Elvada Lenin!, Elvada Wolfgang Becker
Yönetmen Wolfgang Becker hastalığı nedeniyle, 2025 yılında vizyona girmesi beklenen filmini göremeden 12 Aralık 2024’te aramızdan ayrıldı. Elvada Wolfgang Becker.

Emine Uçar İlbuğa - Prof. Dr.
Senarist, oyuncu, yapımcı ve yönetmen Wolfgang Becker, Alman ve Amerika tarihi eğitiminden sonra, Berlin Film ve Televizyon Akademisi’ne devam etti. Sinema kariyerine öğrenciliği döneminde kameraman asistanı olarak başladı ve Michael Ballhaus ve István Szabó gibi ünlü yönetmenlerin projelerinde yer aldı. 1987 yılında mezuniyet projesi olarak çektiği İngiliz yazar Ian McEwan’ın aynı adlı eserinden uyarladığı Schmetterlinge ile hem Amerika, Almanya öğrenci akademi festivallerinden en iyi film ödüllerinin sahibi oldu hem de Locarno Film Festivali’nde Altın Leopar Ödülü’nü kazandı. 1990’lı yıllarda televizyon için dizi ve filmler çekti. 1997 yılında Tom Tykwer, Dani Levy ve Stefan Arndt ile birlikte alternatif bir yapım ve dağıtım şirketi olan X Filme Creative Pool’u kurdu ve aynı yıl şirketin ilk filmi olan ve senaryosunu Tom Tykwer ile birlikte yazdığı Das Leben ist eine Baustelle’yi çekti. Jürgen Vogel ve Fatih Akın’ın Temmuz’da filminden tanıdığımız Christiane Paul’ün başrolünü üstlendiği film sinemalarda önemli bir başarı elde etti.
Becker; Berlin Duvarı yıkılmadan önce komaya giren ve sekiz ay sonra uyanan Christiane Kerner’in (Katrin Saß) öyküsünü merkezine aldığı Good Bye Lenin! filmini 2003 yılında çekti. Doktor bir baba ve ilkokul öğretmeni anne, oğulları Alex ve kızları Ariane ile Doğu Berlin’de yaşamaktadırlar. 1978 Ağustos ayında baba Batı Berlin’e bir iş gezisine gider ve bir daha dönmez. Bu geri dönüşü olmayan yolculuk Kerner’lerin mutlu aile tablosunun da çöküşü olur. Babasının onları terk etmesiyle boşluğa düşen Alex için aya giden ilk Doğu Alman astronot Sigmund Jähn bir kahramana dönüşür. Ailenin bütünlüğündeki çöküş metaforik olarak Doğu Almanya’nın dağılmasıyla da paralellik gösterir: 7 Ekim 1989 yılında bir yandan Doğu Almanya 40. yıldönümünü büyük bir askerî geçit töreniyle kutlarken öte yandan binlerce Doğu Alman Macaristan üzerinden Batı’ya kaçar. Alex’in annesi Christiane Kerner idealist bir vatansever olarak Cumhuriyet Sarayı’ndaki bu törene katılırken oğlu Alex reform hareketi içindedir. Alex Berlin’de düzenlenen büyük gösteriye katılır ve polisin müdahale ettiği gösteride tutuklanır. Bu olaylara tanık olan Alex’in annesi ise kalp krizi geçirir ve komaya girer. Christiane Kerner sekiz ay boyunca bilinçsizce yattığı esnada Berlin Duvarı’nın yıkılışı, Erich Honecker’in ülkeden ayrılışı ve yeniden birleşme sürecini göremez. İki Almanya’nın birleşme karmaşasının yaşandığı dönemde komadan çıkan Christiane’nin yeni bir heyecan ile hayati tehlike yaşaması muhtemeldir. Oğlu Alex (Daniel Brühl) Alman Demokratik Cumhuriyeti’ne sadık bir komünist olarak bildiği annesinin bu köklü toplumsal değişimden psikolojik olarak etkilenmemesi için yakın arkadaşı Denis (Florian Lucas) ile birlikte Doğu Almanya’daki eski düzeni taklit eden bir dizi TV haber programı hazırlayarak annesi için bir simülasyon dünyası yaratır. Ancak Alex ve arkadaşının yarattıkları kurgusal dünya bir gün dev bir Coca Cola reklam panosuyla, başka bir gün helikopterle taşınan Lenin heykelinin annesinin penceresinin önünden geçmesiyle sürekli kırılmalar yaşar. Alex ve arkadaşı için giderek kurgulanmış bir dünya yaratmak zorlaşır. Çünkü dışarda market isimleri değişmekte, tanıdık Doğu Alman ürünlerin yerini yeni markalar almakta ve Berlin’de her alanda değişim hızla kendini hissettirmektedir.
Becker Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonraki tarihsel kırılmaları yansıttığı bu filminde; Doğu Alman bir ailenin trajikomik hikâyesini, yaşlı ve hasta bir kadının geçmişe ilişkin deneyimleri üzerinden tarihsel bir yolculuğa çıkarmayı başarır. 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Almanya’nın yeniden birleşmesine doğru atılan adımların birey ve toplum üzerindeki karmaşık etkilerinin ele alındığı film Doğu Berlinli Kerner ailesinin kurgusal hikâyesi üzerinden ilerlese de aynı zamanda yakın geçmişin hatırlanması, gündelik Doğu Alman kültürünün hızla yok olması ve bütün bunların karşısında eski değerler ve hayata karşı tutumların nasıl değiştiğinin ortaya koyması bakımından önem taşıyor.
