Erdoğan söyle bize, bu emperyalistler kim?
Devlet Bahçeli ve Tayyip Erdoğan yaklaşık iki yıldır kim olduğunu anlayamadığımız bir düşmanla kavga halinde. Bu düşman her kimse ya da hangi ülkeyse, Türkiye’ye saldırdı saldıracak. Mesele o kadar ciddi boyuta ulaştı ki Erdoğan’dan Bahçeli’ye, Fidan’dan Kalın’a kadar konuşmaya başlayan her yetkili “dış tehdide karşı iç tahkimat” cümlesini kurdu. Bahçeli ve Erdoğan meselenin aciliyetini gösterip o büyük oyunu bozmak için bir anda “Terörsüz Türkiye” projesini başlattı.
Türkiye sağcılığının en sevdiği propagandalardan biri emperyalizm karşıtlığı olmuştur. Dışarıda iş tutup ülke içinde ağızlarına geleni söylemek onlarda ata sporu. Cumhurbaşkanı Erdoğan da dün bir kez daha emperyalizmi ve emperyalistleri hatırlattı. Erdoğan, “Bölgemizde kurgulanan yeni emperyalist oyunda Kıbrıs Adası’nın da menüye eklenmek istendiğine dair güçlü sinyaller alıyoruz.” dedi. Bak şu işe! Erdoğan’ın kurduğu bu cümleden anlıyoruz ki tüm kötülüklerin kaynağı olan emperyalistler yine Ortadoğu’ya dair bir plan içerisindeler ve bu plana Kıbrıs’ı da dâhil etmişler. Erdoğan’ın bu tespitine katılmamak elde değil.
“TEHDİT” DİYE SUNULAN DIŞARIDA DOST OLDU
Türkiye siyasetinde yaklaşık bir yıldır Erdoğan, Bahçeli ve Öcalan’ın çokça ifade ettiği bir senaryo konuşuluyor. Bu senaryoya göre emperyalist güçler Filistin, Suriye, Lübnan, Libya gibi ülkelerde yaptıklarını Türkiye’de yapma hedefindeler. Erdoğan’a göre bu coğrafyaya Kıbrıs da dâhil olmuş. Bölgesel bir plandan bahsediyorlar. Her ne kadar biz bu oyunu “Büyük Ortadoğu Projesi” olarak çok önceden biliyor olsak da iktidar ortakları bugünlerde piyasaya sürmeyi daha uygun bulmuş.
Fotoğrafın bir tarafı bu. Diğer tarafında Türkiye’nin dostlarının –başta ABD Başkanı Trump– olduğu geniş bir ittifak var. Bu ittifak, Erdoğan’a göre son derece uyumlu çalışan bir mekanizmaya dönüşmüş. Gazze barışı bile bu ittifak sayesinde kurulmuş. Türkiye ve dolayısıyla Erdoğan bu ittifakın ana unsurlarından, oyun kurucularından biri.
Tüm dünyada “haydut devlet” denince akla ABD emperyalizmi gelir. Ortadoğu’da bunca kan ve savaş varsa, bunun müsebbibi kesinlikle ABD’dir. Bugün akmaya devam eden kanın da baş sorumlusudur. Bu bağlamda Erdoğan, Bahçeli hatta Öcalan’ın tehlike ve tehdit olarak bahsettiği projenin sahibi ve arkasındaki güç kaçınılmaz olarak ABD’den başkası olamaz. Erdoğan, Bahçeli ve Öcalan’ın “önlem alalım” dediği projenin de sahibi ABD ve İsrail’dir. Hani o Türkiye dâhil bölgedeki birçok aktörün müttefiki olan ABD.
TEK ÖNCELİKLERİ VAR: İKTİDARDA KALMAK
ABD’nin bölge için düşündüğü siyasetin çerçevesi belli. Ortadoğu’da İsrail’le uyumlu çalışacak, ABD ve Batılı ülkelerin tanımladığı iş bölümüne harfiyen uyacak Kürt, Türk ve Arap ittifakını öngörüyor. İki yıldır bölgede İsrail eliyle yürütülen savaş bunun zeminini hazırladı. Sorunlu ülkeler devreden çıkarıldı, devlet dışı silahlı gruplar tasfiye ediliyor ve ardından siyasi ve coğrafi düzenlemeler yapılıyor.
Türkiye de bu yeni durumdan payına düşeni alacak. Anlaşılan o ki Cumhur İttifakı’nın bölgede olan bitenden rahatsız olduğu bir konu yok. ABD ve onun başkanı Trump’la tam mutabakat içinde yürüyüşe devam ediyorlar. Erdoğan ve Bahçeli, oluşacak yönetim modeliyle memleketi bu yeni duruma hazırlama işine koyulmuş bile. Türkiye içinde uygulanan yöntem Ortadoğu’ya çok benzer: Sorun olanı devreden çıkar, yeni ittifaklar yarat. İktidarın, CHP ve tüm toplumsal muhalefet güçlerini ezerken Kürt sorununu çözmek için harekete geçtiğini iddia etmesi bu yöntemin dışında değerlendirilemez. Bir yıldır devam eden Kürt sorunu tartışmasında gelinen nokta gösterdi ki Cumhur İttifakı için bu mesele, iktidarını devam ettirmek için kullandığı bir araçtan başka bir şey değil. Bu kadar önemli bir sorunun çözüm ihtimali kuşkusuz yıllardır “barış” diyen herkesi heyecanlandırdı. Bugünlerde muhalefetin farklı kesimlerinden sürece yönelik yapılan açıklamalara bakınca kafa karışıklığına da yol açtığı görülebiliyor. Cumhur İttifakı’nın ortaya koyduğu proje üzerinden yapılan değerlendirmeler muhalefet içerisinde uçları tetikliyor ve rejime karşı birlikte durma imkânını yok ediyor. Muhalefet, “Barış için Erdoğan’dan başka şans yok.” diyenden “Barışa gerek yok.” diyene kadar geniş bir hatta parçalara ayrıldı.
Ortadoğu’da yaşayan halkların çıkarına olacak bir ABD barışı mümkün değil. Saray rejiminin kendini tahkim ederek devam ettirdiği bir Türkiye’de demokrasinin inşa edilmesi, Kürt sorununun demokratik bir istikamette çözülmesi mümkün değil. Dün olduğu gibi bugün de tek adam rejimine karşı mücadeleyi, Kürt sorununun demokratik çözümünü ve bölgede ABD projesine karşı direnişi birbirinden bağımsız düşünemeyiz.


