Google Play Store
App Store

Dünyanın sonuna doğru artık, gökyüzünün yedi kat yukarısındaki tanrılar ve melekler ve diğerleri iyice işlerini güçlerini bırakıp, insanlığın kendi kendini nasıl yok edeceğini izlemeye başlamış. Dediklerine göre şeytan son günler yaklaşınca direkt emekliliği yapıştırmış, ikramiyesiyle de Marmaris’ten ve Mersin’den birer yazlık almış, ömründe ilk kez tatil yapmak için bu cennet koyları seçmiş. “Artık iş yok, güç yok. İnsanlar kendi kendilerini öldürüyor, benlik bir şey kalmadı. Yaşasın güce tapan insanlar. ‘Yaşasın’ derken, onlar yaşarken başkaları ölüyor haliyle. Azrail de yan komşum, o da birazdan gelecek, mangal yapacağız. Nasıl olsa dünya halkları kendi içine çöküyor, hiç aklımızda yokken bak İsrail’e, adamlar hastane bombalıyor. Ya onu bırak, geçen gün yardım geldi diye milleti çağırdılar. Birkaç kilo un alma derdinde olan insanların üzerine ateş açtılar. Vallahi aklıma gelmez.”...

Dünyanın sonuna doğru, diğer tanrılar da artık ellerinden bir şey gelmeyeceğini görmüş, yılmış ve vazgeçmiş bir şekilde insan ırkının yok oluşunu localarından üzüntü içinde izlemekte...

∗∗∗

“Onca yıllık tanrıyım, böylesini görmedim” diyor Zeus. “Artık bunlar için yapacak bir şey yok, kendi kendilerini yok eden bir parazit gibiler, işin kötüsü sadece kendilerini değil, yaşadıkları gezegeni de mahvettiler, darısı başka bir gezegene belki de” diyor… Denizler tanrısı Poseidon ise kameralarımıza yılgın bir şekilde takıldı. “Çekmeyin olm, çekmeyin! Senin yaşın kaç?” diyerek elindeki tridenti bize saplayacağını söyledi. Gözlerinden yaşlar süzülen Poseidon “Lan daha keşfetmediğiniz milyonlarca canlı var okyanuslarda, hepsini yok ettiniz, hepsini!” diye hönkürdü…

Dünyanın sonuna doğru, kendilerini tanrı sananlar ise dünyanın üzerinde, gözlerinde açgözlülüğün getirdiği puslu bir tabaka, kendileri ve iktidarları dışında hiçbir şey düşünmeden, ellerini kollarını sallayarak, çevrelerindeki insanların hayatlarına uyanılamayan bir karabasan gibi çöküyorlardı. Gücü eline geçiren, gücü yettiğini eziyor, kimse de buna bir şey diyemiyordu. Bu, gün geliyor bir ülke oluyor, gün geliyor bir ülkenin içindeki bir güç odağı oluyordu. Makroda da mikroda da güç sarhoşluğu tüm insanlığı adeta haroyin gibi kendisine bağımlı etmişti. Her maddede olduğu gibi onu kullanan müptezeller ise “Ben bu maddeyi yenerim, ona da hükmederim” diye düşünüp, bağımlılık bataklığında daha derinlere gidiyorlardı.

Dünyanın sonuna doğru, çok güçlüler iyice çirkinleşmeye başladılar. Nasıl bir çirkinliktir bu diye soracak olursanız da hemen anlatayım. Öncelikle iyice terbiyesizleştiler, gücün de verdiği yetkiye dayanarak “bana kimse bir şey yapamaz” diye kendilerini Kapadokya’daki sıcak hava balonları gibi şişirip şişirip, bir de o balonlar gibi giyinmeye başladılar. Üzerlerindeki her parça kıyafet sanki özel olarak tasarlanmış bir çirkinlik abidesiydi. Bazıları bu tasarım yönelimlerinin ardında küratör olarak Demet A. adında bir sanatçının olduğunu söyleseler de Demet A. bile bu insanlardan yılmış, kendini çocuklarına ve huzur dolu bir hayata vermiş. “Zaten kazan kazan nereye kadar? İnsan kalbi kazanmayınca, kazanın boş kaynar…” diyormuş.

∗∗∗

Çirkin potinleri, çirkin esvapları, çirkin saç kesimleri, çirkin sesleri ve çirkin bakışlarıyla dünya liderleri kendi aralarında gülüp eğlenirken, halklarının karşısına çıktıklarında bu hal ve tavırları yapmazmış gibi birbirlerine en ağır hakaretleri, küfürleri ve ağza alınmayacak sözleri haykırırmış. Oysa dostlar alışverişte görsün. Şurada ölen bir bebeğin hayatını hangisi önemser? Hangisi “Ben makamımdan alınayım ama şu günahsız bebek ölmesin” der… Hiçbiri bunu demediği için dünyanın sonuna doğru gelindiğinde tüm tanrılar insanları yalnız bırakmış, onlardan ümitlerini kesmiş…

∗∗∗

Kıyamete birkaç dakika kala Prometheus, tanrı olmamasına rağmen, onca yıldır çektiği acıların da verdiği bilgelikle tanrılara şunu demiş: “Ey gücü her şeye yeten tanrılar, dünyayı ve insanları kendi eğlenceniz için yarattınız. Sonrasında ise aynı makamını bırakmak istemeyen bir koltuk sevdalısı gibi, günahkârların yanında günahsız insanları da kimsesiz koydunuz, yakışıyor mu size bu davranış?”...

Tanrılar Prometheus’u duymuş ama dinlememiş. Birisi diğerinin kulağına “Bu zaten doğuştan hırsız” diye fısıldamış.