Ekonomi düzelecek mi? Bu soru Türkiye’deki milyonların aklını kurcalıyor. Ekonominin düzelmesinden kasıt muhtemelen enflasyonun düşmesi, fiyatların makul seviyelere gelmesidir. Buradan hareketle bir iddiayı dillendirelim; Ekonomi düzelmeyecek. Mevcut iktidar, enflasyonu hedeflendiği üzere tek haneye düşüremeyecek. Bırakın 3-5 yılı, 30 yıl daha iktidarda kalsa da biz hedeflenen tek haneli enflasyonu yaşayamayacağız. Fakat mevcut düzende bırakın iktidarı, herhangi bir başka iktidar adayı da ekonomiyi düzeltemeyecek.

Çünkü sorun sadece iktidarda değil, düzenin kendisinde. Bu iddiayı biraz daha açalım…

2023’ÜN BEKLENTİ YÖNETİMİ NASILDI?

Seçimden sonraki günleri hatırlayalım. Ekonomi yönetimi tümüyle değişmiş, dümene daha önce hırsız denilen Mehmet Şimşek oturtulmuş, “rasyonel politikalara geri dönülüyor” denilmiş. TCMB’nin başına “liyakatlı” Hafize Gaye Erkan ve yardımcısı olarak yine “liyakatlı” Cevdet Akçay oturtulmuş. Faiz neden, enflasyon neticedir diyen “cahiller” TCMB’den uzaklaştırılınca “muhalif ekonomistler” umutlanmış. Faizler peyder pey artırılmış, rezervler satılarak döviz kurunu sabit tutma çabasına son verilmiş, rezervler artmaya başlamış. Başkan Gaye Erkan da her fırsatta rezervlerin güçlenmesiyle övünmüş, piyasa da bu veriyle teselli bulmuş. Bu sayede çok büyük bir döviz talebi oluşmamış.

Bu sayede, eskisinden daha makul bir patikaya girilmiş. Böylece 2023’ün sonuna gelinirken, iyimser bir rüzgar yakalanmış; “Enflasyon düşmüyor ama düşebilir, döviz kuru durmuyor ama durabilir”…

Bu haliyle denebilir ki, 2023’ün ikinci yarısında ekonomi yönetimi adına tek başarılı şey “beklenti yönetimi” olmuş.

TCMB’nin yıl sonu enflasyon tahmini olan yüzde 36’lık oran, yakalanması zor ama imkansız olmayan bir hedef olarak algılanmış. Böylece “beklenti yönetimi” sayesinde, 2024’e kapak atılmış. 2024 yılı boyunca yüzde 36 enflasyon olacağına inanıyorsanız, yüzde 45’lik bir politika faizini makul bulabilirsiniz. Böyle bir ortamda döviz kurlarının da yükselmeyeceğini düşünebilirsiniz. Bu düşüncedeki bir piyasa aktörü, döviz talep etmeyecek, ithalatçı sipariş vermek için aceleci davranmayacaktır.

Fakat ekonomiyi sadece ekonomi gündemi üzerinden takip edenler 31 Mart’taki seçimlerin TCMB üzerinde nasıl bir yük oluşturduğunu doğru kavrayamıyor.

31 Mart’taki seçimi gören TCMB faiz artışlarının sonuncusunu ocakta yapıyor. Belli ki bu daha haziran ayında planlanmış. Ocak ayına dek faizler yüzde 45’e taşınacak, seçime gidilen 2 aylık süreçte faizlere dokunulmayacak. Bugünden anlıyoruz ki, TCMB’den istenen politik hedefler, ekonomik hedeflerden daha öncelikli…

SEÇİMLER TCMB’NİN DENGESİNİ BOZDU

Fakat 2023’ü “beklenti yönetimi” sayesinde kotaran TCMB 2024’te aynı gerekçeyle çuvallıyor. O zamana dek birincil hedefinin “fiyat istikrarı” olduğunu düşündürten TCMB, Ocak ayından itibaren seçim ekonomisine meze oluyor ve böylece siyasi endişeleri, fiyat istikrarından daha fazla önemsediğini belli ediyor. Üstelik Ocak ayında yaşanan “başkan” krizi de beklenti yönetimini daha da zorluyor. Böylece TCMB, bu rejimde hiçbir kurumun kendine özgü hedefleri olamayacağını, tüm kurumların Cumhurbaşkanının politik endişeleri doğrultusunda hareket etmek zorunda olduğunu ispatlayan bir politikaya adım atıyor.

