Türkiye, sonunda, krizlerin olağanlaştığı, yer yer küçük çöküşlerin gözlendiği bir tünele doğru ilerliyor. Üretimin, tüketimin ve bölüşümün yeniden organize edilmek zorunda olunduğu bir yeni dönem yaklaşıyor.

Erdoğan sayesinde

7 Nisan Cuma günü, önümüze düşen haberlerden belki de en ilgi çekici olanı Mahir Akkuyu isimli genç vatandaşın gözaltına alınmasıydı. Kendisi, muhalefetin kampanyasına destek amacıyla etiketler (sticker) tasarlıyor. Bu etiketler sosyal medyada paylaşılıyor, kimisi bunun çıktısını alıyor, bir belediye durağına veya market rafına yapıştırıyor. Ardından, tüm bu hikâye nedeniyle Mahir Akkuyu “suçlanıyor” ve gözaltına alınıyor. 


Toplumsal muhalefete, sivil topluma dönük baskının meşru sınırlarının çok ötesine geçtik. 2023 Seçimlerine bu atmosferde gidiyoruz. Halka dayatılan kural şu; aktüel politikanın çerçevesinin dışında kalan kimse muhalefete destek veremez. Muhalefet, takımını üzerine çekmiş, aktif politikanın içinde olduğunu beyan etmiş, mümkünse erkek ve biraz da yaşını başını almış insanların yapabileceği bir meslektir. Vatandaşın muhalefete desteği sandığa gidip oy atmakla sınırlı kalmalı, en fazla sosyal medyada bir iki laf edebilmelidir. Bunun ötesine geçmek, mesela iktidara yakın durmayan bir sendikaya üye olmak “makbul vatandaşlığa” aykırıdır. Fakat 2023 Seçimlerini özel yapan sadece sendika değil. Toplumsal muhalefet öyle bir milli güvenlik sorunu olarak görülüyor ki, artık hemşehri başlığından öteye geçen bir derneğe üye olmak bile “tehlikeli” hale geliyor. Sol sosyalist derneklere dönük baskıya alıştık da o baskı yeri geliyor kendi kontrolü dışına çıkan her yere uzanıyor. AKUT’un durumu ortada… AHBAP’a yapılanlar ise hâlâ hafızamızda. Şimdi bir etiket tasarlamak bile gözaltına alınmanıza neden oluyor. 

Bu aşamada iktidar baskısı artık absürd olanı temsil ediyor. Kendi tabanındaki korkuyu sürekli diri tutmaya çabalayan, toplumun geri kalanı olarak gördükleri kesimlerine ise sopa sallayan bir yönetme anlayışı bugün absürd olanı temsil ediyor da, bu absürdlüğün zaman içinde meşrulaşmayacağının da garantisi yok. Hafızamızda canlı olmayan ne absürtlüklere alıştık. İstifa diye bir şey yok mesela… 

Fakat işin “seçim gerginliği” olarak görüp geçilemeyeceği de açık. İktidar bloğu an itibariyle AKP, MHP, BBP, YRP, DSP ve Hüda Par’dan  oluşuyor. Cumhuriyet tarihinin daha sağcı, daha otorite yanlısı, daha sömürü sevdalısı bir koalisyonu daha önce hiç olmamıştı. Dolayısıyla, toplumsal muhalefeti de aşarak, sivil toplumun tüm bileşenlerine uzanan baskının iktidarın devamı halinde seçimden sonra da süreceği açık. Hatta sertlik tonunun daha artacağı da… Bu noktada Araf’tayız. Bu cehennemin kapılarını kapatmak mecburiyetindeyiz. 

Demokrasinin adım adım tasfiye sürecini, uzun zamandır gören, bu tasfiyeyi çok uzun zamandır adım adım gözleyen toplumsal kesimler tablonun zaten farkında. Fakat Mahir Akkuyu’nun etiketleri bir şeyi daha gösterdi. Etiketlerin üzerinde yazan “Erdoğan sayesinde” ifadesi biraz da kendi hakikatimizi resmetti. Öyle burnundan kıl aldırmayan, öyle yüksek egolu, tevazudan öyle uzak bir iktidar anlayışıyla karşı karşıyayız ki, bu ülkede güzel ne varsa Erdoğan sayesinde oluyor. Ondan önce iyiye güzele ait hiçbir şey yoktu. Onun gelişiyle her şey düzelmeye başladı. Ve onun mutlak iktidarında yani 2018’den itibaren her şey çok güzel oldu. 

