Emekçiler neden Trump’a destek veriyor?
Yabancı düşmanlığı, emekçilerin Trump’a oy verme sebeplerinden biri. Fakat söylemlerini yakından incelediğimizde, emekçilerin maddi sıkıntılarının ve kişisel hikâyelerinin Trump’ta karşılık bulduğunu görüyoruz.
Jared ABBOTT
Nakliyeciler Sendikası Başkanı Sean O’Brien emmuz ayında Cumhuriyetçi Parti Kongresi’nde konuşurken, liberal yorumcular bir sendika liderinin Donald Trump’a destek vermesi karşısında dehşete düşmüş görünüyorlardı.
Atlantic dergisinde bir makale kaleme alan David Graham, Trump’ın emekçi sınıfı nezdindeki popülaritesini “Göreceğiniz en sahte popülizm” ifadeleri ile tarif ediyordu.
Bu değerlendirmelerin doğruluk payı var. Trump uyguladığı birkaç politika ile ülkedeki istihdam olanaklarını korumaya başladı ve “Amerikan emekçilerinin başkanı” gibi göründü. Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nın maddelerini yeniden görüşmek için masaya oturması, Indiana’daki Carrier fabrikasının kapanmasına engel olması bunlara birer örnek. Fakat başkanlık döneminin tamamına baktığımızda, emekçiler açısından tablo pek parlak değil.
Trump’ın istihdam politikaları pek parlak sayılmaz. Buna rağmen Trump’ın emekçi sınıfı nezdinde (özellikle beyaz emekçiler arasında) oylarının yüksek seyretmesini, bu kesimlerin kendi çıkarlarını bir kenara koyup, yabancı düşmanı, cinsiyetçi ve ırkçı eğilimlerine yenik düşmeleri olarak mı yorumlamalıyız? Birçok liberal yorumcu durumu böyle yorumluyor. Vox dergisine yazan German Lopez “Trump ırklar arası gerilimler sayesinde kazandı” derken, NPR’da Rich Barlow “Trump’ı ekonomi değil, ırklar arası gerilimler zafere taşıdı” diyordu.
Kötücül ve korkuya dayalı söylemlerin emekçi sınıfı beyazların en olmusuz dürtülerine hitap ettiği doğru, fakat Trump’ın emekçi sınıfına dönük ne tür söylemler benimsediğine bakacak olursak, büyük resmi kaçırmış ve Trump’ın milyonlarca Amerikalı emekçinin on yıllardır yaşadığı ekonomik hezimete de dikkat çektiğini görmezden gelmiş oluruz.
TRUMP’IN SÖYLEMLERİ
Trump’ın 2016 kampanyası esnasında benimsediği söylemleri analiz ettiğimde, hem Demokratlar, hem Cumhuriyetçiler tarafından on yıllardır görmezden gelinen ve Amerikalı emekçiler tarafından hayati önem taşıyan birçok meseleye dokunduğunu görüyorum.
İlk etapta Trump’ın 2016 kampanyasında benimsediği söylemlere genel bir bakış atalım. Trump’ın kullandığı söylemlerin çeşitliliğini tespit etmek için kampanya sürecinde yaptığı tüm konuşmaların ve açıklamaların metinlerini analiz ettim. Belli başlı kelimeleri ve ifadeleri kaç defa kullandığını analiz ettim. Düşünülenin aksine, Trump’ın 2016 söylemlerinde tepeye yerleşen göç meselesi ya da diğer kutuplaştırıcı sosyokültürel meseleler değil, “istihdam” ve “ticaret” sözcükleri. Trump “istihdam, imalat, adaletsiz ticaret anlaşmaları” ve benzeri öbekleri her bir açıklamasında ortalama 10,3 defa kullanıyordu. Göç sözcüğünü ise açıklama başına 8,3 defa kullanıyordu. Transeksüel hakları, Siyah Yaşamlar Önemlidir hareketi gibi diğer “kutuplaştırıcı” sosyokültürel meselelere ise konuşma başına bir defadan az değiniyordu. Trump emekçi yanlısı söylemlere, demokrasi karşıtı elitist söylemlerden üç kat daha fazla ve kutuplaştırıcı toplumsal meselelerden iki kat daha fazla yer veriyordu.
