Google Play Store
App Store

Bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi açılıyor. 28’inci yasama döneminin 3’üncü yasama yılı başlayacak. 16 Nisan 2017’de değişen ucube rejim nedeniyle TBMM’nin açılışı artık, halkımızda heyecan yaratmıyor. Çünkü “Parlamenter Sistemde” kısıtlıda olsa bulunan yurttaş talebi, partilerin koruması, demokrasi, hak ve özgürlüklerinin varlığı yok edilmiş durumda. Laik demokratik sosyal hukuk devletinin yerinde şimdi bir parti var.

İşgal edilen devlet, yurttaşa değil yandaşa hizmet ediyor. İktidar ve bir kısım muhalefet, üst aklın oluşturduğu projeye uygun hareket ederek, “kültürel gelişmenin, ekonomik kalkınmanın ve demokratik yapılanmanın” önünü kapatmış. TBMM işlevsiz bırakılarak, halkın yönetimine son verilmiş ve devletin tüm kurum ve kuruluşları dağıtılmış! Yasama, yargı ve de yürütme erkleri bir adama bırakılan, dünyada benzeri olmayan bir sistemle yönetilen ve “çağın gerisine hızla dönen bir ülkeyiz.” Yani Türkiye, “tek adam” rejimiyle yönetilen TBMM olsa da çağın dışında kalan bir ülke oldu.

∗∗∗

İsrail, bulunduğumuz coğrafyada tam bir soykırım yaparken ve Ortadoğu’da savaş çıkarmaya çalışırken yıllar boyunca “uluslararası hukuk antlaşmaları ve İslam Birlikteliği Sözleşmeleri” yapan Arap ülkelerinden hiç ses çıkmıyor. “Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI)” verilerine göre, 2022'de 2,24 trilyon dolar ile tüm zamanların en yüksek seviyesini gören “Küresel Askeri Harcamalar” sıralamasında 5’inci ülke olan Suudi Arabistan dönüp de “Ne oluyor?” bile demiyor.

Ya biz? Bir yandan “mangalda kül bırakmazken”, diğer yandan İsrail’in, savaş için gerekli olanlar da dahil, ticari tüm ihtiyaçlarını karşılamaya devam ediyoruz. Bu ikircikli siyaset, yarın bizi çok sıkıntılı duruma sokabilir!

Diplomasi, Atatürk’ün bize çizdiği yolda yani, “yurtta ve dünyada barışı” koruyacak şekilde yapılmalı. İşlevsiz olsa da TBMM ivedilikle, Türkiye’nin “bekasını” doğrudan ilgilendiren bu azgın saldırganlığı durduracak ve ülkemizi koruyacak bir yol haritası belirlemeli. Bu harita, sarayın inisiyatifine bırakılmamalıdır.

∗∗∗

Gelelim iç politikaya!

Halkın temel talebi olan açlık ve işsizlik değil. Emekliler ve emekçilerin sorunları da değil. İktidar, yatılmayan hastanelere, uçulmayan havaalanlarına, geçilmeyen köprülere ve gidilmeyen otoyollara taahhüt ettiği parayı ödemekle meşgul. Biliyoruz ki, Saray yalnızca yandaşların sorunları çözüyor. Oysa yalan ve riyayla yapılan iç politikada en önemli gündem eğitim ve çocuklarımız!

Türkiye’nin her yerinde eğitimle ilgili şikâyetler çığ gibi büyüyor. Demokratik hukuk devletlerinde en önemli yatırım İNSAN yatırımıdır! Bu ülkeler, okul çağına gelmiş çocukların, orta ve yükseköğretimde olan gençlerin iyi yetişmesi, bilgi sahibi olması, liyakatli bir yurttaş haline gelmesi ve sağlıklı olabilmesi için özenle beslenmesi gerektiğini biliyor, her türlü yardımı, eğitim ve öğrenimdeki gençler için tavizsiz yerine getiriyor. AKP, bilinçli olarak çocuklarımızı cahil bırakmaya çalışıyor.

Önce köy okulları kapatıldı. Taşımalı eğitim dendi. Sonra… Taşımalı eğitimden vazgeçildi. Şimdi milyonlarca okul çağına gelmiş çocuk okula gidemiyor. Okulu bulan da pislik içinde olan dersliklerde eğitim almaya zorlanıyor. Öyle ki CHP’li belediyeler okulları temizlemek, hijyeni sağlamak adına gönüllü olarak görev yapmaya talipken MEB; “Hayır çocuklarımız pislikle birlikte yaşasın” diyor.

Geleceğimiz olan çocuklarımıza AKP iktidarının reva gördüğü yaşam bu! İktidar, sadece “Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyete düşman değil, aynı zamanda geleceğimiz olan eğitilmiş çocuklarımıza da düşman!”

OECD ülkeleri arasında ve AB’de eğitimi bilinçli olarak yok eden bir devlet anlayışı sadece Türkiye’de var. Tam bir TALİBAN görüşü! “Eğitilmiş insanlara ihtiyacımız yok” diyen Sebahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcılığı görevini yürüttüğü sırada "Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben her zaman cahil halkın ferasetine güveniyorum. Ülkeyi ayakta tutacak olanlar, okumamış, hatta ilkokul bile okumamış, üniversite okumamış cahil halktır" açıklamalarıyla gündeme gelen Prof. Dr. Bülent Arı, YÖK Denetleme Kurulu üyeliğine bile atanmıştı. Dahası, bu ülkenin Genel Kurmay Başkanı, Millî Savunma Bakanı ve milletvekilliğini yapan Hulusi Akar,” eğitimin amacının bilgi değil 'Allah korkusu ve kuldan utanmak' olduğunu söyleyecek kadar cehalet göstermiştir ve bu ruh halinde olan insanlar bizi yönetmiştir…

Bu sözleri ne acıdır ki, 21’inci yüzyılda ve Anayasa’sında laik, demokratik, sosyal hukuk devleti olduğu yazılan Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten AKP iktidarı zamanında duyduk. Din tacirliği yapan ve cahiliye dönemine dönmeyi arzulayan bu iktidar, emperyalistlerin yapacaklarını onların yerine bilerek ya da bilmeyerek uygulamaya çalışıyor.

Bunların farkında olan halk derhal seçim istiyor!

Duyun Artık…