İşte bu ortamda, kimse TCMB’nin yıl sonu yüzde 36’lık enflasyon tahminine inanmamaya başlıyor. Geçmiş yıllarda gördüğümüz gibi piyasa kendi enflasyonunu kendisi tahmin ediyor ve kötümser davranıyor. Haliyle yüzde 45’lik politika faizi de anlamını kaybediyor. İşte bu ortamda döviz talebi artıyor. İthalatçı olduğunuzu düşünün; 3-4 ay sonra vermeniz gereken bir sipariş var. Eğer döviz kurunun yükseleceğini düşünüyorsanız, bugünden sipariş vermek daha akılcıdır. Bugünden sipariş vermek demek dövize ihtiyacınız olduğu anlamına gelir. Dövize ihtiyacınız artarsa döviz kurları yükselir. Döviz kurlarının seçimden önce yükselmesini de iktidar istemez.

Yine bir politik endişeye hapsoldu TCMB… Peki ne yapılacak? Seçimi kurtarmak için başlanıyor döviz satışlarına. TCMB verilerine göre Şubat ayının ikinci haftasından mart ayının ikinci haftasına kadar geçen 4 haftada 20 milyar dolar büyüklüğünde net döviz satışı yapılmış. Son 2 haftadaki satışlar 12 milyar dolara ulaşmış. Ne için? Döviz kuru mart ayında değil de, nisan ayında yükselsin diye… Bunun için rezervlerindeki her 6 doların 1’ini satıyor TCMB. Böyle bir Merkez Bankası, tahminler yoluyla beklentiyi yönetebilir mi?

KRİZ EKONOMİK DEĞİL POLİTİKTİR

2023 yılı boyunca rezervlerin güçlendiğini rasyonel politikalara geri dönüldüğünü anlatan TCMB, seçimlere sayılı günler kala rezervlerini yakıyorsa, kim bu TCMB’ye güvenir? TCMB’ye güvenilmezse kim yıl sonu enflasyonunun yüzde 36 olacağına inanır? Yıl sonu enflasyonu yüzde 36’dan daha yüksek olacaksa, döviz kuru ne olacaktır? Beklenenden yüksek olacaksa, bugünden döviz talep etmek rasyonel değil midir?

Nitekim böyle oluyor ve piyasa seçim öncesinde döviz topluyor. TCMB de, seçim öncesinde iktidara zarar vermesin diye döviz kurundaki yükselişi seçim sonrasına ertelemek adına milyarlarca doları yakıyor. Tıpkı 2023’ün mart ve nisan ayında olduğu gibi…

Bu rejimde, hiçbir ekonomik kurumun önceliği, uzun vadeli ekonomik hedefler olamaz. Bu rejim, tek bir kişinin tüm kurumları vesayeti altına almasıyla tanımlanır ki, bu rejimde kurumlar değil, tek bir kişinin endişeleri bürokrasiye yön verir. Böyle bir rejimde olağan olan krizdir. Krizin dışındaki seçenekler olağandışıdır. Bu rejimin krizleri çözebilecek kudreti yoktur zira rejimin kendisi krizlerin nedenidir. Çünkü bu rejimde krizleri çözecek kurumlara tek bir kişinin politik endişeleri yön vermektedir. Bu nedenle mevcut kriz ekonomik değil politiktir. Düzen değişmediği takdirde ekonomi düzelemez. Ekonominin düzelmesi için bu düzen değişmelidir.