Göç konusunu başlıca tema belirlediği konuşmaları olduğu doğru. Bu konuşmalarında da göçmen ebeveynlerin ve çocuklarının ABD’de terör suçlarından hüküm giydikleri gibi asılsız iddialara da başvuruyordu. Fakat bu tür konuşmalarda dahi göç konusunu Amerikalı emekçilerin maddi durumuna bağlıyordu. Örneğin, Haziran 2016’da yaptığı bir konuşmasında “Hillary’nin Wall Street göç politikası ülkedeki göçmenlerin fakir kalmasını, işsiz Amerikalıların ise işsiz kalmasını amaçlıyor” diyordu. “Afrikalı Amerikalıları ya da Hispanik emekçileri de önemsemiyor çünkü ülkeye düşük ücretlere çalışacak yeni işçiler sokmayı planlıyor.”
Trump’ın istihdam ve ticaret söylemleri de üç başlıca temaya yoğunlaşıyordu: başarısız ticaret anlaşmaları yüzünden yok olan istihdam olanakları, Amerikalı emekçilerin giderek zorlaşan yaşamları ve emekçi sınıfın çöküşü karşısında kılını kıpırdatmayan elitler. Trump, Amerikalı emekçilere zarar veren serbest ticaret anlaşmalarını sık sık eleştirdi. “Dünya tarihinde yaşanmış en büyük istihdam hırsızlığını yaşıyoruz” dedi. “Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması imzalandığından beri New Hampshire’daki işlerin üçte biri yok oldu. Çin Dünya Ticaret Örgütü’ne katıldıktan sonra ABD’de 70 bin fabrika kapandı. Eğer kazanırsam, Serbest Ticaret Anlaşması’nı tekrar müzakere edeceğiz.”
Trump’ın söylemleri emekçi amerikalıların yaşamlarını sürdürmekte giderek daha fazla zorlandıklarına da değiniyordu. 18 Ekim 2016’da yaptığı bir konuşmada kullandığı ifadeler, adeta Bernie Sanders’ın kampanya kitabından alınmış gibiydi. “Birçok işçi yirmi yıl öncesine kıyasla daha çok çalışıyor, ve daha az para kazanıyor. Bazıları aynı anda iki, hatta üç işte çalışıyor ve buna rağmen evine yirmi sene önce götürdüğü parayı götüremiyor.” Bu söylemler, Amerikan emekçilerinin 1970’li yıllardan bu yana yaşadıklarını doğru tarif ediyor. Trump problemi tanımladıktan sonra suçu her seferinde “ülkemizde istihdamı ve orta sınıfı yok eden küreselleşmeye” atıyor ve bunun sorumlusu olarak “büyük şirketleri ve Washington’daki elitleri” gösteriyor.
Trump’ın bu tür söylemleri bütünüyle değerlendirildiğinde, çaresizlik yaşayan Amerikalı emekçiler ve orta sınıf mensuplarının Trump’ı neden cazip bir aday olarak gördükleri anlaşılıyor. Bu insanlar ekonomik krizleri ya bizzat yaşadılar, ya da krizlerin içinde yaşadıkları topluluklara nasıl hasar verdiğini doğrudan gözlemlediler. Seçim vaatlerini işittikleri birçok siyasetçinin aksine, Trump’ın yalnızca “ekonomik acılardan” söz etmekle kalmadığını, “yaşananların sorumlusu” olarak tarif ettiği elit suç ortaklarını bir bir ifşa ettiğini gördüler. Alışık oldukları geleneksel siyasetçiler, bu kadar ileriye gitmiyordu.
DÜŞMANINI TANI
Trump’ın birinci seçim kampanyası üzerinden neredeyse on yıl geçti. ABD’deki ilericiler bir kez daha Trump’ın emekçi sınıfı nezdinde aldığı desteği görmezden geliyorlar. Evet, birçok Trump seçmenini “kazanmak” için şu an çok geç. Bu insanları birçoğu için “Trump’a bağlılık” bir tür kimlik haline gelmiş durumda.
Fakat Trump’a oy vermiş ve verecek olan birçok insan Trump’ın ekonomi politikalarını sunarken kullandığı yontulmamış popülist mesajlarında bir şey gördüler ve gördükleri şeyi ödüllendirdiler. İlerici siyasetçiler de benzeri ekonomik vaatler sunup, aynı seçmeni kazanmak için çaba sarf etmeliler. Fakat Başkan Trump’ın aksine, işçilere gerçekten çare olacak politikalar uygulamalı ve günün sonunda ülkenin en zengin yüzde birine hizmet eden politikalara yönelmemeliler.
Trump’ın ilk seçim zaferi üzerinden 8 yıl geçti. Ülkenin ilerici güçleri Trump’ın tekrar seçilmesine engel olmak istiyorlarsa, Trump’ın emekçi sınıfında karşılık bulduğu gerçeğini çok geç olmadan ciddiye almalılar.
Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: Jacobin