“Erdoğan’ın alternatifinin ekonomiyi düzeltemeyeceği” algısının yaygın olmasında kuşkusuz iktidarın propaganda mekanizmaları, özellikle ana akım medyayı ezici bir şekilde elinde tutmasının etkisi çok fazla. Ancak muhalefetin de kendisini sorgulaması lazım.

“Ekonomi” seçimleri etkilemedi mi?

Cem Oyvat - * Greenwich Üniversitesi Muhasebe, Finans ve İktisat Bölümü Öğretim Üyesi

Tayyip Erdoğan/AKP’nin Türkiye’nin yakın zamanda yaşadığı kur krizi ve bir süredir devam eden yüksek enflasyona rağmen seçimleri kazanmış olması; ister istemez “ekonomi seçimleri etkilemedi mi” sorusunu gündeme getiriyor. Türkiye’nin siyasi ikliminde kimlikler ve iktidarın propaganda mekanizmaları seçmen davranışını belirleyen çok temel faktörler. Ama ekonomik sıkıntıların oy geçişlerinde hiç etkisi yok değil. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turlarını karşılaştırırsak, 2018'e göre Erdoğan 3 puan; 2018 Genel Seçimlerine göre de AKP 7 puan oy kaybetti. Ama bu sonuçlar da Erdoğan’a yetti tabii…

Aslına bakarsanız, Türkiye pandemi sonrasında büyümeye devam etti. TÜİK’in büyüme sayılarını güvenilmez bulabilirsiniz, ama yöneticilerle yapılan anketlere dayanan reel kesim güven endeksi de AKP dönemi ortalamalarına yakın gidiyor. Hakeza imalat sanayi kapasite kullanım oranının son bir yıllık ortalaması da %76.2 ile pandemi öncesi ortalamalarına yakın gitti (2010-2019 ortalaması %76.4). Ayrıca büyük şirketler de son dönemde kârlılıklarını oldukça arttırdı. Mesela Koç Holding’in kârı 2022’de 2021’e göre yaklaşık 11 katına çıktı.

Yani sermaye kesiminin durumunda bir sorun yok aslında. Ancak emek kesiminin durumunda 2021’deki kur şokunu takiben ciddi bir kötüleşme oldu. Mesela asgari ücretin, Türk-İş’in açlık sınırına oranına bakarsak; asgari ücretlinin durumu 2015'e göre iyileşmiş. 2016-2021'deki duruma göre bariz bir şekilde kötüleşmiş, ama 2022'ye göre kısmen iyileşmiş (Grafik 1). Tabii yüksek nitelikli ücretli çalışanların durumundaki kötüleşme daha fazla. Ama asgari ücret ve civarında ücret alan seçmenin durumdaki kısa dönemdeki iyileşme, seçim sonuçlarını Erdoğan'ın lehine çevirmiş olabilir. Seçmen orta dönemdeki durumu kadar (hatta belki daha fazla) ekonomik durumundaki kısa dönemdeki değişimi dikkate almış olabilir.

Seçim sonucunu etkileyen başka faktörler de var. Mesela istihdam oranı son iki yılda %44.0’ten, %47.7’ye çıktı. Bunun dışında seçim analizlerinde, EYT düzenlemesi meselesini de biraz gözden kaçırıyoruz. TÜİK’in son açıkladığı milli gelir verilerinde, EYT düzenlemesi ile erken emekli olabilenlere verilen tazminatların toplam işgücü ödemelerini fazladan %13.4 arttırdığını görüyoruz. Tabii ki, bu geçici bir artış. Ama gerek yıllardır emeklilik bekleyenlerin sonunda emekli olabilmesi, gerek kıdem tazminatlarının erken emekli olanlarda yarattığı geçici rahatlama, gerekse erken emekli olanların boşalttığı iş pozisyonları bazı seçmenlerin tercihlerini iktidar lehine değiştirmiş olabilir.

