Seçmenin bir kısmının faili meçhul cinayetlerle, antidemokratik seçim yasalarıyla, kişiselleşmiş iç ve dış politik çizgiyle, politikleşmiş yargı gücüyle hiçbir sorunu yok. Dahası bu seçmen bloku seçim sonuçlarını belirleyecek güçte. Maalesef, muhalefet de çubuğu demokrasiden yana bükecek bir politik dili inşa edemedi.

Ekonomi oyunu kime verecek?
TÜİK’in Türkiye 2022 enflasyonunu yüzde 64,27 açıklaması üzerine pek çok kişi tepki gösterdi. (Fotoğraf: DepoPhotos)

Seçime sayılı günler kala demokrat kamuoyu, bir gözüyle ekonomiyi takip ediyor. Nedeni açık, ekonomideki gidişat, Türkiye demokrasisinin de kaderini değiştirme gücüne sahip. Olası bir kötü gidişat AKP iktidarının sonu demek. Seçim şekerleri eliyle, yaratılması muhtemel göreli refah artışı ise Erdoğan’ın en büyük kozu.


Kabul etmek gerekir ki, demokrasi ile faşizm arasında arafta kalan Türkiye’de, seçmen sonuçlarını etkileyebilecek büyüklükteki kısım demokrasiye ya da faşizme bakarak değil, ekonomiye bakıp oy verecek. Seçmenin bir kısmının faili meçhul cinayetlerle, anti-demokratik seçim yasalarıyla, kişiselleşmiş iç ve dış politik çizgiyle, politikleşmiş yargı gücüyle hiçbir sorunu yok. Dahası bu seçmen bloku seçim sonuçlarını belirleyecek güçte. Maalesef, muhalefet de çubuğu demokrasiden yana bükecek bir politik dili inşa edemedi. Demokrasi için siyaset yapmaktan çok siyasal iletişime hapsoldu. Durum böyle olunca, ekonomik refah algısı seçimlerin en önemli oyuncusuna dönüştü. Ama yine de ekonomideki olası bir kötü gidişat, bu seçmenlerin faşizmin karşısında konumlanmasını sağlayabiliyor. Böylece bir tuhaf durum ortaya çıkıyor; ekonomik darboğaz Türkiye’deki demokrasi güçlerine omuz veriyor, Erdoğan’a köstek oluyor.

Tüm ekonomistler, seçimlerden sonra sonuç ne olursa olsun, ekonomik darboğazın sertleşeceği yönünde uzlaşıyor. Peki ya seçimden önce?
Bu noktada, Erdoğan da oyunsuz kalmış değil. İktidar Türkiye’yi demokrasi ile refah ikilemine sıkıştırmak istiyor. Refahını al, demokrasiyi ver… Sinan Ateş suikastına, İmamoğlu’nu yasaklamama, HDP’yi kapatmama, İBB’ye kayyum atamama ses çıkarma, EYT’ni, 3600 ek göstergeni, yeni evini, yeni maaşını kap ve sus. Yüzde 25 zammı beğenmedin mi? Al sana yüzde 30. Yeter ki sus.

2023 seçimleri, seçim ekonomisini bildiğimiz anlamından daha da ileri taşıyor. Normal şartlar altında, seçimlerden önce sistemin iplerini tümüyle ele geçiren iktidarlar, halka Hazine aracılığıyla refah dağıtarak oy isterler. Ancak Türkiye’de seçim ekonomisinin tek finansman kaynağı Hazine değil. Peki başka hangi aparatlar var?

Fiyat kontrolünün adı: Zincir marketler

İktidar, bir yandan seçim şekerlerini dağıtırken, diğer yandan da kontrol ettiği piyasa aracılığıyla, kendi seçim sürecini patronlara finanse ettiriyor. Zincir marketler ile iktidar arasındaki gerilim kasım ayına damga vurmuştu. Anlaşılan o ki, gerilim, MHP’nin sürece sert müdahalesiyle geride kaldı. Yurdun dört bir yanında saldırıya uğrayan, camları kırılan, müdürleri tehdit edilen marketler, 2023’e geniş çaplı indirim kampanyalarıyla girdiler. Bu marketlerden en büyük 4’ü, birbiri ardına ürünlerinin yüzde 40’ını kapsayan bir indirim kampanyasına başladı. Kampanyalar, iktidar basınında geniş yer buldu. Asgari ücrete yapılan yüzde 54’lük zam da düşünülürse, çalışan kesimlerin büyük çoğunluğu için şubat, mart ve nisan ayları, kasım ve aralık aylarından daha iyi geçecek gibi görünüyor.

Denebilir ki, asgari ücret zaten bu aylarda açlık sınırının altına kalacaktır. Doğru olmakla birlikte, asgari ücretin zaten uzun süredir açlık sınırının altında olduğunu hatırlamak gerekir. Geniş kamuoyu için refah algısı bir mutlak standarda ulaşmaktan ziyade, önceki döneme kıyasla oluşuyor. İktidar da “Bugün, dünden iyiyse, yarın bugünden iyi olacaktır” varsayımına dayanan bu düşünceyi köpürtecektir.

