Google Play Store
App Store
Emeğin Türkiye’sini örgütlü mücadelemizle kuracağız
Fotoğraf: Depo Photos

Özkan ATAR*

Cumhuriyetimizin 101’inci yılını kutlamaya hazırlandığımız bugünlerde, işçi sınıfı başta olmak üzere geniş halk kesimleri için her geçen gün ağırlaşan bir tabloyla yüz yüzeyiz.

1980 sonrasında hayata geçirilen ve özellikle 23 yıllık AKP iktidarında en vahşi biçimiyle uygulamaya konulan neoliberal politikalar, cumhuriyetin temeli olan tüm ilke ve değerleri tahrip etmeyi sürdürüyor. Giderek büyüyen ve ülkemizi ekonomiden sağlığa, siyasetten kültüre, eğitimden çalışma yaşamına kadar her alanda yıkıma sürükleyen bu tahribatın bedelini en çok bu ülkenin ezilenleri; işçiler, emekçiler, emekliler, kadınlar, gençler, çocuklar ve hatta yeni doğmuş bebekler ödüyor!

SERMAYENİN EGEMENLİĞİ

Cumhuriyet, halkın egemenliğine dayalı bir yönetim biçimidir. Anayasa’nın “değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” 2’nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin “demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti” olduğu yazar. Ancak bugün cumhuriyetin temel yapı taşı olan bu ilkelerin tümü saldırı altında. Sosyal devletin kırıntısı kalmamış, hukuk rafa kalkmış, halk egemenliğini temsil eden Meclis işlevsiz hale getirilmiş durumda. Demokrasi ve laikliği ortadan kaldırmaya dönük hamlelere her gün yenileri ekleniyor. Ülkemizde çoğunluğu işçi ve emekçilerden oluşan halkın değil, sermayenin egemenliğini esas alan bir düzenle karşı karşıyayız.

Öyle bir düzen ki ülkenin tüm değerlerini üreten işçi sınıfı başta olmak üzere halkın geniş kesimlerini dışlıyor. Adı konulmamış IMF programları, şaibeli enflasyon verileri, adaletsiz vergi sistemiyle halkın sofrasından çalıp sermayenin banka hesaplarını büyütüyor.

Ayrıcalıklı küçük bir azınlığın çıkarları için toplumun genelinin ekonomik, sosyal ve siyasi tüm hakları olabildiğince kısıtlanıyor.

Toplumun yarısını oluşturan kadınlar hayatın her alanında ikincilleştiriliyor; eşitsizliğe, şiddete ve cinayetlere maruz bırakılıyor. Sermayenin talebi doğrultusunda ufacık çocuklar bizzat devlet eliyle işçileştirilerek fabrikalara, atölyelere, inşaatlara sokuluyor; sağlıklarından hatta hayatlarından oluyor.

Güvencesiz, esnek çalışma biçimleri, “kullan-at” modeli işçilik giderek yaygınlaşırken cumhuriyetimizin yarını olan gençler işsizliğe, geleceksizliğe, umutsuzluğa mahkûm ediliyor.  Diğer yandan yüzde 80’i AKP döneminde yapılan ve hız kesmeden sürdürülen özelleştirilmelerle emeğin ve cumhuriyetin tüm kamusal birikimi yok ediliyor, doğa talan ediliyor, kamu hizmetleri ticarileştiriliyor.

ÖRGÜTSÜZ İŞÇİ, ÖRGÜTSÜZ TOPLUM

Sermaye egemenliğini pekiştiren tüm bu neoliberal politikalar ve bu politikaları fütursuzca hayata geçirebilmek için inşa edilen baskıcı tek adam rejimi, bugün ne yazık ki cumhuriyetin temellerini sarsmış, içini boşaltmıştır. Bu rejimin yol haritası 1980’de çizildi. 24 Ocak kararları ve ardından askeri darbeyle başlayan dönemde işçi sınıfı ağır baskılarla yüz yüze geldi. Çıkarılan yasalarla sendikal haklar budandı, işçilerin örgütlenmesinin önüne engeller çıkarıldı. Birçoğu bugün de varlığını sürdüren bu engellerle emeğin örgütlü gücü, sendikalaşma ve toplu pazarlık hakkı ciddi biçimde zayıflatıldı. Bu neoliberal örgütsüzleştirme saldırısının hedefi, işçi sınıfının kendi hak ve çıkarlarını savunamaz hale getirilmesi, böylece siyasi ve toplumsal etkisinin azaltılmasıydı. AKP’nin iktidara gelmesinin ardından doruk noktasına çıkan bu saldırı, bugün de hız kesmeden devam ediyor. Bugün 17 milyona yakın sigortalı işçinin yalnızca 2,5 milyonu sendikalı. Üstelik bu 2,5 milyon işçinin 670 bini, sendikalı olduğu halde toplu sözleşme hakkından yararlanamıyor. Sendikal barajlar, hileli yetki itirazları, grev yasakları, işten atmalar ve cezasızlık politikaları, işçilerin sendikal haklarına erişimini engelliyor.

Cumhuriyetimizi ikinci yüzyılında kendi anlamına uygun biçimiyle, yani halk egemenliğiyle yeniden kurma görevi, tarihsel bir sorumluluk olarak hepimizin önünde duruyor. Bunun da yolu, karşımıza çıkarılan tüm engellere rağmen örgütlenmemizden, örgütlü mücadelemizden geçiyor.

ÇÖZÜM: BİRLEŞİK ÖRGÜTLÜ MÜCADELE

Neoliberalizmin, tek adam rejiminin yarattığı bu yıkımı ortadan kaldırmak; demokratik, sosyal, laik bir hukuk devleti olarak emeğin Türkiyesini kurmak, ancak örgütlü bir toplumla, örgütlü bir işçi sınıfıyla mümkün olacaktır. Başta işçi sınıfımız olmak üzere, tüm ezilenlerin, yok sayılanların, küçük esnaf ve köylünün, kamu emekçilerinin, emeklilerin, kadınların, gençlerin; doğaya, toprağına ve çevreye sahip çıkanların dayanışması ve birleşik mücadelesi ile mümkün olacaktır. Bu hedeflere ulaşmak için öncelikle örgütlenmemizin önündeki engelleri kaldırmanın mücadelesini veriyoruz/vereceğiz. Anayasal, demokratik haklarımıza el uzatanlara birlikte dur diyecek, cumhuriyetimizin en temel kazanımlarına birlikte sahip çıkacağız. Demokratik, barışçı, özgürlükçü, eşitlikçi, adil bir Türkiye’yi, emeğin Türkiye’sini ve Cumhuriyetini yeniden kendi ellerimizle kuracağız.

* DİSK Genel Başkan Yardımcısı / Birleşik Metal-İş Genel Başkanı