurken hep yeni kapılardan söz ederler. Bir kapı kapanınca yenisinin açıldığına dair teselli cümleleri kurarlar. Kapılar kapanır insanın yüzüne mutlaka, ama yeni kapıların arkasını görmek için mutlaka o kapıyı açmak gerekir. Elbette bunu söylerken kapının mimarisini ya da bir zamanların kapısının ihtişamından söz etmiyorum. Kapının duygu dünyasındaki önemini aktarmak istiyorum. Çünkü yeni başlangıçların adresi yeni kapıyı aramak ve o kapıya uygun anahtarı bulmaktan geçer. Şêrko Bêkes’in “Anahtar” şiirindedir yanıtı sanki. “Gurbette bir olay / kayıp bir anahtarı / ağlattı, / Aramamışlardı onu / ve şehrin kapısını / zorla kırmışlardı.”

Eski kapıların görkemini, estetiğini, işçiliğini görmek mümkün değil artık. Bugüne gelen kapı yaşlanmış bir insanın konuşma duygusu olarak karşımızda durmaktadır. Ne zaman böyle kapılar görsem ilk yapıldığı âna giderim. O dönemin atmosferine, o evin içindeki yaşama, neler konuşulduğuna dair fikirler yürütürüm. Yıkılan duvarların ortasında hâlâ ayakta kalma direncine, bir dönemin ruhunu sahiplenme iradesine şaşarım. Yanı başında yükselen binalara karşı gururla duruşuna, o demirden kapılara meydan okuyuşuna saygı duyarım. Bazı binalarda sökülüp atılmasına ve yerine konulan demirden kapının soğukluğuna bakar bakar üzülürüm. Çünkü kapı bir estetikten çok öte, bir duruşun anlatıcısıdır. İnsan ruhunun gizlendiği, insan seslerinin yerleştiği bir kayıt yeridir. Gizli bir arşiv, bir kütüphane demek belki daha doğru bir cümle olacaktır.

KAPININ DİLİ

Kapının üzerindeki tokmak, anahtar deliği, desenleri, evdeki durumu gösteren bir iletişim aracıdır aynı zamanda. Anadolu’nun bazı yerlerindeki kapılarda, zincirin tokmaklara dolanması o evde kimsenin olmadığını gösterir. Eğer zincir bağlı değilse ve aşağıya sarkıyorsa o evde birileri vardır ve kapının çalınması yeterlidir. Hatta kapı ağzında yapılan sohbetlerle ilgili kullanılan deyimler bugünlere kadar gelmiştir. “Kapının eşiği üstünde oturan iftiraya uğrar.” Ya da “Eşikte durma cin çarpar.” Bu sözler kapıya yüklenen anlamın önemini ifade eder.

İnsan kapıların solmuşluğunda, eskimişliğinde sadece kapıyı kaybetmiyor, o evi, evdeki yaşamı, evin bahçesinden sarkan sarmaşıkları, çiçekleri, bahçedeki kedileri, oraya konan kuşları da kaybediyor. Kültürü, çevreyi, sokağı kaybediyor. Hepsinden önemlisi de mahalleyi kaybediyor.

Melih Cevdet Anday’ın dizesiyle söylersek; “Dünyanın en eski en ağır / Tahtasından yapılmış sözü.” Evet kapı tam da bu dizedir. Dünyanın en eski, en ağır tahtasından yapılmış, en derin, en samimi sözdür.