Google Play Store
App Store

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli ülke gündemine “damgasını” vurdu:

-Abdullah Öcalan TBMM’ye gelsin DEM Grubunda konuşma yapsın!

Sağcı siyasetçilerin Kürtlere yönelik “elma şekeri” tadında konuşmaları geçmişte de çok yaşandı. Turgut Özal “bende Kürt kanı olabilir” demişti. Süleyman Demirel “Kürt realitesini tanıyoruz” sözüyle demokrasi hamlesini başlatmıştı! Mesut Yılmaz “Avrupa Birliği’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” tespitini yapmıştı. Tansu Çiller “Nevruz’u seneye resmi bayram yapacağız” sözünü verip gitmişti.

Mehmet Ağar ise daha radikal bir teklifle heyecan yaratmıştı:

-Dağda silahlı mücadele yapacaklarına düz ovada siyaset yapsınlar!

∗∗∗

Sağcı siyasetçilerin zirve ismi Tayyip Erdoğan, Kürt sorunun “kesin çözümcüsü” olarak sahneye çıktı. Seçim konuşmalarında yatmadığı Diyarbakır Cezaevi’ni yatanlardan daha güçlü anlatmıştı:

-Ah, ah!... Şu cezaevinin ağzı dili olsa da bir anlatsa orada neler yaşandığını!

Sonra “çözüm süreci” adında bir döneme imza attı. Dolmabahçe Sarayında bakan koltuklarında oturanlarla HDP’li milletvekilleri (İmralı Heyeti) Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve İdris Baluken bir araya gelip anlaşmaya varıldığını açıkladılar. Devlet tarafını Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, AKP Grup Başkan Vekili Mahir Ünal, İçişleri Bakanı Efkan Ala ile Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu temsil ediyordu.

Burada varılan mutabakat için Sırrı Süreyya Önder “30 yıllık çatışmalı dönem sona eriyor” demişti.

Erdoğan da şu tarihi katkıyı yapmıştı:

-Silahların bırakılması çağrısı bizler için çok önemliydi. Demokratik açılım süreci… Milli birlik ve kardeşlik projesi… Bunu artık noktalayalım… Hasretle beklediğimiz bir çağrıdır!

Herkes artık Kürt Sorunu çözülüyor, ülkede huzur güven refah olacak beklentisine girdi.

∗∗∗

Aradan kısa bir süre geçince Erdoğan “Ne Dolmabahçe mutabakatı? Nereden çıkmış böyle bir şey? Mutabakat falan söz konusu değil” diyerek böylesi durumlarda kendisine ne kadar güvenilmesi gerektiğini de ortaya koymuştu!

Şimdi 2024’ün Ekim ayında Devlet Bahçeli’nin “feraset ötesi” bir hamleyle Öcalan’ın Meclis’e çağırmasını Erdoğan da çok faydalı buluyor.

Sadece ortada küçük bir sorun kalıyor:

-Kürtler Erdoğan’a ne kadar güvenecekler?

Erdoğan’ın güzel sözleri kadar, tarihte benzeri bulunmayan davranış kültürüne de sahip. Cumhurbaşkanı seçilip Anayasa’ya sadık kalacağına yemin ettikten sonra şöyle diyebilmişti:

-Ben bu Anayasa’ya uymam!

Onun uyacağı anayasa düzenlemesi yapıldı. Erdoğan ona da uymadı. Ülkenin en üst yargı makamı Anayasa Mahkemesi var. Onun kararları yasa hükmünde kabul edilir. Ortada Can Atalay kararı var yüce mahkemenin… Tahliye edin, Meclis’e gelsin! Yok, onu da tanımıyorlar.

PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Meclise davet eden Bahçeli daha altı ay önce “Anayasa Mahkemesi kapatılsın” diye buyuruyordu.

Geride kalan 22 yıllık AKP iktidar dönemi Kürt Sorunundan daha önemli gerçeği ortaya koyuyor:

-Erdoğan’a güven sorunu!