Egemen yurttaştan “çalışan egemene”: Cumhuriyet’in asgari ücretle sınavı
Halkımızın yarısı, hafta içi günde sekiz saat ve hafta sonu da yarım gün işyerinde vaktini geçiriyor. Aslında cumartesi ve resmî tatiller, hizmet sektöründe çalışanlar için çoktan iş günü olmuş durumda. Çalışanların ortalama kazancı ise bilindiği üzere asgari ücret; zira ucuz emek piyasasına dönüşen ülkemizde asgari ücret, ortalama ücret oldu.

Ayşegül KARS KAYNAR*
Eğer iktidarın yeni anayasa yapma girişimi sadece bir gündem değiştirme ve oyalama taktiği değilse, yakın zamanda yana yakıla yeniden egemeni çağırmaya başlayacağız demektir; çağıracağız ki gelsin ve kurucu iktidar rolünü oynayarak yeni bir anayasa yapsın. Egemenlik deyince bununla doğrudan ilişkili bir kavram cumhuriyettir; çünkü son 150 yıldır egemenliğin sahibi halktır ve cumhuriyet de halk egemenliği demektir. Klasik olarak adlandırabileceğimiz cumhuriyet anlayışında egemen, yurttaştır. Cumhuriyet, egemene işçi/köylü diye seslenmez; ne iş yaptığına, hayatını nasıl idame ettirdiğine bakmadan herkese yurttaş olarak seslenir ve aynı kamusal rol ve görevi verir.
Peki Cumhuriyet’in anayasasını yapmak üzere çağırılacak olan ve yurttaşlardan oluşan egemen nerede? Çok kaba bir değerlendirme yapalım. Dünya üzerinde devletlerin nüfusunun çoğunluğunu çalışanlar; hayatını idame ettirmek için çalışmak zorunda olanlar oluşturuyor. Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın Ağustos 2024 verilerine göre Türkiye’de nüfusun neredeyse yarısı (yüzde 49,7’si) çalışıyor. Çalışma süresi ise yine aynı dönem için haftada ortalama 44,5 saat. Yani halkımızın yarısı, hafta içi günde sekiz saat ve hafta sonu da yarım gün işyerinde vaktini geçiriyor. Aslında cumartesi ve resmî tatiller, hizmet sektöründe çalışanlar için çoktan iş günü olmuş durumda. Çalışanların ortalama kazancı ise bilindiği üzere asgari ücret; zira ucuz emek piyasasına dönüşen ülkemizde asgari ücret, ortalama ücret oldu. Çalışan nüfusa ilişkin bu veriler kayıtlı istihdama ait. Bir de kayıt dışı istihdam var. O da 2024’ün son çeyreğine göre nüfusun yüzde 26.3’ü. Toplayacak olursak, Türkiye’de nüfusun yüzde 75’ten fazlası çalışıyor demektir. Eğer çalışmanın kapsamını, “ailenin geçimine katkı sağlama amacıyla yapılan tüm aktiviteler” olarak genişletecek olursak (ki o zaman karşımıza örgü örüp satmak ya da çocuk bakmak gibi daha çok kadın emeğine dayanan işler çıkar) o zaman bu oran daha da artacaktır. Velhasıl, Gamze Yücesan Özdemir’in1 belirttiği gibi Türkiye toplumu geride bıraktığımız yıllarda işçileşti; proleterleşti.
O halde “egemen nerede?” sorusunun yanıtı basit: Aradığınız egemen muhtemelen şu an işyerinde ve çalışıyor. Kapitalist toplumlarda egemen, Axel Honneth’in2 tabiriyle “Çalışan Egemendir” ve çalışma koşulları onun egemenlik niteliğini bağlayıcı, belirleyicidir. Egemen sadece çalışmıyor; giderek daha yoğun ve uzun çalışıyor ve de daha az kazanıyor. Yahut tersten söylecek olursak, giderek daha az kazandığı için hayatını idame ettirmek maksadıyla daha uzun ve daha çok çalışmak zorunda kalıyor. Honneth, bu nedenle çalışan egemenin kamusal tartışma ve işler için zamanının ve enerjisinin kalmadığını söyler. Çalışıp kendisini ve ailesini hayatta tutmak dışında ona kamusal beceri ve kamuya dair düşünce, his ya da istek yaratacak hiçbir eylemi ve fırsatı yoktur. Cumhuriyetin anayasası ona sanata, bilime, spora ve eğitime dair birçok hak vermiştir, ama onun bu hakları kullanacak zamanı da ve fırsatı da yoktur. Bugün egemenin kamusal tek bir vazifesi kaldığını söylemek hiç de yanlış olmaz. O vazife de onun için belirlenen zamanda, onun için belirlenen sandığa gidip, onun için belirlenen adaylardan birine oy vermektir. Bu pasif ve itaatkâr davranışın, cumhuriyetin egemen yurttaştan beklediği siyasi iradenin oluşumuna, karar alma sürecine ve kamusal hayata aktif katılımla bir bağı kalmamıştır. Aksine, Norberto Bobbio’nun3 hatırlattığı üzere itaatkârlık, cumhuriyet ve yurttaşlıkla bağdaşmaz. Köle, özgür değildir. Bunun nedeni zorunlu olarak baskı altında olması değil, sahibinin keyfi iradesine bağımlı olmasıdır. Başka birinin iradesine bağımlılık özgürlüğün de yurttaşlığın da zıttıdır.
Hal böyle olunca, günümüzde çalışma koşullarının yıprattığı, zedelediği olgulardan biri de Cumhuriyet ve onun egemen yurttaşıdır. Çalışan egemen, giderek egemenliğini yitirmektedir. Halk işçileştikçe aynı zamanda tebalaşmaktadır. Çalışan yurttaşlar hala yurttaştır ama gündelik faaliyetlerine bakıldığında hangi niteliği kendiliğinden apaçık belirgindir derseniz; bu, onun bir çalışan olduğudur.
Mevzu yeni değil; kapitalizm ve liberal demokrasi arasındaki gerilim bağlamında uzun zamandır tartışılıyor. Ellen Meiksins Wood, birçok eserinde liberal demokrasinin ideali olan özgür bireyin piyasada tahakküm altında olduğunu; siyasetten kovulan şiddet ve zorun piyasada devam ettiğini ve bu zorun, bireyi emeğini satmaya zorlamaya tek başına yeterli olduğunu detaylıca anlatıyor. Honneth de Wood’u tamamlarcasına demokratik bir toplum için gerekli olanın, çalışanların ekonomik bağımsızlığı olduğunu söylüyor.
Bu yazının bu son derece geniş tartışmaya katkısı; çalışma koşullarının, egemenliğin kim tarafından kullanılacağını belirten demokrasiye daha gelmeden, daha temel olan cumhuriyeti; halkın egemen olma kapasitesini törpülediğidir. Ayrıca “çalışan egemen” yaklaşımı, asgari ücret tartışmasının ve genel olarak emek piyasasının durumunun, doğrudan cumhuriyetin merkezinde yer aldığını göstermesi açısından da değerlidir.
1“Devlet, Toplum, Anayasa” başlıklı panelde yaptığı konuşma, 27 Aralık 2024, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi.
2Axel Honneth (2023), Der arbeitende Souverän: Eine normative Theorie der Arbeit, Suhrkamp Verlag.
3Norberto Bobbio ve Maurizio Viroli (2024), Cumhuriyet Düşüncesi, İletişim Yayınları.
*Dr.