Klasik bir anlatı dili üzerinden ilerleyen filmde bir yandan Honecker’in son geçit törenleri öte yandan Batı Berlin’e akın eden insan görüntüleri iç içe sunularak tarihsel bir görselleştirme sağlanırken öte yandan yeni çağrışımlarla tarihin akışı sorgulanır. Batılı yaşam tarzının habercileri olan Coca-Cola reklamları, Mc Donalds restoranlar zinciri, görselliği ön planda vitrinleriyle hızlı ve tüketime dönük yeni bir dünya eskinin yerini alır. Doğu Almanyalı emeğin kahramanları işlerini kaybeder, bir dönem gururla ülkelerini temsil eden astronotlar yeni dünyada ancak taksi şoförü olarak iş bulabilirler. Sosyal statülerini hızla kaybeden yaşlı Doğu Almanların geçmişe özlemleri artarken, gençler kapitalist düzene ayak uydururlar ve tüm bu değişim sürecini daha iyimser karşılarlar. Elveda Lenin filminde, Doğu Almanya Cumhuriyeti dönemi ve duvarın yıkılışı ile ilgili belge görüntülerle, kurgusal anlatı iç içe geçer ve dönemin tarihsel izdüşümü trajikomik bir dille ortaya konulur. Film Almanya başta olmak üzere, birçok festivallerden ödüller alır ve dünya genelinde 12 milyon izleyiciye ulaşmayı başarır. Good Bye Lenin! filmini bu kadar önemli kılan; 1989 Berlin Duvarı’nın yıkılması ve sonrasındaki sürecin bireyler üzerindeki etkisini hem dram hem mizahi unsurları iç içe geçirerek başarıyla sinemaya aktarılabilmesidir. Çünkü Berlin duvarının yıkılışı hem iki Almanya’da hem de dünyada büyük bir heyecan yaratmış, duvarları yıkanların, yaya ve arabalarıyla karşıya geçenlerin coşkusu televizyon yayınlarında canlı olarak verilirken, sonrasında nelerin yaşanacağını o zamanlar kimse düşünememişti. Uzun yıllar farklı ekonomik, siyasal ve kültürel yapılanma içinde olan iki ülkenin tek bir ülke olarak yeniden doğuşunun getirdiği sorunlar yanında kimlik krizinin yaşanması da kaçınılmazdı. Özellikle Doğu Almanlar için bir ülkeyi, bir kültürü ve yaşam dinamiklerini geride bırakmak ve yeni bir kimliklenme yanında, kültürel olarak da bir hafıza değişimini gerekli kılıyordu. Bunun yanında belki de en önemli sorunlardan biri Doğu Almanya Batı Almanya kapitalizmi için yeni yapılanma adı altında yepyeni bir ekonomik pazar ve ucuz işgücü anlamına geliyordu. Nitekim ilk zamanlar Doğu Almanlar Batı Almanya’nın yabancıları konumuna düşerken, Batı Almanya’nın kapitalist sistemine ve yaşam tarzına uyum sağlamaları yönündeki beklenti de onlar için kolay olmayacak bir kabullenme sürecini dayatıyordu. Bu da eski sosyalist kültürde edinilmiş deneyimler ve yaşanmışlıklar karşısında, yeni tüketim alışkanlıkları, farklı üretim süreçleri, istihdam koşulları gibi, başarıya odaklı ve bireyci bir çalışma disiplini yanında, kapitalist bir ekonomik ve kültürel çerçevede hareket etmeleri anlamına geliyordu. Böylece Doğu Almanlar hem ülkelerini kaybettiler hem de kapitalist bir birliğin parçası olarak, tek bir ulusal kimlik oluşturmak için çaba harcamak zorunda kaldılar.
Sonuç olarak sinema kariyerinde az ama başarılı filmlere imza atan Wolfgang Becker 2015 yılında Daniel Kehlmann’ın aynı adlı romanından yaşlı ve gözleri görmeyen bir sanatçı ve ona eşlik eden bir gazetecinin yolculuklarını konu edindiği İch und Kaminski’yi sinemaya uyarladı. Son olarak Good Bye Lenin’in bir devam filmi olan Der Held vom Bahnhof Friedrichstraße üzerinde çalışmaya başladı ve Berlin Duvarı’nın yıkılmasından 30 yıl sonrasını konu edindiği, Maxim Leo’nun aynı adlı romanından uyarladığı filmin çekimleri tamamlandı, ancak Wolfgang Becker hastalığı nedeniyle, 2025 yılında vizyona girmesi beklenen filmini göremeden 12 Aralık 2024’te aramızdan ayrıldı. Elvada Wolfgang Becker.
Yararlanılan Kaynaklar:
https://x-filme.de/personen/wolfgang-becker/
Ivan Lazic, “Good Bye Lenin and Sonnenalle.” Institute of Germanic and Romance Studies, 2009.