Erdoğan bir daha kazanamaz, çünkü...
Ülkedeki siyasi durumu partiler arası matematik üzerinden okuyanlar Erdoğan ve AKP’ye bugün bile rol biçebiliyor. Oysa halkın tercihleri dikkatle incelendiğinde bir devrin kapanmak üzere olduğu görülecektir.
Türkiye’de geleneksel olarak siyaset okunması partilerden ve Meclis üzerinden yapılır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle partiler ve Meclis fiili olarak anlamını yiterse de bu durum çok değişmedi. Seçim, sandık, alınan oy, çıkarılan vekil üzerinden siyaset tartışması sürdü gitti. Halkın seçmen olma dışında değiştirme-dönüştürme potansiyeli göz ardı edildi. Geniş halk kesimlerinin örgütsüz olması bu eğilimi besledi ve haklı gösterdi.
Bununla birlikte örgütlenme konusunda zayıf bırakılan halkın bütünüyle partilere teslim olduğunu söylemek de doğru değil. Kendince sandık hesabı yaptı ve tercihlerini güçlü şekilde ifade ederek bir anlamda oyunu bozmaya çalıştı. Son seçimde bazı kritik bölgelerde yaşanan oy değişimlerini inceleyerek halkın bu tercihini görmek mümkün. Sadece bu kadar da değil. Biraz daha dikkatle bakıldığında uzmanların “seçmen eğilimi” olarak kodladıkları fotoğrafın aslında halkın geleceğe dair iradesi olduğu görülecektir.
Öncelikle herhangi bir siyasal kümenin, kişinin ya da onların fikirlerinin gerilemeye başladığını görmek için üretici kesimlerin ve gençlerin tercihlerine bakmak gerekir. Bu anlamıyla her zaman sanayisi gelişkin büyük kentler işaret edilir. Uzunca bir dönemdir AKP ve Erdoğan’ın iki kesimden zayıf not aldığı ve büyük kentlerdeki gücünün azaldığı söylendi durdu. Aşağı yukarı 16 Nisan 2017 halk oylamasından bu yana durum çok fazla değişmedi.
Partilerin yaşadığı gerilemeyi ve halkın uyarısını anlamaya çalışmak için ilk olarak büyük kentlerdeki tabloya bakmak kuşkusuz doğrudur. Ama taşra kılcal damarlardır ve orada görülen eğilim kalıcıdır.
KRİZ TEK NEDEN DEĞİL
AKP’nin yenilgisi çoğunlukla ekonomik krize bağlandı. Uzun süredir devam eden ekonomik krizin toplumun tüm kesimlerine kadar ulaşması insanların parti tercihlerinde kuşkusuz etkili olmuştur. Ama bu büyüklükte bir seçmen davranış değişikliğini sadece krizle açıklamak yeterli olmayacaktır. Burada iktidarla halk arasında daha köklü ve giderilmesi neredeyse imkânsız bir güven sorunu oluştuğu çok açık.
Bu durum bölgesel değil de tüm ülkeye yayılmışsa o partinin ve liderinin güveni yeniden tesis etmesi çok daha zordur.
Büyük kentlerin bahsine daha sonra gelmek koşuluyla Anadolu’dan bazı ilçelerin son 10 yılda gerçekleşen 3 yerel seçimde yaşanan oy değişikliğini ortaya koyan bir tablo hazırladık. Karadeniz’den, Ege’den, Akdeniz’den ve Güneydoğu’dan ilçeler seçtik. Bu ilçelerin üç ortak noktası var. Birincisi 2014 yerel seçimlerinde AKP ve MHP’nin tüm ilçelerdeki toplam oyunun yüzde 50’lerin hatta 60’ların üzerinde olması. İkincisi 10 yıl boyunca istikrarlı bir şekilde oy kaybetmesi ve üçüncüsü de 31 Mart seçiminde bu ilçelerin CHP tarafından kazanılmış olması.
