Google Play Store
App Store

Çünkü kadınla erkek arasındaki farklılıklar aslında çok azdır. Ana rahmindeki ilk bir ayda, tüm ceninler cinsel organlardan önce meme geliştirir. Ceninin penis geliştirmesi için X kromozomunun sürece dahil olması gerekir. Bu olmazsa, cenin gelişimini dişi olarak devam ettirir.

Yani aslında doğa, başlangıçta tüm ceninleri yetişkinliğinde bebek emzirecek dişiler olarak tasarlamaktadır. Tüm erkekler başlangıçta dişil bir potansiyel taşır. Fizyolojik farklılıklar, ancak X kromozomu işlevselleşip testosteron salgılanmaya başlayınca oluşmaya başlar. Ama meme oradadır artık...

Sonrası ise, ideolojik ve kültürel bir şiddetle sarmalanmış, meme yokmuş gibi davranan bir varoluş biçimi...

∗∗

Jacques Audiard'ın yeni filmi Emilia Perez (2024), erkekliğin fizikselden daha çok kültürel, hatta ideolojik bir yapı olduğuna dair ilginç bir hikâye anlatıyor: Korkunç işkence yöntemleri ve katliamlarıyla bilinen Meksika uyuşturucu kartellerinden birinin patronu olan Manitas del Monte, iktidarının zirve noktasındayken kadın olmaya karar verir. Bunun için uzun bir hazırlık dönemi gereklidir -ailenin güvenli bir yere götürülmesi, paraların aktarılması, güvenilir bir tıbbi operasyon ekibiyle çalışılması vd. Bu işleri de, genç avukat Rita Mora Castro üstlenir.

132 dakikalık filmin ilk üçte birlik bölümü bu süreci gösteriyor. Yaklaşık 20 dakikalık ikinci kısımda dört yıl sonrasını, artık yaşamını Emilia Perez olarak sürdüren kadının geçmiş yaşamına dair gizliliği sürdürerek ailesiyle birleşme çabalarını izliyoruz. Filmin geri kalanında, Emilia'nın Meksika'daki faili meçhuller ve kayıpların farkına varışı, elindeki maddi olanakları kullanarak kayıp ailelerine yardım edişi anlatılıyor.

Gördüğünüz gibi, filmin çok ilginç, politik açıdan önemli ve epey gerilimli bir öyküsü var. Bir de yönetmen bu öyküyü müzikal türünde anlatmayı seçince, ortaya özgün bir yapıt çıkmaması kaçınılmaz tabii... Ama, ne yazık ki Emilia Perez'in de gösterdiği gibi, öykünün özgünlüğü bir filmin iyi olması için yeterli olmayabiliyor.

Filmin en önemli kusuru yüzeyselliği: Karakterin 'katil erkek' Manitas del Monte'den insan hakları aktivisti Emilia Perez'e dönüşümü öyle derinliksiz biçimde anlatılıp geçiliyor ki, merak uyandırmasına rağmen, o merakı besleyecek inandırıcılığı sağlayamıyor.

Şiddet ile testosteron arasında bir bağlantı var tabii ki! Ama toplumsal şiddeti kimyasal tepkimelere indirgemek, her şeyden önce tarihe analitik bakışla yaklaşmayı engelliyor. Aşırı derecede şiddetli bir sömürü dünyasında doğup büyümüş bir insanın sırf içindeki kadını ortaya çıkarmak için tüm yaşantısını kökten değiştirmesi zaten epey fantastik bir olayken, üstüne bir de temeli belirsiz bir ideolojik mücadele eklenince, Emilia Perez müzikal bir slogan olmanın ötesine geçemiyor.

O ideolojik mücadele de sisler içinde zaten: Bu insanlar neden 'kaybedilmiş'? Açıldığını gördüğümüz o toplu mezarların nedeni sadece kartel savaşları mı? Kartellerin psikolojik ve medyatik terörden beslendiği, kurbanlarının parçalanmış bedenlerini saklamak yerine özellikle sergileyerek -cesetleri köprülere asarak, sokak ortasına bırakarak vb- güçlerini göstermeyi sevdiği biliniyor. Öyleyse, filmin güçlü sahnelerinden birinde, yakınlarının “Buradayız!” diye aradığı bu kayıplar kimler? Cumartesi ailelerinin Plaza de Mayo annelerinin Meksikalı kardeşleri kimleri arıyor?

“Nerede, ne zaman, nasıl oldu, öğreneyim diye / Sonunun nasıl olduğunu sevdiklerine söyleyebileyim diye / Arkadaşları yasını tutabilsin diye / Kötü adamların onu nereye sakladığını öğreneyim diye / Mezar taşına tarih yazabileyim diye / Buradayım. / Kaybolanlar ortaya çıksın diye / Annelerle evlatlar kavuşabilsin diye / Kabusun gözlerinin içine bakabilelim diye / İçten içe güç ve umut kazanalım diye / Karşı tarafa geçip kötülükle yüzleşebilelim diye / Yüreklerimiz gerçeği haykırabilsin diye / Başımız dik yürüyebilelim diye / Af dileyebilelim ve affedebilelim diye / Buradayız.”

∗∗

Erkeklik, penisin şekil ve işlevinden de belli ölçüde beslenen bir ideolojik ve kültürel şiddet sarmalında hayat buluyor. Bazen, erkeklerin de memesi olduğunu anımsatmayı amaçlayan Emilia Perez gibi anlatılar çıkıyor ortaya. Amaçları iyi, bu yüzden saygıyı hak ediyorlar elbette; ama olayların tarihsel-diyalektik yapısını görmezden geldikleri sürece, güçlü sözlere dönüşebilme potansiyellerini yitiriyorlar. Erkeklerin memelerini unutmasında olduğu gibi...