Google Play Store
App Store

Paul Bloom'un 'Against Empathy' adlı kitabında işaret ettiği gibi, genellikle yalnızca tanıdığımız, bize benzeyen veya aynı sosyal ve etnik gruptan gelen insanlarla özdeşleşir ve empati hissederiz tespiti ne kadar doğru? Eğer öyleyse küresel insan hakları projesi başarısız olmaya mahkûm gibi görünüyor. Baskıcı liberal süper egodan arınmış görünen Trump gibi liderler, diğer insanları gücendirmekten korkmayarak takipçilerine gerçek ve otantik olduklarına inandırmış gibi görünüyor. İnsanlar bu yüzden eskisi gibi zenginlik ve aşırılık gösterilerine kızmak yerine, onunla özdeşleşmeyi tercih ediyorlar. Trump, tam zevke ücretsiz erişimi olan idealize edilmiş ilkel babayı temsil ediyor bir bakıma. Ama Freud'un yazdıklarından emin olduğumuz şey, yaşanan anılar hiçbir zaman silinemediği için gerçek eninde sonunda ortaya çıkar, hiçbir lider gerçeklere karşı uzun vadede kazanamaz.

MAĞDURUN İNTİKAMI

Aslında bir yandan azınlık temelli sosyal hareketler, evrensel adaleti epeyce genişlettti, önyargı ve sömürüye dayalı miras kalan modern öncesi hiyerarşileri tersine çevirmekte çok yol aldı. Ama bir handikap da yarattı bu süreç, kurucu travmaya ve istismara belki de gereğinden fazla anlam yükleyerek kurban psikolojisinin tuzağına düşüldü pek çok alanda. Mağdur her zaman masum ve saf olacak şekilde konumlandırıldığından mağduru eleştiremezsiniz ve mağdurun intikamı her zaman haklıdır. Böyle olunca, İsrail'in yaptığı gibi kendi mağduriyetinin intikamı konusunda pervasızlıklar bazı kesimler tarafından normalleştirildi. Trump gibi liderler de, bu psikolojiyi sonuna kadar kullanıyor. Trump da liberal basının, politik doğruculuğun, FBI'ın ve kendi adalet departmanının kurbanıydı... Bütün popülist ve otoriter liderler kurban olduklarına ve bunu tersine çevirecek kişiler olduklarına inanırlar. Herkesin kurbana dönüşmesi, Bloom'un empatinin imkânsızlığı tespitlerini destekliyor. Türkiye de bu açıdan her anlamda mağdurlar ülkesi ve empati daha da zorlaştı.

SAĞ POPÜLİZM

Yine bilinen bir gerçek, popülist sağ mağdur statüsünü talep ederek Sol'un taktiklerini kopyaladı. Solun sınıf ya da halk kavramları yerine, milleti ve sıradan insanları koydu. Sağ popülizme göre biz ve onlar ayrımına dayalı homojenmiş gibi görülen bir topluluğa seslenerek, azınlık, elitizm ve göçmen karşıtlığı üzerine bir söylem geliştirildi, mağdur olan azınlıklar değil çoğunluktu. Sol popülizm kapsayıcıyken, sağ popülizm dışlayıcı, kutuplaştırıcı bir yoldan ilerleyerek iktidara geldi. İlginçtir, sağ ve sol popülizmler çoğunlukla küreselleşme karşıtı bir noktada buluştular, küreselleşmenin olumsuz yanlarının yanı sıra pek çok olumlu katkısı gözardı edilerek.

UMUTSUZLUK

Bugün çoğu kişi, gelişen olaylar ve durumlardan dolayı umutsuz hissediyor kendisini. Ernst Bloch, 'Umut İlkesi'nde, umutsuzluğun en dayanılmaz ve insan ihtiyaçları açısından en katlanılmaz şey olduğunu yazmıştı. Sahtekârlığın bile etkili olabilmek için yaltaklanıp tahrif ederek uyandırdığı umuda dayanmak zorundadır. Tam da bu umutsuz dönemlerde dolandırıcılığın artmasının nedeni de bu umutsuzluk hali olsa gerek. Sahtekâr popülist politikacıların, sürekli görüş ve mağduriyet değiştirerek yalanlarla umuda yaslanmaları, Bloch'un görüşlerini destekliyor. Belki de tek tek insanların içlerinde yaşadığı umutsuzluk, bütünü temsil ediyordur, çökmekte olan ya da çoktan çökmüş olan bir hayatın, bildiğimizi sandığımız dünyanın sonuna gelindiğini... Trump'larla zirveye çıkan bu sürecin sonunda gelecek olan yeni bir dünyanın sancısını yaşıyoruzdur belki de. Sanayi devrimi olduğunda, kitleler büyük bir umutsuzluğa kapılmış, günümüzdeki Yuval Noah Harari benzeri düşünürler dünyanın sonuna gelindiğini iddia etmişti; ama öyle olmamış, işçi sınıfı kendi programıyla uygarlığı ve kültürü derinden etkilemişti. Şimdi yapay zekâ üzerinden koparılan fırtına da benzer bir süreç gibi düşünülebilir. Sanayi devrimi olduğunda da milyonlarca kişinin işsiz kalacağına inanılıyordu, ama sonradan bambaşka bir süreç işlemişti. Belki de fazla iyimserimdir. Ama Bloch'un yazdığı gibi, endişe ve korkuya karşı, umut etmeyi öğrenmek gerekir: "Korkmanın üzerinde durur Umut, ne onun gibi pasiftir, ne bir Hiçliğe kapanmış. Umudun duyusu kendi içinden çıkar, insanları genişletir, daraltacağına."