Eleştirinin yerini laf sokmak aldı
Zaman zaman sosyal medyada bizlerin de yer aldığı arşiv görüntüleri düşüyor önüme. Dün de sevgili Rasim Öztekin ‘in yıllar önce paparazileri tiye aldığı bir magazin programına denk geldim. Halit Kıvanç, Selmi Andak, Didem Uzel, Ercan Saatçi, Hakan Peker, Seden Gürel, Ferda Anıl Yarkın Altın Güvercin Şarkı Yarışması’nın kokteylinde öylesine bir ışık saçıyoruz ki…
Bir başka görüntüde Ayşegül Aldinç, Harun Kolçak, Ebru Cündübeyoğlu, Gökhan Kırdar, Nazan Öncel hep beraber bizim bir şarkımızı söylüyoruz.
Müziğe gönül vermiş hayatının baharında bir sürü genç sanatçı adayını hiçbir komplekse kapılmadan, kıskançlık yapmadan, egosundan sıyrılmış bir şekilde bir arada görmek o kadar güzel ki.
90’lı yıllarda tabii ki aramızda hafif kıskançlıklar, tatlı rekabetler olurdu ama bu hiçbir zaman birbirimizi kırmak aşamasına gelmezdi. Yazılı ya da görsel basın yoluyla birbirimiz hakkında söylediklerimiz kısa bir süre sonra unutulur giderdi.
Bugünlerde öyle mi? Özellikle Twitter’da tanınmış birisi bir yorumda bulunsa da biz de altına en acımasız bir şekilde içimizdeki öfkeyi boşaltacak cümlelere başvursak diye fırsat kolluyoruz.
Böyle olunca ne oluyor? Hiç gündem olmaması gereken konular uzadıkça uzuyor.
Hele ki tanınmış isimlerin altına bir o kadar tanınmış isimler yorumda bulununca iş içinden çıkılmaz bir hale geliyor.
∗∗∗
Artık yanımızdan ayırmadığımız cep telefonlarımız var. Ve de neredeyse hepimizin telefon numaraları rehberimizde kayıtlı. Bir eleştiri yapılacaksa birbirimizi arayıp konuşmak en sağlıklısı değil mi? Kamuya açık bir alanda aramızdaki fikir ayrılıklarının başkalarının da fikir beyan etmesiyle laf sokmaya dönüşmesini hiç sevmiyorum. Diyelim ki Teoman tamamen serbest iradesiyle bir şeyler söylüyor hemen altında bir sürü tanıdık isim demediğini bırakmıyor.
Yeşim Salkım bir gözlemini paylaşıyor yine aynı şekilde. Özellikle bir sanat alanında ülkemizde yıllardır kalıcı olmak hiç de kolay değil. Bari bunu birbirimize yapmayalım. Siyasetteki bu kutuplaşmanın sanatı çirkinleştirmesine izin vermeyelim. Haklı çıkabilmek adına konuyla hiç ilgisi olmayan eski defterleri açmanın, kirli çamaşırları saçmanın yaptığımız işe zarar vermesinden başka hiçbir faydası olmaz. Bir kaç gündür bakıyorum Zerrin Özer -sanırım eski bir röportajdan alıntı- Cumhurbaşkanı’na olan sevgisinden dolayı konserlere gidemediğini, festivallere katılamadığını ve lince uğradığını söylediği için sosyal medyada çok konuşuluyor. Kısaca yine bir linç durumu yani.
Sevgili Zerrin ülkemizin en önemli yorumcularından. Hatta mesleğe yeni başladığı zamanlarda “yerli Janis Joplin” bile denilmişti kendisine. Müzisyenliği ve yorumculuğu tartışılmaz. Ama sadece Cumhurbaşkanı’na olan sevgisinden dolayı iş bulamaması, konserlere çağırılmaması biraz ilginç geldi bana.
Burada kimi suçladığını da pek anlamadım. Tamam, son yerel seçimlerden CHP 1. parti çıktı ama AKP’nin elinde yerel yönetim olarak onlarca il ve yüzlerce ilçe var ve buralarda yapılan etkinlikler, festivaller... Yine birçok açıkhava konserini düzenleyenler iktidara yakın isimler zaten. Ayrıca Kültür Bakanlığımızın yaptığı 8 ayda 16 şehrimizde sürecek “Kültür Yolu Festivali” var. TRT de yapılacak müzik programları var. Var oğlu var.
∗∗∗
Gerçekten bu mağduriyetin nereden kaynaklandığını anlamadım. Özellikle muhalif olarak bilinen biz “sanatçı müsvedde”lerinin uğradığı haksızlıkları yazsam buraya sığmaz. Onun için bizi boş verelim ve de buradan ayın Zerrin Özer’in sesini duyurmasına yardımcı olalım. Umarım bir an evvel çağrımız gerekli yerlere ulaşır ve bu mağduriyet son bulur. Kalın sağlıcakla…