Google Play Store
App Store

Enerji kullanımını azaltamayan, enerjiyi verimli kullanamayan, yerli ve yenilenebilir kaynaklardan yeterince enerji üretemeyen bir ülke olmanın bedelini her gün enerji fiyatlarına yansıyan zamlarla öder hale geldik.

Enerjiyi yönetemeyenler zam yapmaya mecburdur

Ali Uğurlu - Dr., Mühendis

Enerjinin nispeten daha az tüketildiği yaşadığımız bu sıcak yaz günlerinde geçtiğimiz ay önce elektriğe yaklaşık bir ay sonra da doğalgaza %38 düzeyinde peş peşe zam yapıldı. Akaryakıta her üç güne bir gelen zamları yadırgamadığımız için artık saymıyoruz. Kışa gireceğimiz önümüzdeki aylarda bu zamları yeni elektrik ve doğalgaz zamlarının takip edeceği kesin.

Zamları gölgelemek için havaların ısındığı; doğalgaz ve elektriğin nispeten daha az kullanıldığı yaz ayları seçilmiştir. Bu zamların sonucunda yediğimiz ekmekten içtiğimiz suya kadar her şeyin ama her şeyin zincirleme fiyatı artacaktır. Halkın ekonomik sıkıntılar altında inim inim inlediği bir zamanda yapılan zamlar insanlarımızı canından bezdirmiştir.

Yaşanan sıkıntıların temel nedeni enerjide ciddi bir oranın üzerindeki dışa bağımlılıktır. Bu dışa bağımlılığı artıran nedenlerse enerjinin verimsiz kullanılması, sürekli artan enerji talebi, özelleştirmeler ve yenilenebilir enerji kaynaklarından yeterince yararlanılmamasıdır. Bu zamların sanayide üretimi durduracağı, maliyetleri artıracağı ve zaten çekilmez olan hayat pahalılığını körükleyeceği açıktır.

Ülkemiz uzun yıllardan bu yana doğru ve bağımsız bir enerji politikası oluşturamamanın sonuçlarını yaşamaktadır. Özellikle fosil yakıtlarda büyük orandaki dışa bağımlılık, doğalgaz politikalarındaki tutarsızlık ve enerji tercihlerindeki yanlışlıklara eklenen dünya konjonktüründe yaşanan sıkıntılar da üst üste binince zamlar neredeyse kadermiş gibi kaçınılmaz hale gelmektedir.

AKP işbaşına geldiği günden bu yana yaptığı uygulamalarla Türkiye`nin enerji sorununu çözemeyeceğini, sıkıştığı yerde faturayı halka keseceğini bir kez daha göstermiştir. Ülkeyi her konuda olduğu gibi küresel güçlerin zorlamalarına teslim eden ve bu sayede iktidarda kalmayı başaranların elbette ki başka bir tercihi olamaz. Bu nedenledir ki AKP döneminde enerji fiyatları fahiş bir ölçüde artmıştır. Paris İklim Anlaşmasının onaylanması bile enerji tercihlerinde ve uygulamalarında olumlu bir değişikliğe neden olamamıştır. Geliştirilmesi gereken yaklaşık 400 milyar kilowattsaat güneş ve 48 bin MW rüzgâr enerjisi potansiyeli ortada dururken ülkenin fosil yakıtlara mahkûm edilmesi anlaşılır bir şey değildir.

TMMOB Makine Mühendisleri Odasının en son çalışmasına göre vardığımız bu noktada enerji arzının %28 petrolden , %27`si doğalgazdan, % 27’si de taşkömürü ve linyit gibi kaynaklardan sağlanmaktadır. İthal edilen taşkömürü, petrol ve doğalgaz gibi diğer kaynaklar da dikkate alındığında Türkiye`nin enerji üretiminde geçtiğimiz yıl %68 oranında dışa bağımlı hale geldiği anlaşılır. Enerjide dışa bağımlılık oranı bu derece yüksek olan bir ülke, doğaldır ki bütün küresel tehditlere açıktır ve faturayı da halka zam olarak yansıtmaya mecburdur. Enerjinin büyük bölümü sanayide (%31), ulaştırmada (%25) olunca enerji maliyetleri tüketim harcamalarında önemli bir çarpan olarak karşımıza çıkmakta ve iğneden ipliğe her türlü tüketime zam olarak yansımaktadır. Aynı çalışmaya göre 2022 yılında, enerji fiyatlarındaki artışlara rağmen enerji ithalatı 96,55 milyar dolara ulaşmış ve toplam ithalat bedelinin %26,5’ini oluşturmuştur.

