Erhan Keleşoğlu: Suriye’nin ihtiyacı seküler bir sistem
Devlet yapısının zayıf olması, kaotik bir toplumsal yapının ülkeye egemen olması arzulanır bir hedeftir ve öyle olmaya da devam edecek. Ancak Suriye’nin tüm halkları bu oyunu tersine çevirebilirler, eğer rasyonel bir siyaset izlenebilirse.

Yusuf Tuna Koç
Suriye’de geçtiğimiz hafta HTŞ lideri ve ülkenin geçici cumhurbaşkanı Colani ile SDG lideri Mazlum Abdi’nin tokalaşması, bölgedeki çalkantılı bir dönemin üzerine gelişti.
Özellikle ülkede 1.000’den fazla Alevi’nin mezhepçi saldırganlıkla katledildiği bir dönemde, ABD ve Avrupa ülkelerinin teşvikiyle yapılan bu anlaşma, yalnızca Suriye dinamikleri açısından değil, Türkiye’de yürüyen sürece dair de tartışmaları beraberinde getirdi.
Ancak anlaşmadan henüz birkaç gün sonra Colani’nin açıkladığı ve ülkenin anayasasının temeline İslam’ı koyan yeni anayasa taslağı, SDG’nin tepkisini aldı, Suriye’de yeni rejimin umut edildiği kadar pürüzsüz bir süreçte ilerlemeyeceğini bir kez daha gösterdi. Üstelik, Suriye’nin güneyinde operasyonlarını sürdürmekte olan İsrail’e dair tüm taraflar suskunluğunu korumayı sürdürürken.
Bu hafta BirGün Pazar Forum sayfamızda, Suriye’de yeni anlaşma zemini ve beraberinde getirdiği kriz potansiyellerini akademisyen Erhan Keleşoğlu ile konuştuk.
***
SDG ve HTŞ’nin Suriye’de anlaşması sizce Suriye’nin geleceğine nasıl etki edecek, yaşanan gelişmenin Türkiye’deki yeni durumla bağını nasıl görüyorsunuz?
Erhan Keleşoğlu: Elbette Türkiye’deki süreçten de etkilenen bir anlaşma olduğunu düşünmek gerek. Öcalan’ın açıklaması bölgesel bir silahsızlanma ve barış girişimi. Ancak bir de Suriye’nin kendi iç dinamiği var. Bu dinamikler yalnızca ülke içi değil, bölgesel aktörlerin eğilimleri çok belirleyici oluyor. Bu anlaşmada da ABD, Fransa ve İngiltere’nin etkisi olduğunu, anlaşmayı temin ettiklerini öğreniyoruz.
Altını çizmek gerekir, cuma akşamı SDG’den yapılan açıklamada, Şam’da açıklanan anayasa taslağının kesinlikle kabul edilemez olduğunu, bu şekilde yönetilecek bir sürecin bir geçiş sürecini diktatörlük inşasına dönüştüreceğini, taslakta özellikle tüm yasaların İslam’a dayanacağı ilkesinin kabul edilemez olduğu söylendi. Dolayısıyla bu anlaşmayı bir iyi niyet anlaşması, bir sürecin başlangıcı olarak görmek lazım. Nihayete ermiş bir durumdan değil. Suriye uzun süre taraflar arasındaki politik müzakere sürecinden geçecek ve bu sürecin çatışmalı olup olmayacağını bilmiyoruz çünkü hem ülke içi hem ülke dışı birçok aktör duruma müdahil.
Fotoğrafa dair tepkilerin ardında, Suriye’de günlerce süren bir Alevi katliamı yaşandı. Suriye’deki siyasi aktörleri sadece SDG ve HTŞ etrafında tartışıyoruz. Peki ülkedeki Arap Alevilerin bir siyasal temsili müzakere edilen yeni Suriye içerisinde mevcut mu?
Suriye’deki Aleviler şu an en dezavantajlı durumdaki topluluk. HTŞ dışındaki etnik ve dinsel toplulukların hamiliği var. Hıristiyanlar için AB ülkeleri devrede. Dürziler için İsrail’in girişimleri olduğunu biliyoruz. Fırat’ın doğusundaki SDG için ABD’nin devrede olduğunu biliyoruz. Bu anlamda arkasında siyasi destek olmayan tek grup Arap Alevileri gibi görünüyor. Bu katliamlar sonrasında Suriye’nin geleceğini belirleyecek anayasal çerçeve çizilirken Alevileri güvence altına alacak teminata ihtiyaç var. SDG’nin anayasa açıklaması da bu grupların merkeze entegre edilme sürecinin sancılı olacağını gösteriyor. HTŞ’nin geçmişten gelen ideolojik mirasının da Alevilerin dışlanmasında etkili olacağı anlaşılıyor.
