Duvara karşı
Beşiktaş yatıp kalkıp o 2’nci golü yemediğine şükretmeli. Oyununda utanılacak bir yan yoktu, Beşiktaş’ın. Bazen böyle maçlar olur. Atamazsan. 10 değil 1000 tane de atak yapsan, topa yüzde 99 da sahip olsan sonuca gidemeyebilirsin. Başını öne eğecek bir gerekçesi yok Beşiktaş’ın. Önündeki maçlara bakacak. Ama Trabzonspor ve hocaları Şenol Güneş bu maçın ardından başlarını öne eğip iyice düşünmeliler.
Öyle bir film vardı diye hatırlıyorum.
Fatih Akın’ın yönetmenliğinde, Sibel Kekilli’nin de rol oldığı.
Mevzuyu hatırlamıyorum ama...
Beşiktaş, bu gece Trabzonspor karşısında böyle bir film çevirdi deplasmanda. 80 küsur dakika 5-4-0 dizilişinde duvar ördüler ve bir puan aldılar.
Bazı maçlar vardır, o maçı görmeyene anlatamazsınız.
Maç sonrası istatistikleri de gösterseniz inandıramazsınız.
Öyle bir maçtı işte.
Trabzonspor tek bir vurula tek puanı kapıverdi Beşiktaş’dan.
Bunca yıldır futbol izler yazarım. Tarihte bu kadar tek yanlı ve “tek kale” maç az görmüşümdür. Beşiktaş’ın son maçı sonrası yazdığım yazıda, “Herkes, bu yılki Beşiktaş’ın çıkışını durdurmak, fiyakasını bozmak, karizmasını çizmek için fırsat kolluyor. Bakalım kim başaracak bunu” mealinde satırlardı.
Bu kez, Trabzon’un kısa bir süre önce transfer ettiği “kendi çocuğu ve eski hocası, stada da ismini verdikleri Şenol Güneş’e nasip oldu bu. Tabii ki, sahada “o tek gol vuruşunun” haricinde hiçbir etkinlik gösteremeyen Trabzonspor’un oynatmamaya yönelik girişimleri, yere yatmalar, bir daha yatmalar bir daha yatmalar. Oyunu soğutmalar filan.
Bunlara izin veren bir hakem. “Trabzonspor’dan bir oyuncuya kırmızı gösterdim, punduna getirip de bir de öteki tarafa göstermenin zeminini yaratsam mı acaba?” diyen bir hakem.
Maçın teknik detaylarına dair yazacak bir şey bulamıyor insan. Trazbonspor kalecisi Uğurcan gününde olmasa ve Beşiktaş forvetleri biraz daha şanslı olsalar büyük farka sahne olabilecek bir maç 1-1 sona erdi.
Beşiktaş’ın onca atağı, onca ceza sahası içinde topla buluşması, onca oynama isteği, onca pozitif futbol iştahı “güme” gitmiş oldu.
Maç sonunda Trabzonsporlu futbolcular ve taraftarlar “Yaşasın 10 kişi ile puan aldık o anlı şanlı Beşiktaş’tan” diye büyük sevinç yaşadılar. Şenol Güneş hangi duygular içindeydi bilemem ama, maçın bant kaydını bir izlese, herhalde bunca yıllık kariyeri adına pek övünç duymayacağı bir görüntü ile karşılaşacaktır. Yazık. Geçmişinde nice başarıları bulunan Beşiktaş’a da görkemli şampiyonluklar kazandırmış, “Koca Şenol Hoca” bu muydu?
Beşiktaş, maçı 25’e karşılık yüzde 75 topa sahip olarak oynadı. Şut, top çalma, gol girişimi, rakip ceza sahasında pozisyon vb. istatiklerinde tarihi bir üstünlük sağladı. Ama o “bitirici” gol vuruşlarından sadece bir tane yapabildi.
Belki Türkiye Kupası finalinde Al Musrati’nin yaptığı gibi “uzaktan bir füze” gerekiyordu maçı koparmak için. Ama o da olmadı. Rafa’nın, Semih’ih ve Gedson’un kale önünde hayal kırıklığı yaratan bir iki girişimini de kaleci Uğurcan engelledi.
Böylece, “10 kişi kalmış bir Trabzon’a karşı (uzatmalarla) yaklaşık 83 dakika üstün, hem de ezici derecede üstün oynayan Beşiktaş, deplasmandan 1 puana razı olarak döndü.
Ama, 4 büyükler arasında oynanan maçlarda deplasmanda böyle puan kaybı hakkını kullanmak, yenilmekten iyidir. Futbol bu. O da olabilirdi. Trabzon’un bütün isteksizliğine ve oyunu berbat etme girişimlerine rağmen bir kontratak golü de gelebilirdi.
Beşiktaş yatıp kalkıp o 2’nci golü yemediğine şükretmeli. Oyununda utanılacak bir yan yoktu, Beşiktaş’ın. Bazen böyle maçlar olur. Atamazsan. 10 değil 1000 tane de atak yapsan, topa yüzde 99 da sahip olsan sonuca gidemeyebilirsin.
Başını öne eğecek bir gerekçesi yok Beşiktaş’ın. Önündeki maçlara bakacak.
Ama Trabzonspor ve hocaları Şenol Güneş bu maçın ardından başlarını öne eğip iyice düşünmeliler. Bu mudur futbol denen güzel oyun. Yazık.