Erhan Hocam: Dünyanın en lezzetli zeytin peynirini sunan adam!
İnsanın alabildiğine parçalandığı ve gittikçe daha da bölünerek ufacık kaldığı zamanlardayız. Kimi için bu uzmanlaşma. “Bir şey”i, o “bir şey”in de sadece “bir parça”sını en iyi yapan, sadece o parçaya odaklanmış at gözlükleriyle çok şeyi ıskalıyor. İnsanlığı en başta!
Uzmanlık alanı inşaat mühendisliğinde çok iyi olan, o alana binlerce öğrenci yetiştirmiş, ama oraya sıkışıp kalmamış, resim, müzik, edebiyat, spor ve toplumsal sorunlarla da iç içe bir “tam insan”ı toprağa verdik.
Ölümlere dair klişe cümlem var: Kıskanç bir insan değilim. Ama arkasında muazzam bir sevgi biriktirerek gidenleri kıskanıyorum.
Perşembe günü Erhan (Karaesmen) Hocamızı ODTÜ Mezunlar Derneği’nden uğurlarken, bu kadar çok kıskanacağım, bu kadar çok sevgi ve saygı biriktirebilmiş kaç insan olabilir diye düşündüm!
“Aydın” ve “entelektüel” arasındaki farkı tartışırdık. Erhan Hoca, yaşadığı hayat ve hayatında dokunduğu insanlarla, bu ikisi arasındaki farkın “aydın” tarafındaki en somut haliydi.
80-20 yaş aralığında o kadar çok insan konuştu ki O’nu uğurlarken, her birinin hayatında fark yarattığı, burada ne yazsam eksik kalacak.
1974-1980 ODTÜ ÖTK’lı Öğrencileri, BirGün’deki ilanlarında “Kendimizi her zaman gölgesinde hissettiğimiz bir çınardı. 12 Eylül öncesi, 12 Eylül dönemi ve sonrası, son nefesine kadar, sevgili eşi, bizim kadar ÖTK’lı öğrenci işleri dekanımız Engin Karaesmen’le birlikte hep yanımızdaydılar. Bütün etkinliklerimizin en ön sırasındaydılar.”, demişlerdi.
Erhan Hoca’yla benim yolum da, ODTÜ-Öğrenci Temsilciler Konseyi (ÖTK) öğrencileri olarak, yalnızca üniversite bitirip “bir şey” olmak için değil; insanların eşit ve özgür olduğu, işsiz ve aşsız kimsenin kalmadığı, vatandaşı olmaktan onur duyulan bir ülke hayali peşinde koşarken, hep yanımızda olan Öğrenci İşleri Dekanımız Engin Karaesmen sayesinde kesişti.
Hepimiz “bir şey” olurken Erhan ve Engin hocalarımız bizim için hep rol modeliydiler. Onlar gibi iyi birer insan, iyi bir yurttaş, iyi birer mühendis, iyi birer hoca olmaya çabaladığımız!
Yaşlandık ve ÖTK’lı zamanımızın deli kanlı çocukları değildik artık ve şimdi eylemlerimizin çoğu kapalı salonlardaydı. İşte o eylemlerin her zaman en ön sırasında onlar vardı: Bastonlarına dayanarak gelen ve oturdukları yerden “hasta siempre” diye fısıldadıklarını hissettiğim Erhan ve Engin hocalarımız.
Öğrencilerinden biri, ardından; “Bize derslerde ne anlattığını söyleyemeyeceğim ama yolumuz onunla kesiştikten sonra hayattaki öncelik sıralamamız değişti. Zenginlik, para değerler sıralamamızda geriye itilirken, iyi insan olmak öne çıktı.”, gibi şeyler söyledi.
Bir hoca olarak hakkımda söylenmesini hayal ettiğim en kıymetli cümle!
Benden önceki nesilden, 68’li bir abimiz anlattı: 1971’de, sabaha karşı, jandarma Denizleri bulmak için ODTÜ yurtlarını basıp kurşun yağmuruna tutar. Bir süre sonra teslim olan öğrenciler önce stadyumda, sonra kapalı spor salonundan toplanır. Kapalı spor salonunda 24 saat aç ve susuz kalanlar, ertesi gün bir fırından sıcacık alınmış, içine peynir ve zeytin konmuş ekmeleri çuvallara doldurmuş gelen birinin elinden hayatlarının en lezzetli zeytin ve peynirini yerler.
Erhan Hoca odur işte: Tadını asla unutamayacağınız dünyanın en lezzetli zeytin ve peyniri!
Benim içinse kulaklarımdan hiç silinmeyecek, sessiz ama güçlü ve hep onur duyacağım bir alkış!
Karşıyaka Mezarlığı’nda caminin kalabalık avlusunda yanıma sokulup elimi tutan Engin Hocam kulağıma fısıldadı: “Son zamanlarda zihni gidip geliyordu. Ona gazete manşetlerini okurduk. Salı ve cumartesi günleri ‘Doğan ne yazmış?’ diye sorardı. Beğendiğinde eliyle sessiz alkış yapardı.”
Boşluğu doldurulamayacak bir “tam insan” ayrıldı aramızdan. Geride o boşluğu doldurmak azminde bu kadar öğrenci bıraktığı için gözü arkada kalmayacaktır!