İktidarın seçim sonucundan endişe duyduğu şüphe götürmez. Aslında bu durum, AKP'nin İstanbul'u CHP'ye kaptırmasıyla Erdoğan için büyük bir yenilgiyle sonuçlanan son yerel seçimde de geçerliydi. Dolayısıyla Erdoğan’ın kaybetmesi sürpriz olmaz.

Erdoğan’ın düşüşü Gezi ile başladı
Fotoğraf: Depo Photos

Türkiye, tarihindeki en önemli seçimlerden birine giderken muhalefet içerisinde Erdoğan’ın seçimi kaybedeceğine dair inanç iyice artmış durumda. Ekonomik kriz, yoksulluk, işsizlik gibi önemli faktörler ile AKP’nin yerel seçimlerde yaşadığı kayıplar iktidarın elini güçsüzleştirirken anket sonuçları da bu inancın perçinlenmesine neden oldu.

ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Tarık Şengül AKP'nin düşüşünün Gezi Direnişi ile birlikte başladığını ve Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanmasının sürpriz olmayacağını aktardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçimi kaybedeceğine kesin diyen anketler vardı. Sizce gerçekle örtüşmeyen bir beklenti mi yaratıyorlar?

Öncelikle, Türkiye'de epeydir hakim olan siyasi atmosferin insanların siyasal tercihlerini açıkça dile getirmelerini zorlaştırdığını belirtmek gerek. Bu yüzden siyasi tercihleri soran kamuoyu araştırmalarına güvenmek kolay değil.

Bununla birlikte, iktidarın sonucundan endişe duyduğu şüphe götürmez. Aslında bu durum, AKP'nin İstanbul'u ve diğer büyük şehirleri CHP'ye kaptırmasıyla Erdoğan için büyük bir yenilgiyle sonuçlanan son yerel seçimden sonra da geçerliydi. AKP'nin düşüşü, AKP ve Erdoğan'ın sanıldığı kadar güçlü olmadığını gösteren Gezi Protestoları ile başladı. Dolayısıyla Erdoğan'ın pazar günü Kılıçdaroğlu'na kaybetmesi sürpriz olmayacaktır. Tersi Erdoğan'ın başarısından ziyade ancak muhalefetin başarısızlığı ile açıklanır.

Prof. Dr. Tarık Şengül, ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı

Toplumundaki kutuplaşma, 10 yıl önceki Gezi protestolarından bu yana artıyor. Sizce toplumdaki bölünmenin ana unsuru nedir: sağ-sol, kırsal-kentsel, laiklik-dindarlık? Yoksa tümü mü?

Türkiye birçok fay hattı boyunca bölünmüş bir ülke. Ancak fay hatlarının nesnel tespiti ve işleyişi ile bunların toplum tarafından nasıl algılandığını gösteren öznel boyut arasında önemli farklar var. Sınıfsal dinamiklere işaret eden ekonomik eşitsizlikler son dönemde çok daha fazla arttı. Mülteci sorunu etrafında inşa edilenler gibi yeni fay hatları da var. Tarihsel olarak dindar-seküler ayrımı ve etnik kimlik toplumsal ve siyasal düzeyde güçlü fay hatları olmuştur.

Seçmenler homojen değil. Farklı muhalefet partileri etrafında kümelenen seçmenler, AKP'ye yönelik algılarında farklı fay hatlarını öne çıkarıyor. CHP seçmeni için bu daha çok AKP'nin laikliği yok etmesi gibi. HDP seçmeni için ise sorun AKP'nin Kürt meselesine yönelik olumsuzluğu olarak belirginleşiyor. İYİ Parti seçmeni ise AKP'yi milliyetçiliği ve bazen de dini değerleri yanlış kullanmakla sorumlu tutuyor. Bu insanları bir araya getiren belki de tek ortak tema ekonomik sorunların birikmiş olması.

İlginçtir ki bu da pek sınıfsal bir mesele olarak ele alınmıyor. Daha ziyade artan yolsuzluk ve Erdoğan'ın kendisine işaret eden tek adam rejimi ile ilişkilendiriliyor.

Seçimlerde iki önemli aday etrafında oluşan bloğu bu kutuplaşmanın açık bir işareti olarak görebilir miyiz?

Bence bu farklı partileri Millet İttifakı etrafında bir araya getiren şey tam da bu son mesele. Toplumsal tabanları da dâhil olmak üzere hemen hepsi Türkiye'de yanlış giden her şeyin sorumlusunun tek adam rejimi olduğuna inanıyor. Bu nedenle tüm partiler için çimento işlevi gören öncelik Erdoğan ve AKP iktidarına son vermek. Bu başarıldığında diğer tüm sorunların ya ortadan kalkacağına ya da gelecekte çözülebilir hale geleceğine inanılıyor.

