Google Play Store
App Store

Londra'dan Rio'ya, askeri diktatörlüğün zulmüyle boğuşan ailesinin yanına dönen genç kız, annesi, babası ve kardeşinin gözaltına alındığına dair haberlerin İngiliz basınında sayfa sayfa yayımlandığını söyleyip şaşkınlıkla soruyor: “Buradaki gazetelerde hiç haber yok mu?!”

1971'in Brezilyasında diktatörlük basın-yayın organları üstünde öyle bir baskı kurmuş durumda ki, ülkenin karanlığını gösterecek hiçbir haber yayımlanamıyor, gerçeklere dair hiçbir söz söylenemiyor. Hem de ortada 'iletişim başkanlığı' ya da 'dezenformasyon yasası' gibi garabetler olmamasına rağmen -sanki bu baskı yöntemlerini 50 yıl sonrasının neo-faşizan iktidarlarına bırakmışlar gibi...

Walter Salles'ın gösterime giren yeni filmi Ainda Estou Aqui/Hâlâ Buradayım, böylece 50 yıl sonrasının neo-faşist diktatörlüklerine ışık tutuyor.

∗∗∗

Brezilya İşçi Partisi'nden milletvekili olarak meclise giren, 1964'te askeri darbe nedeniyle ülkesinden kaçmak zorunda kalan, sonra geri dönüp beş çocuklu mutlu bir aile kuran Rubens Paiva, 1971'in Ocak ayında askeri yönetim tarafından gözaltına alındı ve 'kaybedildi'.

Rubens'in eşi Eunice ve 17 yaşındaki kızı Elenia da aynı gün gözaltına alınmışlardı. Elenia ertesi gün serbest bırakıldı, ama Eunice neredeyse iki hafta boyunca hücrede tutuldu, kocasının 'teröristler'le ilişkisine dair sorgulandı. Nihayet serbest bırakılan Eunice, bir süre sonra kocasının işkencede öldürülmüş olduğunu öğrendi. Bu bilgi gerçekti ama resmi değildi; devlet ne Rubens'in gözaltına alındığını ne de öldürüldüğünü kabul ediyordu.

Brezilya devleti tarafından tıpkı bizimkiler gibi bir 'Cumartesi insanı'na dönüştürülen Eunice, alzheimer belasına yakalandığı güne dek, kocasına ve ailesine yapılan zulmün resmi düzeyde kabul edilmesi ve sorumluların cezalandırılması için uğraştı. Ne yazık ki hedefinin sadece bir kısmını gerçekleştirebildi: Kocasının mühürlü imzalı resmi ölüm belgesini nihayet 1996'da edinebildi.

Rubens Paiva'nın oğlu Marcello'nun otobiyografik yapıtından uyarladığı Hâlâ Buradayım'da Walter Salles, bu faşizan kabusu ve ailenin mücadelesini anlatıyor.

Kabusun en derinleştiği anlar, herkesin bildiği gerçeklerin yazılamamasıyla, konuşulamamasıyla, hatta neredeyse düşünülememesiyle kendini gösteriyor. Bu, en basit haliyle, romantiklerin en karanlığı William Blake'in “Söylenmeyen sözler hastalık yaratır” derken kastettiği o dehşetli dilsizlik, yalnızlık ve yabanlık hissi olsa gerek...

∗∗∗

1996 yılında bir gazeteci, nihayet 25 yıl sonra kocasının resmi ölüm belgesini elinde tutan Eunice'e soruyor: “Demokrasinin yeniden inşası aşamasında, sizce de hükümetin geçmişteki hataları düzeltmekten daha acil ve önemli işleri yok mu?” Kocasının cesedinin nereye gömüldüğünü hâlâ bilmeyen Eunice şöyle yanıtlıyor: “Hayır. Ailelerin kayıpları mutlaka telafi edilmeli, diktatörlük zamanında işlenen tüm suçlar açığa çıkarılıp yargıya taşınmalı. Bu gerçekleşmezse, yapılan kötülükler cezasız kalıyor demektir.”

∗∗∗

Eunice Paiva'nın bundan yaklaşık 30 yıl önce söyledikleri sadece Brezilya için değil, Arjantin için, Şili için, Türkiye için, ne yazık ki tüm dünya için hâlâ geçerli.

Öcalan'ın çağrısı açıklandı, PKK ateşkes ilan etti, her yerde “RTE ve Bahçeli akan kanı durdurdu!” tarzında sözler dolaşmaya başladı.

İyi de, tam olarak ne oldu ki?!

Kayyım atamaları iptal edildi de halkın seçtiği başkanlar görevlerine mi döndü? Kayyımların işten attığı insanlar tekrar işe mi başladı? Tutuklanan göstericiler ve gazeteciler hapisten mi çıkarıldı, ne oldu? Panzerle ezilerek öldürülen çocukların hakkı mı arandı mahkemelerde? İnsanları beyaz Toros'lara bindirip götüren karanlık katiller hakkında soruşturmalar mı başlatıldı? Barış Akademisyenleri, KHK ile işinden edilen onca insan, hakları iade edilip özür dilenerek geri mi çağrıldı? Sürekli silinen Kürtçe tabela ve trafik uyarılarının boya ve yazım masraflarını bundan böyle devletin karşılayacağı mı açıklandı, ne oldu yahu?!

Bunların olmaması, hiç olmayacağı anlamına gelmez tabii ki... Ama olacağına dair herhangi bir işaret göreniniz var mı?!

Eunice Paiva’nın elinde hiç değilse kocasının resmi ölüm belgesi vardı, gazetecilere yaşlı gözlerle gülerek o kağıdı gösteriyordu. Sizin elinizde ne var?