Erdal Güney: Sanat yapısı gereği örgütlüdür

Etki Can Bolatcan
19 Mart’ta başlayan halk direnişinin ardından ses çıkaran, meydanlara, sokaklara inen, gençlerin çağrısına yanıt verip sahneye çıkan onlarca sanatçı oldu.
Susan, konuşmayan, korkanlara nazaran, ses çıkaran bu sanatçılar bugün hâlâ mücadeleyi sürdürüyor.
Bu hafta Erdal Güney ile gündeme ve sanata dair söyleştik.
Tüm toplum üzerinde olduğu gibi sanatçıların üzerinde de baskı söz konusu. Sanatçılar ne gibi baskılarla karşı karşıya kalıyor?
Tüm toplumsal kesimler kendi paylarına düşen baskıyla karşı karşıya. Siyasal iktidar mevcudiyetini devam ettirebilmesinin gelişen toplumsal muhalefetin baskılanması ile mümkün olabileceği beklentisinde. Tarihin bize aktardığı şey şu ki iktidarlar insanları, toplumları, ülkeleri yönetebilir, baskılayabilir ancak zamanı yönetemezler. Zaman baskıcı rejimleri aşacak olanakları toplumsallaştırır. Yeter ki birleşik demokratik mücadele için bu olanaklar etrafında yan yana gelebilelim. Tıpkı gençlerin üzerlerine giydirilen kuşak giysisini adeta parçalayıp atan, haklı demokratik talepleriyle, geleceksizlik kaygısıyla barikatları aşan iradeleri gibi.
Geçmişten günümüze ve demokratik anlamda bir şeyler değişmediği sürece gelecekte de sanat üzerine kurulan baskı mekanizmaları var olmaya devam edecektir. Baskıları sadece siyasal anlamda ele almamak gerekir. Hukuki, ekonomik ve popüler kültür üzerinden sanatla ilişkilenen lümpen kitle davranışları açısından da üretilen baskılara şahit oluyoruz. Sanat üzerine baskılarla sanat emekçilerine yönelik baskıları farklı bağlamlarda ele almak gerekir düşüncesindeyim. Sanat üzerine baskı, toplumsal eğitim ve kültür politikalarıyla doğrudan ilgili ve son derece ideolojik ve gerici rejim inşasına yöneliktir. Sanatın öznesi olan sanat emekçisini adeta nesneleştirmeye çalışan iktidar, sanatın toplumsal olanla bağlarını kopartmaya çalışıyor. Bunu bazı sanat emekçilerini kamuya ait kurumsal ve ekonomik olanaklarla ödüllendirerek yaparken beraberinde bazı sanat emekçilerinin konserlerini yasaklayarak hukuki, siyasal ve ekonomik baskılar kurarak gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Bu durum üç beş cümleyi aşan, oldukça geniş bir tartışma konusunu içermektedir.
Son süreçte ses çıkaran ve tepki gösteren sanatçılar oldu. Sanatçılar birbirine sahip çıkıyor mu?
Günümüzün sorumluluklarından birisi de salt eleştiri çerçevesinde hayatı yorumlamak değil eleştirilerin tutarlılığı açısından alternatiflerin de tartışılıp üretilebileceği süreçleri örgütleme sorumluluğudur. Bu noktada sanat emekçilerinin bireysel eleştiri ve şikâyetlerden uzaklaşıp toplumsal üretim içindeki konumlarını, emeklerini ve iradelerini açığa çıkartabilecek itirazları yükseltmeleri gerekmektedir. Meslek birliklerine sıkışmış telif talebinin ötesinde sanat emekçilerinin hukuki, ekonomik ve çalışma koşullarına dair taleplerini emekçi kimlikleri ile açığa çıkartmaları gerekir. Sanat emekçilerinin birbirlerine sahip çıkmaları örgütlü olmalarından ve bu örgütlülüğü geniş toplumsal kesimlerle ilişkilendirmelerinden geçmektedir. Sosyal medyanın konforlu ve etkisiz alanından toplumsal olana laf etmenin itirazı güçsüzleştiren, pasifize eden etkilerinin olduğunu düşünüyorum. Popülerlik mertebesinden yaşanan toplumsal olaylara vurgu yapmaya çalışan popüler sanat nesnelerinin hayata dair aslında hiçbir şey ifade etmedikleri açıktır.
Gelişen toplumsal gündemlerde sanatçılara dair beklentiler oluşuyor. Halk neden sanatçıları yanında görmek istiyor?
Toplumsal kitlelerin geliştirmeye çalıştığı mücadele biçimlerinde sanat emekçilerini de yanlarında görmek istemeleri anlaşılabilir bir durumdur. Biletini aldığı müzisyeni, tiyatrocuyu, sinemacıyı, televizyonda oynadığı rolüne inandığı oyuncuyu, romanını okuduğu yazarı, şiirini okuduğu şairi yanı başında görmek istemesi anlaşılabilir. Fakat buna ait beklentisini yükseltmesi “popüler ünlü zorbalaması” çok da anlaşılır bir şey değil. Bu kadar derinleşmiş toplumsal sorunlar “popüler kahramanlar” beklentisinden uzak toplumsal mücadeleyle ancak dönüştürülebilir. Demokratik itiraz kültürü geleneği aralıklarla kesintiye uğramış bizim gibi toplumlarda sanat emekçisinin varlığı bir onaylanma katkısı sağlayacaktır.
Örgütlü mücadele geleneğinden, kültüründen uzaklaşmış toplumsal itirazların ihtiyaç duyduğu duygulardan biridir onaylanmak; kalabalık olmanın, meşru olanın onayı gibi. Popülerleşmiş sanat emekçilerinin yanlarında olduğunu bilmek bu noktada bir onaylanma arayışıdır. Havadan sudan meselelerde esip gürleyen, deyim yerindeyse bir kanaat önderi gibi konuşan ünlülerin bu kadar sahici sorunların mücadelesinde de esip gürlemelerini beklemenin geniş halk kitleleri için anlaşılır yönleri olabilir. Popüler sanat öznelerinden beklenen… kendi etki alanlarının konforundan sıyrılıp cümle kurabilmeleri olmalarıdır. Sanat: yapısı gereği toplumsal, son derece politik ve haliyle örgütlüdür. Sanat emekçilerinin sanatın bu yapısından uzak olmaları bir eleştiri konusu olacaktır elbette.
Mevcut gündemi nasıl ele alıyorsunuz?
Mevcut gündem, uzun süredir inşası gerçekleştirilmeye çalışılan gerici rejimle geniş halk kitlelerinin arasındaki mücadeleden oluşmaktadır. Bu mücadele gerici rejime karşı demokratik bir cumhuriyet talebini yükseltebildiği oranda kıymetini yarınlara taşıyacaktır. Biz yine bu noktada barikat aşan gençlere, sesini yükselten kadınlara, grev çadırında direnen işçiye, kesilmesin diye ağacına sarılan köylüye saygımızı yenileyelim. Her ne olacaksa onların birleşik mücadele iradesi ve talepleriyle vücut bulacaktır.