Son yıllarda ülkemiz, enerji tercihleri ve yatırımlarında ne yazık ki küresel sermayenin zorlamaları karşısında bağımsız bir enerji politikası oluşturamamanın sancılarını yaşamaktadır. Yerli ve milli bir enerji politikası yaratamayanlar, enerji üretimi ve arzını yönetemeyenler, ithal enerji üzerinden tüketim alanı oluşturanlar ısrarla ithal kaynaklarından pahalı enerji tercihlerine yönelmişlerdir. Enerji kullanımını azaltamayan, enerjiyi verimli kullanamayan, yerli ve yenilenebilir kaynaklardan yeterince enerji üretemeyen bir ülke olmanın bedelini her gün enerji fiyatlarına yansıyan zamlarla öder hale geldik. Enerjiyi yönetemeyenler her zaman olduğu gibi çareyi zam yapmakta bulmaktadırlar.

Enerjinin; dışa bağımlı, plansız ve piyasacı bir şekilde yönetilmesi sonucu bu zamlar geçmişte olduğu gibi durmayacak, artarak devam edecektir. Cumhuriyetin imar ve inşa döneminde kamu yararı düşünülerek inşa edilmiş kurum ve kuruluşların yok pahasına satılarak özelleştirilmesi ve AKP döneminde üretime dayanmayan neoliberal modellerin benimsenmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik çöküntü nedeniyle Türk Lirası ciddi değer kaybetmiştir. Enerjideki dışa bağımlılık her şeyde olduğu gibi enerji tüketiminde de bu çöküntünün acı sonuçlarının yaşanması ile görülmektedir. Elektrik ve doğalgaza bir ay arayla, benzin ve motorine ise günaşırı yapılan fahiş zamlar halkı canından bezdirmekte sanayiciyi üretemez duruma getirmektedir.

2023 yılı itibari ile elektrik enerjisinde kurulu güç 107693 MW olup fosil kaynakların toplam payı %46,3, yenilenebilir kaynakların payı ise % 53,7’dir. Burada dikkatle değerlendirilmesi gereken fosil yakıtların neredeyse tamamına yakının ithal kaynaklar olduğu hatta elektriğin %23’ünün ithal bir kaynak olan doğalgazdan elde edildiği görülecektir.

Ülkemizde elektrik üretimi ve dağıtımında çok önemli görevleri olan TEK ve EİEİ gibi kurumları kapatarak, parçalayıp özelleştiren, yerli kaynaklardan elektrik üreten santrallerin yerine ithal kömür ve doğalgaz gibi ithal kaynaklardan daha pahalı elektrik üreten santralleri teşvik eden, yenilenebilir enerji kaynaklarının önündeki engelleri kaldırmayan; elektrik üreten barajları ve kömürlü termik santralleri özelleştirerek satan, doğalgaz ve ithal kömürle elektrik üreten termik santralleri teşvik eden, 4628 sayılı yasa kapsamındaki nehir santrallerini (HES) doğru düzgün planlayamayan, 1 MW`lık HES`ler için doğayı tahrip etmekten kaçınmayan ve bunların uzunca bir süre kontrolsüz-denetimsiz inşa edilmelerine sebep olanlar sıkışınca zam yapmaktan başka bir çözüm üretemezler.

Elektrikteki özelleştirmeleri "kayıp kaçak oranları düşecek ve kesintisiz ve daha ucuz elektrik arz edilecek” diye halka yutturan ama gerçekte yönetemediği kamu mallarını küresel enerji lobilerinin dayatmaları ve sermayenin talepleri doğrultusunda özelleştirenler bu kadarı yetmezmiş gibi dağıtım ihaleleri ile elektrik dağıtım olayını da içinden çıkılmaz bir kaosa sürüklemişlerdir. Bu uygulamalar ile; kaliteli enerji sunumundan muafiyet, dağıtım şirketlerine sınırsız olarak elektrik kesme hakkı, fazla güç çekişine engel olma durumu ve kayıp kaçağı yaratan elektrik üretimindeki en önemli faktör verimlilikten muaf tutulma konularındaki gelişmeler EPDK’nın elektrik faturalarındaki zammı doğrudan halka yansıtmasını beraberinde getirmiştir

Doğalgazın Türkiye`nin birincil enerji arzındaki payı %27`dir. 2023`de tüketilen elektriğin beşte biri (%21,4) doğalgaz yakıtlı santrallardan yaklaşık dörtte biri de (%23,7) ithal kömür +taşkömürü yakıtlı santrallardan üretilmiştir. 2023 yılı elektrik üretiminin %57,9’u fosil yakıtlardan %42,1’de yenilenebilir kaynaklardan elde edilmiştir. Ülkemiz doğalgazda %99 oranında dışa bağımlıdır. Bu nedenle termik santrallarda doğalgazdan elektrik üretilmesinin teknik olarak hiçbir haklı açıklaması yoktur. Özellikle ülkenin iyi yönetilememesi sonucu ortaya çıkan ekonomik krizin yarattığı döviz kurlarındaki artış ve dünya piyasalarında doğalgaz fiyatlarının artması sonucu doğalgaza sık sık zam yapılmaktadır. Çözüm olmasa da halkın biraz da olsa nefes almasını sağlamak için doğalgazdan elektrik üreten termik santrallarda üretimin durdurulup başka kaynaklardan elektrik üretilmesi seçenekleri değerlendirilmelidir.

