Erken seçim sürecini savaş belirleyecek
Federal Almanya Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana iki ya da üç partinin katıldığı koalisyonlarla yönetildi. Önümüzdeki şubat ayının son haftasında gerçekleştirilecek erken genel seçimlerden sonra da öyle olacak.
İşbaşındaki azınlık hükümeti başındaki Şansölye (ya da Federal Başbakan) Olaf Scholz haftabaşında gerçekleştirilen güvenoyu oylamasını kaybederek erken seçim sürecini başlattı. Aslında bu süreç çok daha önceden, Scholz’un “ortaklığı sabote etmekle” suçladığı liberal maliye bakanını hükümetten kovmasından da önce başlamıştı. SPD (Almanya Sosyal Demokrat Partisi), Yeşiller ve liberal FDP’nin (Hür Demokrat Parti) 2021 sonunda kurduğu sözüm ona “ilericiler” koalisyonun aslında üç yıl devam etmesi bile şaşırtıcı. SPD ve Yeşiller’in çevreci ya da sosyal politikaları FDP’yle çatışıyordu. Yeşiller ve FDP’nin Ukrayna savaşındaki tavırları SPD’yi, özellikle Scholz’u zor durumda bırakıyordu. FDP’nin yaşanan enflasyon, durgunluk, enerji krizi gibi sorunlara karşı ekonominin biraz olsun nefes almasını sağlayacak iç borçlara karşı tavizsiz tutumu da öyle.
Koalisyonun yürümeyeceği çok önceden belliydi. Nitekim daha sonra ortaya çıktı: Liberaller batan gemiyi terk etme planlarını gizlice çok önceden yapmış, hükümetten çekilmek için uygun fırsatı da kolluyorlarmış. Hükümetten çekilme gününü, İkinci Dünya Savaşı’nda müttefiklerin karşı en önemli stratejik harekâtlardan Normandiya Çıkarması’nın başlangıç günü için belirlenen sembolü olan “D-Day” olarak şifrelemişler. Kimilerince Avrupa’nın faşizmden kurtuluşunun sembollerinden olan bu şifreyi üç yıldır birlikte olduğu ortaklarından ayrılma hazırlıklarının sembolü olarak seçilmesi, liberallerin başlangıçta ilan edilen “ilericilikten” ne kadar uzak olduklarını, sosyal demokrat ve yeşil politikalara düşmanlıklarını gösteren bir belge olarak tarihe geçmiş durumda.
KOALİSYON BEKLENİYOR
Federal Meclis’te çoğunluk Scholz’a ve azınlık hükümetine güven oylaması yapılırken tüm siyasi partiler de seçim programlarını açıklamaya başladılar. İlk olarak SPD, Yeşiller ve ana muhalefetteki Hristiyan demokrat partiler birliği CDU/CSU’nun programı açıklandı. Diğerlerinin programları da önümüzdeki günlerde açıklanacak. Kuşkusuz bu programlar da önemli, ancak girişte belirtildiği gibi sonuçta tek partili bir hükümet olmayacak. Sandıktan yine ikili ya da üçlü bir koalisyon çıkacak ve yeni hükümetin programı koalisyona katılan partilerin oy oranlarıyla orantılı bir uzlaşının ürünü olacak.
Açıklanan seçim programlarında ilk göze çarpan ekonomik sorunlara çözüm önerileri. Ancak tıpkı birkaç ay önce üç eyalette gerçekleştirilen seçimlerde olduğu gibi Ukrayna Savaşı’yla ilgili tavırların önümüzdeki süreci belirleyeceği kesin gibi. Özellikle de Ukrayna’ya uzun menzilli Alman füzelerinin verilmesiyle ilgili tartışmadaki saflaşma bunu gösteriyor.
‘MERZ SAVAŞ İSTİYOR’
Söz konusu eyaletlerde oy patlaması yapan iki parti, yani aşırı sağcı AfD (Almanya için Alternatif) ve sol ağırlıklı BSW (Sahra Wagenknecht İttifakı), kamuoyu yoklamalarını önde götüren merkez sağ CDU/CSU’yu Almanya’yı da içine alacak bir savaşa sürükleyeceği suçlamasıyla hedeflerine almış durumdalar. Hükümete ve politikalarına da, yani Scholz’a da karşılar, eleştiriyorlar.
Ama asıl hedefleri CDU/CSU’nun federal başbakan adayı Friedrich Merz.
Merz de bizzat Kiev’e giderek, iktidara gelmesi halinde Ukrayna’ya “gereken tüm silahların” ve tabii tartışılan Taurus füzelerinin de verileceğini açıklayarak, bu konudaki kararlılığını pekiştirdi.
Scholz ise Merz’den bir hafta önce Ukrayna’ya giderek Almanya’nın desteğinin süreceğini açıklamış, ama füzelerin verilmesine kesinlikle karşı çıkmıştı. Rusya’nın cepheden yüzlerce kilometre uzaklıktaki hedeflerini, büyük bir hız ve isabetle vurma yeteneği olan bu füzelerin ancak Alman askerlerinin katılımıyla kullanılabileceği, bunun da Almanya’nın savaşa fiili katılımı anlamına geleceği uyarısında bulunuyor sürekli.
Scholz, bu tavrı nedeniyle AfD ve BSW’den övgü bile alıyor. Ancak başında olduğu hükümette, hem de partisinde bu konuda farklı düşünenler de var. Ancak onun bu konudaki kararlılığını seçim sürecinde de sürdüreceği belli oldu.
Ancak, AfD, BSW, Scholz ve SPD’nin bir bölümünün itirazlarına, halkın büyük kısmının da füzeler konusundaki karşı tutumuna rağmen Merz’in liderliğindeki merkez sağ kamuoyu yoklamalarında halen önde.
YETKİSİNİ ARTIRACAK
Son anketlere göre büyük partilerin sıralaması şöyle: CDU/CSU (yüzde 30-31 oranında), AfD (yüzde 18-20), SPD (yüzde 16-17), Yeşiller (yüzde 11-12), BSW (yüzde 5-8), FDP (yüzde 4-5), Sol Parti (yüzde 2-3).
Yani sandıktan büyük bir olasılıkla ya Merz’in liderliğinde Hristiyan demokrat ağırlıklı bir koalisyon hükümeti çıkacak. Bu arada ABD’de yönetime devralacak Trump’ın Ukrayna Savaşı’nı bitirmek için gerçekten bir adım atıp atmayacağı halen belli değil. Ancak Almanya’daki seçimlerden sonra kurulacak yeni hükümetin başında savaşın ancak Ukrayna’ya daha fazla silahla, daha fazla ateş gücü desteğiyle bitirilebileceğini savunan bir şansölye olacak.
Üstelik bu konuda potansiyel ortağını da olabildiğince yetkisiz kılmaya hazırlanıyor. CDU/CSU’nun seçim programında yer alan hususlardan biri de yeni Almanya’nın dış ve savunma politikalarını belirleyecek bir Milli Güvenlik Kurulu’nun görevlendirilmesi. Bu kurula kimlerin üye olacağı şimdilik belli değil, ancak Merz’in bu yolla ülkenin savunma ve dış politikasında, federal başbakanın, yani kendisinin şimdikinden daha yetkili olmasını amaçlanıyor.