Suriye’de seküler bir rejime ihtiyaç var. Tüm grupları üniter bir Suriye çatısı altında buluşturabilmek için seküler bir anayasal çerçeveye ihtiyaç varken HTŞ ve çevresindeki grupların buna yanaşmasını beklemek mümkün değil.
LÜBNAN MODELİ KRİZ YARATIR
Suriye’de toplumsal barışın temelinin farklı kimlik gruplarının uzlaşısına dayanacağını söylüyorsunuz. Ülkenin siyasal ve anayasal çerçevesinin Irak ve Lübnan’daki duruma benzemesi mümkün mü?
Lübnan ve Irak pek başarılı örnekler olamadı. Sürekli krizlere gebe, etnik ve dinsel toplulukların temsiline dayalı bir anayasal sistem, sekülerizmin altı çizilmediğinde, böyle bir üst devlet yapısı olmadığında pek de olumlu sonuçlar ortaya çıkarmıyor. Suriye’de de Lübnan veya Irak’takine benzer bir anlaşma yine politik ve toplumsal krizlere gebe bir sonuç ortaya çıkaracaktır.
Krizlere gebe bir Suriye tercih ediliyor da olabilir mi?
Tabii ki. İsrail açısından bakıldığı zaman, İran ile girilen rekabet ve Gazze Savaşı sonrası bölgede politik ve askerî gücünü artıran en önemli aktör oldu İsrail. Tel Aviv açısından bakıldığında Suriye’de güçlü bir devlet yapısının ortaya çıkması istenmiyor. Devlet yapısının zayıf olması, kaotik bir toplumsal yapının ülkeye egemen olması arzulanır bir hedeftir ve öyle olmaya da devam edecek. Ancak Suriye’nin tüm halkları bu oyunu tersine çevirebilirler, eğer rasyonel bir siyaset izlenebilirse.
YENİ DÖNEME UYUM STRATEJİSİ
AKP’nin Suriye’ye paralel olarak içeride de Kürt hareketi ile bir uzlaşı stratejisi çizmesinin niyeti nedir?
Bence birincil sebebi bölgesel gelişmeler. Bölgede ve uluslararası sistemde büyük bir dönüşüme şahitlik ediyoruz. Özellikle Trump’ın iktidara gelmesinin ardından NATO’nun yapısından Gazze planına kadar son derece radikal bir çizgi izlemekte olduğunu görüyoruz ki bu da bir kaygı yaratıyordu. Türkiye de ön alma stratejisi olarak çatışmalı süreci ortadan kaldırmak, barışçıl sürecin ortaya çıkması için bir arayış içindelerdi, şu an yaşananların sebebinin bu olduğunu düşünüyorum. Yani siyasi mülahazalardan önce, öncelik bölgesel ve uluslararası gelişmelerdi.
Peki İsrail’in Suriye’de kendi gündemiyle sürdürdüğü saldırgan varlığı sizce nereye varacak? Suriye’nin zayıf tutulmasından başka ülkeye dair bir hedefleri var mı?
İsrail’in önceliği çevresindeki Arap ülkeleriyle ya Ürdün ve Mısır ile yaptığı gibi kendisini güvenceye alacak anlaşmalara gitmek ya da kendisine hasmane tavır alan devletlerin kaosa sürüklenmesini sağlamak. Bu konuda da İsrail başarılı olmuş görünüyor. Suriye’de ’73 Savaşında işgal ettiği sınırları geçti. Lübnan ve Suriye arasındaki Şeyh dağının tamamını kontrol edip kalıcı olduğunun işaretini verdi. Bölgede radar tesisleri inşa ediyorlar. Suriye’nin güneyindeki Dürzilerle de özel bir ilişki kurma çabası içindeler. Dürzilerin buna ne oranda karşılık vereceği ise belirsizliğini korumaya devam ediyor. Eğer HTŞ Sünniler dışındaki dinsel grupları merkeze entegre etmekte başarılı olamaz ise ki anayasa sürecindeki tavırları iyimser bir tablo yaratmıyor, İsrail dışarıda kalan gruplara daha fazla yanaşıp kendi çizgisine çekme, istediği doğrultuda bir himaye ilişkisi geliştirme yolunu zorlayacaktır diye düşünüyorum.