Seçimlere 4-5 ay kala Yüzde 85’ten geri dönen enflasyon, iktidarda moralleri düzeltiyor. Baz etkisiyle, yüzde 64’e gerileyen enflasyonun ocak, şubat ve mart aylarında daha da düştüğünü ve yüzde 50’lere hatta yüzde 40’lara gerilediğini göreceğiz. Bu süreçte, seçmen, kötü geride kaldı, daha iyi günler için istikrara devam manipülasyonuyla karşı karşıya kalacaktır.

Merkez Bankası görevini yaptı

Seçim ekonomisinin finansmanı adına Merkez Bankası, zaten görevini yapmış gibi görünüyor. 2021’in sonunda olası bir erken seçim ihtimaline karşı politika faizini yüzde 19’dan yüzde 14’e düşüren Merkez Bankası döviz şoku ve enflasyonda kaza yapmıştı. Ardından yaşanan Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte, erken seçim olasılığı suya düşmüştü. Ağustos ayı ile birlikte, yeniden seçim finansmanına başlandı. İkinci faiz indirme dalgasıyla, enflasyonu yüzde 85’e dayanan bir ekonomide, politika faizi tek haneye düşürüldü. Merkez, görevini yaptı ve şimdi söz sırası bankalarda. Onlar da faizleri düşürerek piyasaya para pompalamakla sorumlular.

Para bankalar eliyle pompalanacak

İktidarın kontrolündeki diğer sermaye kesimi de finans çevreleri. 2022’yi yüzde 500’e varan kâr artışıyla kapattılar ve şimdi bu ödülün diyetini seçimlerden önce ödemekle sorumlular. Kredi faizlerini iktidarın arzu etmediği oranda tuttukları takdirde, Hazine’nin düşük faizli tahvillerinden almak zorunda bırakıldılar. Kırk katır ya da kırk satır arasında sıkışan bankacılık kesimi, çareyi kredi vermemekte buluyor. Fakat seçimden önce, bankacılık sektörünün lokomotifi yeniden kamu bankaları olacak gibi duruyor. Kamu bankaları aracılığıyla piyasaya sunulacak son derece düşük faizli kredilerin hiç değilse bir kısmı, günün sonunda, özel bankalara da mevduat olarak geri dönecektir. Bu durum, özel bankaların da kredi musluklarını açmasını kolaylaştırır.

Son olarak yeni açıklanan “Yeni Evim” kapmanyası, tam da böyle bir mekanizmaya hizmet edecektir. Bir yandan kamu bankaları eliyle, yeni evlerin finansmanı için yüzde 0,69’la kredi dağıtılacak, 100 bine yakın konut böyle finanse edilecek. Bu sayede, inşaat sektöründeki durgunluk, seçimden önce hafifletilmeye çalışılırken, inşaat patronları da borçlarını döndürebilecek bir alan bulacaklar. Bankacılık kesimini rahatlatacak bu gelişme, kredi mekanizmasındaki yavaşlamayı düzeltmeyi amaçlıyor.

İktidarın büyük kozu enerji

Geçen yıl elektriğe yapılan yüzde 122 zamla girmiştik. Bu zam, enerji patronlarının istediği zammın da ötesindeydi. Bugün bakınca daha iyi anlaşılıyor ki, iktidar, 2022 yılını enerji patronlarına hediye ederken, diyeti 2023’te istiyor. Elektrik ve doğalgazda yıla zamsız girildi. Bunda tüm dünyada düşüş eğiliminde olan petrol fiyatlarının etkisi olduğu kadar, iktidarın enerji zengini ülkelerle kurduğu izaha muhtaç ilişki de var. Rusya Lideri Putin, Türkiye’nin 20 milyar dolarlık doğalgaz borcunu ertelediğini duyuruyor, Körfez sermayesiyle de ilişkiler son 10 yıla göre hiç olmadığı kadar iyi. Dolar kurunun da kontrol altında tutulması halinde, iktidar seçime kadar faturaları bu seviyelerde korumaya çalışacaktır. Hatta, kışın geride kalmasına yakın bir tarihte, şubat ya da mart aylarında, Karadeniz’de gaz müjdesi köpürtülürken, elektrik ve doğalgazda indirim beklemek dahi olası. Son 10 yıldır, elektriğe sadece 2019’un Ocak ayında, yani zora düşen yerel seçimlerden 3 ay önce indirim yapıldığını hafızamızda tutarsak, seçim sürecine kadar benzer bir kampanyayı görmek olası olacaktır.
Kaza olasılığı:
Borsa dövizi titretiyor
Tüm bunlar, sadece seçime kadar uygulanabilecek, demokrasi-refah ikilemine sıkışmış halk kesimlerinin rızasını alabilmek için atılan ya da atılacak olan adımlar. Buna karşılık, bunca yıkıcı politika finans piyasalarındaki stresi de artırıyor. Düşük faiz politikası ile beraber döviz kurunun baskılanması nedeniyle, piyasaya pompalanan para akacak damar bulamamış, borsa ve gayrimenkulde balonlar oluşmuştu. Şimdi borsa da gayrimenkul de eski cazibesini kaybetti. Buralarda satışlar başlarsa, para nereye akacak? Döviz, olası seçeneklerden biri… Bu durumda, borsanın düşerken dövizin yükselmesini gözleriz ki bu da iktidarın işine gelmez.
Cumhuriyetin 100’üncü yılına giderken, Türkiye, gelecek yüzyılın kaderini işte böyle tali konuların eline bırakmış durumda.