Elektrik enerjisindeki yanlış uygulamalar; kısacası özelleştirmeler ve piyasalaştırmalar ülkemizi en pahalı elektrik tüketen ülkelerden biri haline getirmiştir. Pahalı YEKDEM destekleri sorunu, yenilenebilir kaynakların özellikle de güneş enerjisi yatırımlarının arzu edilir düzeyde olmayışı, verimliliğin göz ardı edilmesi, özelleştirmeler sonucu elektrik arzında kamunun payının %13,5’e düşmesi, EÜAŞ`ın dağıtım şirketlerine çok ucuz elektrik vermesine rağmen bu firmaların elektriği halka fahiş fiyattan satması gibi sorunlar elektrikte halka zam olarak geri dönmektedir.

Dünyanın politik argümanları ve araçlarının petrol ve doğalgaz üzerinden yürüdüğü bu noktada, Türkiye birincil enerji kaynakları bakımından en son sıradaki petrol ve doğalgaz üretimine rağmen enerjideki tercihlerini ne yazık ki son sıradaki bu iki kaynaktan yana kullanarak dışa bağımlılığı bile isteye kendi yaratmıştır. Ülkemizde tüketilen doğalgazın %99`u Rusya, İran, Azerbaycan, Cezayir ve Nijerya`dan da sıvılaştırılmış gaz şeklinde ithal edilmektedir. İthal edilen doğalgazın %55`i Rusya`dan, %18`i İran`dan, %12`si ise Azerbaycan`dan ithal edilmektedir. Keza ülkemizde tüketilen petrolün de %80’i başta İran, Irak ve diğer ülkelerden ithal edilmektedir. Enerjinin bu şekilde dışa bağımlı, plansız ve piyasacı bir şekilde yönetilmesi sonucu bu zamlar durmayacak, artarak devam edecektir.

Enerjide uygulanan yüksek orandaki ÖTV, KDV ve diğer vergiler deyim yerindeyse maliye hazinesini doldurmak için bir gelir kapısı olarak görülmektedir. Oysa devletin görevlerinden birisi de ülke insanlarına ulaşılabilir ve ucuz enerji temin etmektir. Özellikle AKP döneminde yaşanan özelleştirmeler ve piyasacılık ülkemizde bir enerji yoksunluğu ve yoksulluğunun yaşanmasına neden olmuştur. AKP hükümetlerinin enerjideki dışa bağımlılık sevdası nedeniyle enerji politikalarındaki tutarsızlıkların ve beceriksizliklerin faturası her zaman olduğu gibi bir kez daha halka kesilmiştir. Özellikle doğalgaz ve akaryakıt fiyatlarında meydana gelen artışlar elektrik dahil tepeden tırnağa her şeye zam gelmesini zorlayacaktır. Sanayinin ve günlük hayatın önemli bir girdisi olan enerji fiyatlarına gelen bu zamlar yaşamayı güçleştirmekte; sanayiciyi ve halkı canından bezdirmektedir. Enerji zamları sonucunda yurttaşlarımız önümüzdeki kış daha çok üşüyecek, elektrik kullanmayacak ve temel ihtiyaçlarını giderme konusunda sıkıntılar yaşayacaktır.

Geldiğimiz noktada ülkemiz ciddi olarak bir enerji krizi ile karşı karşıyadır. Mevcut yaklaşım ve politikalarla bu sorunların çözülmesi mümkün değildir. Ülkemizin enerji krizinin köklü çözümü; toplumun çıkarlarını gözeten kamusal planlama ve kamu hizmetini esas alan enerjinin azami ölçüde yenilenebilir kaynaklara dayalı etkin ve verimli temini, iletimi ve dağıtımından geçmektedir. Ülkemizin enerji ihtiyacı, ulusal, toplumsal ve kamusal çıkarlar temelinde bir planlama sistematiğini ve uzun vadeli öngörülerle, düşük maliyetle üretim ve dağıtım yoluyla geniş kesimlerin sürekli ve en ucuz şekilde yararlanmasına olanak verecek bir enerji politikasını gerektirir. Bunun yolu ulusal ve kamucu bir bağımsız enerji politikasının oluşturulmasından geçer.

Bu olumsuz gidişi durdurabilmek için öncelik ve ağırlığın dışa bağımlılığı artıran, ithalat faturasını yükselten enerji tercihlerinden uzak durulması, toplu taşım hizmetlerinin geliştirilmesi, KDV ve ÖTV oranlarının düşürülmesi, elektrik üretiminde öncelik ve ağırlığın dışa bağımlılığı artıran, ithalat faturasını yükselten doğalgaza değil yerli ve yenilenebilir kaynaklara verilmesi ve belli bir oranın altında doğalgaz ve elektrik tüketiminin halka ücretsiz arz edilmesi ve zamları, kamu ve bütçe açıklarını gideren bir can simidi olarak görmekten vazgeçilmesi ile mümkündür.