Muhalefet ittifakında net ideolojik farklılıklar var. Bu farklılıklar seçimlerden sonra istikrarlı bir hükümet programını sürdürmeyi zorlaştırmaz mı?

Seçimi kazanmaları halinde Millet İttifakı partilerini bekleyen iki iç sorun var. Birincisi bakanlıkları nasıl paylaşacakları. İkinci sorun ise daha yapısal nitelikte. Fay hatlarının farklı tanımlanmasından kaynaklanan sorunları nasıl aşacakları belirsiz.

Ancak daha da derin bir sorun ekonomik sorunların nasıl çözüleceğidir. Daha önce de belirttiğim gibi ekonomik sorunların tek adam rejiminin bir sonucu olduğu düşünülüyor. Kimse neoliberal ekonomik çerçevenin kendisinin bir sorun olduğunu vurgulamıyor. Muhalefet daha ziyade bu politikaları oluşturan merkezlerle yakın çalışacağını beyan ediyor. Ekonomide birikmiş sorunlar çözülmeden kaldığında, başta bahsettiğim sorunların da su yüzüne çıkması gayet mümkün.

Hükümetin güç paylaşımı ve hükümetteki partilerin ideolojik öncelikleri işlerin ters gittiği noktada daha da kötüye gitmesine neden olacaktır. Öte yandan bugün böyle bir noktayı gündeme getirdiğinizde alacağımız cevap da net: "Önce şu Erdoğan rejiminden kurtulalım, sonra bunları düşünürüz".

Bu seçimin, şimdiye kadar her seçimi kazandığı söylenen Erdoğan’ın ilk net yenilgisi olabileceği düşüncesi neden bu kadar yaygınlaştı?

Son 10 yılda üç önemli gelişme Erdoğan ve AKP'nin (görece) gerilemesinde önemli rol oynadı. Dışarıda Gezi direnişi AKP'nin sanıldığı kadar güçlü olmadığını ve yenilebileceğini gösterdi. İkincisi ise bir iç çatlak sayılabilecek AKP-Gülen ayrışmasıydı. Bu iki farklı gelişmenin AKP'yi ciddi şekilde zayıflattığını ve Haziran 2015 seçimlerinde etkisini gösterdiğini söyleyebiliriz. Kasım 2015 seçimlerinde kısmi bir toparlanmanın ardından AKP'nin aldığı üçüncü darbe ise Erdoğan'ın İstanbul'daki yerel seçimlerde aldığı yenilgi oldu. Çünkü AKP'nin kendisi "İstanbul'u yöneten Türkiye'yi yönetir" diyordu. Yerel seçimdeki İstanbul yenilgisi Erdoğan'ın karizmatik liderliğinde derin bir yara açtı. Bu yüzden Ekrem İmamoğlu kitleler tarafından sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak değil, ulusal bir lider olarak algılanıyor.

Öte yandan; ağırlaşan ekonomik sorunlar, yoksulluk, işsizlik, iktidarın depremle baş etme konusundaki beceriksizliği, artan baskılar ve otoriterleşme, 20 yıllık iktidara karşı “yeter artık” duygusu insanların oy verme davranışını etkiliyor. Yine de, günün sonunda tüm olumsuzluklar Erdoğan'a ve onun tek adam olarak yönetme arzusuna bağlanıyor. Erdoğan/Tek adam rejimi bir şekilde diğer tüm sorunların bir boş göstereni haline geldi. Artan otoriterleşme, hukuk alanındaki olumsuzluklar, konut, kira ve gıda fiyatlarındaki artış, depremde yaşanan büyük yıkım hep aynı nedenden kaynaklanıyor. Tek adam rejimi! Bu şu anda iktidar değişikliği isteyenlerin ortak hissiyatını temsil ediyor.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin kıl payı kaybedilmesi durumunda Erdoğan'ın seçim sonucuna itiraz ederek İstanbul seçimlerinde olduğu gibi seçimin tekrarlanmasına neden olma riski var mı? Ya da ABD ve Brezilya'da görüldüğü gibi tamamen barışçıl olmama riski?

İstanbul'da böyle bir şey oldu. İki parti arasındaki oyların yakınlığı bu tekrarlama kararına izin verdi. Yani muhalefet lehine küçük bir fark olması halinde bu şimdi bir olasılık. Ancak İstanbul bir yerel seçimdi. Ulusal düzeyde bir seçimin tekrarı daha tartışmalı olacaktır ve çok daha zor.

Şunu söyleyeyim; bu sorunun akla gelmesi bile yeterince kötü!