Google Play Store
App Store

“Sakın ha çocuklarınızı özel okullara göndermeyin, bunlar insana sülük gibi yapışıyorlar!”

“Sakın ha çocuklarınızı özel okullara göndermeyin, bunlar insana sülük gibi yapışıyorlar!” Yerel Seçim konuşmalarının Gülen Hareketine ayırdığı bölümünde R. T. Erdoğan önünde toplanan kalabalığı böyle uyarıyordu. MEB, bu zamana kadar denetlemediği, yasa çıkararak denetiminden vazgeçtiği yurt, öğrenci evi ve kurslara eşzamanlı olarak baskınlar düzenledi. Seçimden sonra ise Gülen’e ait özel okullardan kaçacağı düşünülen öğrenciler için devlet liselerine geçişte kontenjan boşluğu koşulunu kaldırdı. Başbakan ve Dışişleri bakanı nazının geçtiği ülke başkanlarından Gülen okullarını kapatmalarını istiyor. Reuters’in haberine göre Gambiya, Türkiye hükümetinin talebine karşılık vererek “Türk okulu”nu kapatmış. Görüşmeler Azerbaycan’la başbakan düzeyinde devam ediyor; diğerleri de sıradaymış.
AKP grubunun seçim öncesi TBMM’de yaptığı son çalışma, çocuklarınızı göndermeyin dedikleri özel okullara ayrıcalık tanıyan yasayı çıkarmak oldu. 6528 Sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun dershanelerini okula dönüştürecek yatırımcılara kamu bina ve okullarını ucuz yoldan kiralanması ve bu okullara kaydolacak öğrenciler için kamu maliyesinden maddi eğitim desteği öngörüyordu.
Yasadışı olarak faaliyet gösteren okul, öğrenci yurt ve evlerinin devlet denetiminden kaçırılması da yeni sayılır: “Kanuna aykırı olarak eğitim kurumu açanlara, bunları çalıştıranlara ve bu kurumlarda kanuna aykırı olarak açıldığını bildiği halde öğretmenlik yapanlara, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Yukarıdaki fıkrada gösterilen yerlerin kapatılmasına da karar verilir.” diyen TCK 263. Maddesi AKP milletvekillerinin oyları ile 30 Nisan 2013’te kaldırıldı.
Gelin görün ki kaldırılan yasa maddesi bir yıl sonra yasadışı ilan edilen eğitim kurumlarına karşı kullanılmak üzere AKP’ye gerek oldu. Olsun; AKP nasıl olsa icraatlarını hukuka ve yasaya dayandırmak zorunda olan bir parti değildi; Düzce’deki bir yurt, aynı partinin il başkanının baskını ardından kapatıldı. Farklı illerdeki birçok özel okul, yönetici, öğretmen ve öğrencisi yasadışı faaliyetlerde bulunmaktan teftişe tabi tutuldu. Bu ne nane, bu ne turşu denecek bir durum; bir taraftan özel okulları teşvik edeceksin, öte taraftan aynı okulları sülüğe benzeteceksin!
Acaba hükümet özel okulları teşvik edici yasaları çıkarırken başka bir gücün etkisinde mi kalmıştı? Artık özel okulculuğa karşı, eğitimi kamu hizmeti sayan bir başbakanımız var diyebilir miyiz? Öyle ya “sülük”, eğitimde özelleştirmeye itiraz eden solcuların özel okullar için kullandığı bir metafor; şimdi başbakan da kullanıyor. Okul dışında olsa da eğitim sürecinin parçası sayılan yurt, kurs, etüt merkezi ve dershanelerin denetim dışına çıkarılmasına yönelik yasa ve yönetmeliklere itiraz edenler de aynı çevrelerdi; şimdi başbakanın talimatıyla denetleniyorlar. Bu durumda benim de içinde bulunduğum muhaliflerin tavrını hükümetten yana koyması gerekmez mi?
Bu sorulara bizim yanıtımız kısa ve net: Hayır. Çünkü özel okul, Erdoğangiller için modernist, laik ve denetlenebilir olan devlet okullarından kaçıp kendi modellerini yaratabilecekleri alanlardı. Özellikle 4+4+4 yasasından sonra devlet okulları alternatif arayışlara yönelmeye gerek duyulmayacak yapıya kavuşturuldu. Erdoğan’a göre müfredatı, eğitim yönetimi ve öğretmeni dindarlaştırılan devlet okulları dini duyarlılıkları kullanarak müşteri toplayan cemaat okullarının işlevini üstlenecek konuma geldi ve artık onlara lüzum kalmadı.
Erdoğan’ın özel okul karşıtlığı, kurduğu hegemonik yapının dışında bırakmadan herkesi kendi çadırında toplama arzusundan kaynaklanıyor. Erdoğan öncesinin “laik devleti”, çocuklarını kendi egemenlik alanlarından çıkarmak isteyen siyasal İslamcılara ses etmedi, hatta onları teşvik etti. O ise her birimizi ele geçirdiği çatının altında toplayıp terbiye etme peşindi.
Tehlikeli dediğim şey, Erdoğan’ın devlet okullarından kaçan laik orta sınıfın özel okullara sığınması. İki yıldır nerdeyse günde bir özel okul açılıyor ve hiçbiri dindar kesime hitap etmiyor. Bunun kısa vadede görülecek sonucu devlet okullarındaki halk denetiminin ortadan kalkması, özel okul anlayışının eleştirilemez derecede meşruiyet kazanması; daha da tehlikelisi, devletin karşılamak zorunda olduğu bu kamusal hakktan gönüllü vazgeçme fikrinin kabullenilmesi olacaktır.
Haftaya ne yapılabilir onu tartışalım.