Böyle yüksek egolu bir yönetim anlayışının elbette bir zaafı oluyor. Bu yüksek egoyu hak edecek bir toplumsal motivasyonun da sürekli yüksek tutulma zorunluluğu… Fakat mutlak bir yetkiye sahip olunan son 5 yılda bu motivasyonu darmadağın edecek onlarca kriz yaşadık. İster iktidara ister muhalefete yakın dursun, bu ülkede hemen herkesin kabul edeceği hakikat şudur: Türkiye son 5 yılda iyiye gitmedi. 

***

Mükemmellik üzerine bir iktidar inşa edecek ve böyle bir yüksek egoyla yönetecekseniz, her şeyin sorumluluğunu üstlenmek zorundasınız. Yani gerçek anlamda her şey Erdoğan sayesinde. Seçime 35 gün kaldı ve Erdoğan iktidarına devam demenin ne anlama geldiği artık açık. Daha fazla sömürü, daha fazla yoksullaşma, daha fazla ölüm, daha fazla korku, öfke… Son 5 yılda ne oldu ki, gelecek 5 yılda daha farklı ne olsun? Tüm bunların hepsi Erdoğan sayesinde. 

Tüm bu iktidar bloklaşmalarının tam merkezinde o var. Her şey onun sayesindeyse, bu ürünü pahalı mı buldunuz? O da Erdoğan sayesinde. 

FAO’nun endeks verilerine göre küresel et fiyatları mart ayında bir yıl öncesine göre yüzde 6,3 düştü. Küresel gıda fiyatları geçen yıl Mart ayında Ukrayna-Rusya savaşıyla zirve yapmıştı. Genel olarak gıda fiyatları da son 12 aydır sürekli olarak düşüyor. Türkiye’de TÜİK’e göre bile gıda fiyatları baz etkisine rağmen yıllık yüzde 67. Bu da Erdoğan sayesinde. 

Halkın bir kısmı alternatif bir hakikat evrenine hapsolmuş olabilir. Fakat geniş halk kesimleri için tablo çok berrak. Herkes ama herkes 14 Mayıs’a odaklanmış durumda. 

Fon yöneticileri agresif kararlar almıyor, yatırım kredileri neredeyse dondurulmuş durumda, bütün kararlar 14 Mayıs sonrasına erteleniyor. Piyasada tüm alışveriş işleri alışılageldiği gibi sürüyor fakat finansal piyasalarda tüm gözler seçime çevrilmiş durumda. “Hele şu seçim geçsin” ifadesi karar alma aşamasındaki herkesin dilinde. 

Durum böyle olunca, seçime kadar her şeyin berrak olmadığı ama seçimden sonrasına ilişkin her şeyin karanlık olduğu bir tabloyla karşılaşıyoruz. Seçimden sonrasına ilişkin öngörülerin hemen hepsi, büyük oranda ekonomik aktörlerin psikolojisine bağlı. Bankaların Nisan ayı başı itibariyle 348,3 milyar dolar kadar yabancı para cinsinden ticari kredi alacağı bulunuyor. Geçen yılın aynı döneminde bu tutar 305 milyar dolardı. Ticari krediler döviz cinsinden bile yüzde 14 büyümüş. Dolar bazında böyle bir ekonomik büyüme olmamasına rağmen, üstelik dolardaki değerlenmeye rağmen ticari kredi hacmi döviz bazında da artıyor. Buna karşılık mevduatları KKM ayakta tutuyor. Bu görüntü, finansal sistemde bir köpük olduğuna ilişkin beklenti oluşturuyor. Bu süreçte de söz konusu köpük Türkiye’nin seçim stresiyle test ediliyor. Tüm bunlar, Türkiye’deki seçim gerginliğiyle son derece ilgili. Finansal piyasalarda an itibariyle sessizlik hâkim. Herkes gözünü seçimlere dikmiş durumda. 
Normal şartlar altında bir seçimin sağlıklı işleyen bir sistemde bu kadar büyük bir gerginlik konusu olmaması gerekir. Görünen o ki, Türk tipi Başkanlık Sistemi devam ederse her 5 yılda bir buna benzer gerginlikler nedeniyle ekonomik bunalım içinde yıllarımızı tüketeceğiz. Bu haliyle tablo, görmesini bilen gözler için son derece açık.
 
Türkiye sonunda, krizlerin olağanlaştığı, yer yer küçük çöküşlerin gözlendiği bir tünele doğru ilerliyor. Üretimin, tüketimin ve bölüşümün yeniden organize edilmek zorunda olduğu bir yeni döneme yaklaşıyor. 14 Mayıs’ta tünelden geri mi döneceğiz, yoksa yürümeye devam mı edeceğiz, bu belli olacak. Fakat her ne olursa olsun 2023 yılı ekonomik açıdan zorlu geçecek. Ne kadar zorlu olacağını ise toplumsal psikolojimiz belirleyecek. Hepsi Erdoğan sayesinde.