Ekonomik krizin büyük kentlere nazaran daha az hissedildiği, kültürel olarak muhafazakâr ve genç nüfusun nispeten az olduğu bu seçim bölgelerinde AKP-MHP bloku büyük bir yenilgi yaşadı.
Eğer yenilgi buralara kadar yayılmışsa artık buradan çıkış yoktur. Yenilginin ağırlığı tüm Anadolu sokaklarının en ücra noktasına kadar işlemiş durumda. Buradaki değişim iradesi hafife alınabilecek cinsten değil.
∗∗∗
TAŞRA KALELERİ DEVRİLDİ
∗∗∗
MERKEZ SAĞA NE OLDU?
Tüm bu taşra manzarası gösteriyor ki sadece üretim sürecinde olanlar değil toplumun çok farklı katmanında bulunanlar da iktidar blokundan kitleler halinde ayrıldı. Bu eğilimi güçlendiren üç büyük kenti var ki onlara ayrı bir parantez açmak gerekir. Türkiye’nin en büyük şehirleri arasında olan Bursa ve Balıkesir ile birlikte Ege’nin en önemli şehirlerinden biri olan Manisa önemli bir değişim yaşadı. Bu illerin tamamı neredeyse 50 yıl merkez sağın kalesi olarak var olduktan sonra AKP ve MHP’nin eline geçti. Çok uzun süredir de onların yönetimindeydi. Ta ki 31 Mart seçimine kadar. AKP-MHP bloku üç ilde de ezici bir şekilde mağlubiyete uğradı. Tabiri caizse beli kırıldı. Bu şehirlerde yaşanan değişimi halkın talepleri içinde de değil de aday profili ile açıklamaya çalışmak büyük yanlışlık olur. Bu üç ilde çiftçisinden, yarı sanayi işçisine oradan tam proleterine kadar toplumun çok farklı kesimleri yaşıyor. Bu şehirlerde seçimin diğer bir özelliği bu toplulukların ortaklaşa bir karar vermesi. Yani sadece büyükşehrin en büyük ilçesinde iktidar yenilmedi. Aynı zamanda çiftçi ağırlıklı ilçede de yenildi. Kışları kentte, yazları köyde yaşanılan bölgelerde de yenildi.
Tüm bu fotoğrafın bize söylediği tek bir şey var. 31 Mart seçiminin sonucu geçici bir reaksiyon olarak görmek büyük yanılgıdır. Bu fotoğraf halkın bir siyasetten ve o siyaseti yapanlardan vaz geçişinin fotoğrafıdır.
CAMI AÇIP DIŞARIYA BAKMAK
Tüm bunların ışığında çok rahat şu ifade edilebilir. 31 Mart yerel seçim sonuçları bugüne kadar halkın ısrarla ifade ettiği “bu böyle gitmez” iradesinin sandığa yansımasıdır. ‘Sandık bitti, süreç bitti biz kaldığımız yerden devam edelim’ diyen siyasi partiler kaybeder. Çünkü bu değişim talebi ve itiraz edip hakkını arama iradesi geri çekilmedi. Bu durumun idrakine varmak için kapalı odaların loş ortamından çıkıp pencereyi açmak ve dışarıya kulak kabartmak yeterli olacaktır. ABD’de yaşanan üniversite protestolarını alkışlayıp ODTÜ’yü görmeyenler var. Fransa’daki “Sarı yeleklilere” bakıp bizde niye yok diyenler bir türlü yüzünü her gün bir yenisi eklenen metal işkolu grevlerine çevirmiyor, orada olup biteni görmüyor. Tıpkı bir yabancı gazetenin Erdoğan’a sorduğu bir soruyu günlerce konuşup cezaevi kapılarını aşındıran Türkiyeli gazetecilerin görünmediği gibi.
Hava döndü ve halk ne istediğini biliyor. Erdoğan ve Bahçeli’ye bugün verilen kurucu misyon saatler önce ölen bir hastaya kalp masajı yapmaya benzer. Bu rejim büyük bir gürültüyle çöküyor. Asıl odaklanması gereken yenisini kimlerin, nasıl kuracağıdır.