Ayrıca yüksek enflasyona ve rekor seviyelerdeki dış ticaret açıklarına rağmen, seçim öncesindeki 8 ayda döviz kurundaki artış sınırlı oldu. Döviz kurunun tutulabilmesi, Erdoğan iktidarının kalmasını tercih edecek ülkelerin ciddi miktarlarda Türkiye’ye sermaye getirmesinin yanında, özellikle TCMB’nin son 10 haftada 28 milyar dolar rezerv satmasını ile mümkün oldu. Pek çok iktisatçı, mevcut kurun uzun süre tutulamayacağını söylüyor. Nitekim Dolar/Euro yavaş yavaş artmaya başladı bile. Ancak bunun bir önemi yok. Seçmen, iktisatçıların tahminlerinden ziyade kendi gördüğünü dikkate alıyor. Kur artışının yavaşlaması da ekonominin toparlandığı algısını güçlendiriyor. Nitekim Tüketici Güven Endeksi’nin “geçen 12 aylık döneme göre mevcut dönemde hanenin durumu/genel ekonomik durum” algısını gösteren alt endeksleri 2018 Brunson Krizi öncesine göre hâlâ epey aşağıda, ama yaklaşık 11 aydır toparlanıyor (Grafik 2).

Vatandaşın algısı 

Tabii ekonomik gelişmelerin yanında vatandaşın bu gelişmeleri nasıl yorumladığı da çok önemli. Alper Yağcı’yla bir çalışma için Konda’dan temin ettiğimiz Şubat 2023 deprem öncesi verilerine göre “son bir yılda hükümetin politikaları aile bütçemizi olumsuz/çok olumsuz etkiledi” diyenler %72.8, “son bir yılda hükûmetin politikaları ülke ekonomisini olumsuz/çok olumsuz etkiledi” diyenler ise %74.1 (Grafik 3). Bu oranlar Şubat 2018’deki Konda anketinde sırasıyla %57.7 ve %55.1’di. Yani vatandaşın, iktidarın ekonomi politikasına olan bakışında bariz bir kötüleşme olmuş. Ancak “Erdoğan yerine başka biri seçim kazanıp iktidara gelirse ekonomi iyiye gider” diyenler %37.1 olmuş. Yani iktidarın ekonomi politikasını başarısız bulanların sadece yarısı… Üstelik “Erdoğan giderse ekonomi iyiye gider” diyenlerin oranındaki 5 senedeki artış da 10.5 puan; yani iktidarın ekonomi politikalarını beğenmeyenlerin oranına göre çok daha sınırlı.

“Erdoğan’ın alternatifinin ekonomiyi düzeltemeyeceği” algısının yaygın olmasında kuşkusuz iktidarın propaganda mekanizmaları, özellikle ana akım medyayı ezici bir şekilde elinde tutmasının etkisi çok fazla. Ancak muhalefetin de kendisi sorgulaması lazım. Daha önce pek çok seçim kaybetmiş ve pek çok ankette Erdoğan’a karşı en şanslı üçüncü aday olarak görünen Kılıçdaroğlu’nun aday olması muhtemelen doğru tercih değildi. Ama tartışmayı sadece “kazanabilir aday” üzerinden götürmek doğru değil. Muhalefet “Merkez Bankası bağımsızlığı”,  “418 milyar doları getirme” gibi konulardan ziyade, vatandaş için daha somut olan vaatleri öne çıkarabilirdi. Son hafta bu alelacele yapıldı. Ama son haftada yapılan vaatler de yeterince ses getirmedi.

Burada Ümit Akçay’ın “ana akım muhalefet işçi eylemlerini sahiplenmek yerine, sokaktaki işçileri evine çağırdı” eleştirisi de muhalefetin dikkate alması gereken bir nokta. Evet, Türkiye’de büyük bir bölüşüm krizi yaşanırken, maalesef emek hareketleri çok zayıflatılmış haldeydi. Türkiye’deki grevler Avrupa’nın geneline kıyasla çok sınırlı kaldı. Ancak gene de Millet İttifakı’nın (özellikle CHP’nin) mevcut eylemlerle bütünleşmesi, bu eylemlerin daha fazla ses getirmesini sağlayarak dikkati bölüşüm krizine çekmesi de kendi elindeydi.

Ancak Türkiye’de yüksek enflasyon ve bölüşüm krizi devam edecek gibi duruyor. Muhalefetin neden seçimi kaybettiğini sorgularken, işe belki de “neden emek kesimiyle yeterince bütünleşemedik” sorusunun cevabını aramakla başlaması gerekiyor.