El, gövdede kaşınan yeri bilir
Gazeteciler, akademisyenler, kamuoyu araştırmacıları olarak televizyon kanallarında Bahçeli ile Erdoğan arasında geçen görüşmenin fotoğrafları üzerinde “vücut dili” analizi yaparken ya da Saray danışmanı Mehmet Uçum’la AKP’li Şamil Tayyar tartışmasını yorumlarken yazının başlığındaki söz Artvin’in Ardanuç ilçesinde söyleniyordu.
SOL Parti Artvin İl Başkanı mimar Mahmut Zeytinci tüm şehri kuşatan maden yağmasına karşı “Ne yapabiliriz?” diye toplananlara söyleşirken Ruhi Su’dan bir cümle diyerek aktarmış başlıktaki cümleyi ve onun hikâyesini. Konuşma sadece bu kadar değil tabii, şöyle devam etmiş Zeytinci: “Ancak örgütlenerek, bu topraklar bizim diyerek yaşam alanlarımızı koruyabiliriz. Başka bir kurtuluş yok!”.
Bir annenin acıyla ağzından dökülen bir sözü, gücünün farkına varan bir işçinin her bir yanı kararlılık kokan haykırışı, ya da bir kadının öfkeyle söylediği marş, bilge bir Anadolu insanın nasihati saatlerce yaptığımız konuşmalardan yazdığımız yazılardan daha etkili gelmez mi hepimize? Ve Bedri Rahmi’nin “Ne zaman bir köy türküsü duysam şairliğimden utanırım” diye yazdığı dizeler gelmez mi aklımıza?
Haftayı yine AKP-MHP arasında yaşanan sanal gerilimle geçirirken ülkede ne çok şeyi ıskaladık kim bilir? Ardanuç’ta bir araya gelenler gibi daha kaç yerde insanlar elini gövdesindeki kaşınan yere götürüp işe koyulmuştur?
Geçen bir ay da bize gösterdi ki yol ayrımındayız. Ya sunulan yapay gündemlerin peşinden sabah akşam koşarak geçirecek ya da hayatın çağrısına kulak vereceğiz. Bu durum hiç kuşku yok ki sadece biz gazeteciler için geçerli değil. Üniversitede kendi kabuğuna çekilip sosyal medyayı tercih eden akademisyenler, işçiyi bırakıp siyasi partilerle toplu sözleşme anlaşmaları yapan sendikacılar, ikballerini her şeyin önüne koyan siyasetçiler diyerek listeyi çok daha uzatabiliriz.
KARTACA YIKILMALI VEYA REJİM GİTMELİ
Geçen hafta muhalefet partilerinin sözcülerini, belediye başkanlarını ya da danışmanlarını izleme, dinleme ve okuma fırsatımız oldu. Ortaklaştıkları başlık “iktidar oyununun farkındayız” oldu. Muhalefet cenahındaki “farkındalık” bir hafta mı sürecek yoksa kalıcı mı olacak göreceğiz.
Bizim uzun süredir bu gazetenin her sayfasında farklı şekilde anlatmaya çalıştığımız gerçeğin bugünlerde tüm muhalif kesimler tarafından anlaşıldığını düşünüyoruz. Ya da öyle düşünmek istiyoruz. O gerçek şudur ki; “Saray rejimi var olduğu sürece ülkeye huzur gelmeyecek.”
Bu cümle her konuşmanın başına ve sonuna eklenmediği sürece arada yapılan hiçbir değerlendirmenin kıymeti olmayacak. Oyunun farkında olup olmanın tek sağlaması* da ancak buradan yapılabilir.
Bu bahsi kapatıp asıl konuya gelelim. Ülkenin onlarca noktasında adaletsizliğe, eşitsizliğe, yolsuzluğa karşı sesler yükseliyor. Tam bir hafta sonra 25 Kasım. Ülkenin tüm sokakları kadın sesleriyle inleyecek. Artvin’den Uzungöl’e oradan Kazdağları’na uzanan direniş köprüleri var. Tıpkı Esenyurt’tan Batman’a uzandığı gibi. Ellerimiz gövdemizdeki kaşınan yerleri bulmaya onlarca yıllık deneyimle alışık. Şimdi bu elleri birleştirme zamanı geldi. Her şeyi kendi koltuklarını sağlama almak için yapan bir avuç elitin yapay gündemleriyle uğraşmayı bırakmanın zamanı geldi de geçiyor. Kötüler kendi istekleriyle gitmeyecek. İyilikte örgütlenenlerin mücadelesi ile gidecekler.
Yine sözümüzü başladığımız gibi Ruhi Su ile bitirelim
… Suçlular gibi yüzümüz yerde
Özümüz darda durup dururuz
Kaldırın başlarınızı yukarı
Bize göz verildi, gözleyin diye
Dil verildi, söyleyin diye
Kulak verildi, dinleyin diye
El, gövdede kaşınan yeri bilir
Dert bizde, derman ellerimizdedir
∗∗∗
YILIN HABERİNE ULAŞAMIYORUZ!
Timur Soykan, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Sedat Simavi Ödülünü aldı. Yılın haberini biliyorsunuz, büyük ses getiren “Haberin çarkı rüşvetle döndü” manşetimiz. Adliyede yaşanan büyük rüşvet çarkı yine aynı adliyede görev yapan üst düzey bir hukukçunun şikayetinin haberiydi. Peki haber şimdi nerede? Ortada yok. Neden, çünkü o çark döndü ve erişim engeli getirildi. İşte rejimin memleketi getirdiği bir başka örnek daha. Çürümüş düzenin memlekete yaptığı hiçbir kötülük yazılıp çizilmesin isteniyor. Burada da sözün kısası bu rejim gitmeden gazeteciler huzur yok.
Hazır bu konuya girmişken BirGün için de bir iki laf etmeden geçmemiz gerekiyor. Serbay Mansuroğlu’nun Ensar Vakfı haberinden bu yana son yılların tüm sarsıcı haberine imza attık, atmaya devam ediyoruz. Habere bugün erişilemiyor olması gazetecilik açısından hiçbir anlam taşımaz. O haberler var ve bir gün bu kötülükleri yapanlar yargılanmaya başlayınca hepsi birer kanıt durumunda olacaklar. Biz anlatmaya ve not etmeye devam edeceğiz.
*Çarpma ve bölme işlemlerinin doğruluğunu ispatlayan yöntem