Hatay’ın enkazlar arasındaki her sokağında, her mahallesinde bu cümleye rastlıyorsunuz. Elbette geri döneceğiz. Gidenler, gitmek zorunda kalanların yüreği hâlâ burada, Hatay sokaklarında. Yaşanılan anlatılamaz acıların yanında çocukluklarının, anılarının kentinden ayrılan herkes yüreğini sokaklara, mahallelere bırakarak, geri döneceğiz diyerek gitti.

Son depremle gözlerimizin önünde “Kırmızı Pazartesi” yaşandı. Altı hayatı daha göz göre göre kaybettik. İki yüz doksan dört kişi daha göz göre göre yaralandı. Çadır devleti değiliz diyerek saraylarla gücünü, saltanatını ilan edenlerin çadır devleti bile olmadığı görüldü.

Son depremle birlikte bir göç dalgası daha yaşandı. Kent merkezlerindeki nüfus azalırken tüm acılara, kaygılara rağmen köylerde -mahallelerde- yaşam evlerde, seralarda devam ediyor. Çocukluklarının, anılarının kentinin geleceğine sahip çıkmak, gitmek zorunda kalanların geri dönme umudunu yaşatmak için Hatay’dalar.


Rejimin 20 yıldır lanetlediği sosyalistler, devrimciler, ilericiler de bu kararlılığı, umudu yaşatmak için “Buradayız” diyerek dayanışmayı örmeyi sürdürüyor.

Bir depremzede öğretmen arkadaşımız dayanışmanın olağanüstü gücünü gördüğü anlardan birinde “Sanki Gezi’yi tekrar yaşıyoruz” dedi. Yaşanılanların en büyük faili olan liberalizm yıllarca bu topraklara bireyciliği enjekte etti. Örgütlü olmayı lanetledi. Gezi’de milyonları bir araya getiren duygunun bir arada, örgütlü olmanın, birbirimizin ellerinden sımsıkı tutmanın, acıyı da umudu da birlikte paylaşmanın paha biçilemez, unutulamaz olduğu günleri yaşadık. Bu duygu, bu büyülü güç memleketin her yerinde… Şimdi deprem bölgesinde tüm acılara rağmen umudu yaşatan bu büyü. Dayanışmanın, örgütlülüğün büyüsü.

***

Deprem bölgesinde bambaşka bir “hikâye” yaşanıyor. Basına, sosyal medyaya yansıyan fotoğrafların, videoların, yazıların ötesinde ancak deprem bölgesinde günlerdir durmaksızın koşturan dayanışma gönüllülerinin ve yaşamlarına dokundukları depremzedelerin hissedebildiği bambaşka bir “hikâye” yazılıyor. Devrimcilerin, ilericilerin deprem bölgesindeki varlığı yıkıntıların arasında kocaman bir nefes, umut olan aşevleri, çay ocakları, inşa ettikleri tuvaletler, banyolar, ulaştırabildikleri odun, kömür, soba, çadır, gıda, temizlik malzemesi, ilaç, kıyafet, battaniye, mahalle mahalle yapılan ve onların ufacık bir gülümseyişi için çırpınarak gerçekleştirilen çocuk etkinlikleri ile sınırlı değil.

Mahallelerde, evlerde, seralarda bir araya gelerek yaşadıkları kenti yeniden kuracak, dayanışma seferberliğinin kalıcılığını, sürekliliğini birlikte örecek halk için, halkla birlikte bin bir emekle bir umut yeşertiliyor.

Bireyciliği enjekte edenlerin, kurtuluşu bireylerden ibaret gösterenlerin karşısında yüzlerce dayanışma gönüllüsü, yüzlerce “kahraman” var şimdi. Yaşadığı acılara rağmen kentine, mahallelerine sahip çıkan dayanışmayı memleketin her yerinde büyüten bir halk var şimdi.

***

Deprem sonrası “Terk edildik.” diyerek haykıran o ses, o duygu yalnızca depremin yaşandığı şehirlere ait değil. Bir deprem bölgesi olan ülkemizde şimdi herkes her gün, her an o duyguyu yaşıyor. Bir deprem yaşandığında çadır devleti bile olamayan bir “devlet” gerçeğini yaşadığı günlerde “terk edileceği” duygusu herkesin ortak duygusu. Dayanışmanın, örgütlü olmanın büyüsü de işte tam da o anda kocaman bir umut oluyor.

Dayanışma Gönüllüleri’nin gönüllü ağını büyütmek için yaptığı çağrıyı çoğaltmak hem dayanışmayı büyütmenin hem de hayatlarımıza sahip çıkmanın umudu, kararlılığı.

Hepimizin yapabilecekleri var. Dayanışma gönüllüsü olmanın hepimizi iyileştirecek, yaşatacak büyülü bir gücü var.