Eski düzenin yeni yıkılışı
1918’de I. Dünya Savaşı bittiğinde dünyanın yeniden nasıl kurulacağıyla ilgili tartışma, 1919’da Amerika başta olmak üzere büyük güçlerin cevaplarıyla sona erer. Galipler, mağlupları ("barış anlaşmaları" ile) cezalandıracaktır, ama bu -ilk defa kurulan- uluslarüstü bir kurum Milletler Cemiyeti (MC) çatısı altında olacaktır.
17. yüzyılda Westphalia barış anlaşması ile belirlenmiş dünya düzeni, Alman saldırganlığı ile yıkıldığından, işe Almanların cezalandırılması ile başlanır. Versay anlaşması ile Almanya’ya dayatılan -toprak kayıpları ve savaş tazminatı başta olmak- üzere bir dizi yaptırım olur. Almanya olabildiğince güçsüzleştirilir. Fransızlar’ın, Almanlar’ın kendilerine üçüncü kez saldırması korkusu -Ren’in silahsızlandırılması ile giderilir. İngilizler, Almanlara yapılanlardan rahatsızdır, bunun gerisinde Fransa’nın Avrupa’da güçlenmesi korkusu yatar. İtalya, savaşın galiplerindendir ama istediklerini alamamıştır. Versay’ın Almanlarda yarattığına benzer bir düş kırıklığı İtalyanlar’da da vardır.
∗∗∗
I. Dünya Savaşı’nın ürünü Sovyetler Birliği ise -zorlu bir iç savaş sonrası- bu uluslararası ortamda "devrim ihraç etmek" (dünya devrimi) fikrinden, "ulusal güvenliği sağlamak" tezine geçmek zorunda kalır. Bu yeni devlet de -başta komşular- bir dizi devletle barış anlaşmaları yapar. E. H. Carr, bu dönem bir kısım liberalin gözünde "güç" siyasetinin adeta hakaretamiz bir kavrama dönüştüğünü söyler. Locarno Anlaşması (1925) ve Kellog-Briand Paktı (1928) sorunların barışçıl yöntemlerle çözümü umudunu besler. İtalya’da Mussolini erkenden 1922’de iktidara gelir. O Roma imparatorluğunu diriltmek istemektedir. Almanya, Versay hükümlerinin değiştirilmesini ve savaş tazminatlarının kaldırılmasını talep etmektedir. Özcesi daha birkaç yıl evvel inşa edilmiş uluslararası düzeni değiştirme isteği, henüz 1920’lerde başlamıştır.
MC’nin ve "barış anlaşmaları"nın bir garantisi (koruma mekanizması) ne yazık ki yoktur. 1929 krizi tüm taşları yerinden oynatır; borçlu ülkeler borçlarını ödeyemez duruma düşer. 1933’te iktidara gelen Naziler, Silahsızlanma Konferansı ve MC’den çekilir. 1935’te yeniden silahlanma ve zorunlu askerlik yasası yürürlüğe girer. Aynı yıl İtalya, Habeşistan’ı işgal eder. Almanlar, 1936’da Ren bölgesini askerileştirir, 1938’de Avusturya’yı, Sudetler ve Çekoslovakya’yı ilhak eder. Mihver kurulur, MC ciddi bir yaptırım uygulayamaz.
I. Dünya Savaşı ile kurulan düzen 20 yıl geçmeden yıkılır, dünya "güç siyaseti"ne döner. Hitler’in yenilgisi ile karakterize olan II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan "yeni" düzen, MC ile kurulan "eski" düzeni andırır. Bu defa sahnede Birleşmiş Milletler (BM) vardır. Almanlar bir kere daha cezalandırılır. Güç siyaseti bu defa BM anlaşması ile (m. 1/1, 2/4) yasaklanır. Ve sahnede Naziler’i yenmiş Avrupa’nın kimi ülkeleri dahil sosyalist devletler (Varşova Paktı) ve karşısında ABD liderliği (NATO) vardır.
∗∗∗
Güç kullanmayı yasaklayan bu yeni düzen, Kore, Macaristan, Çekoslovakya, Vietnam savaş ve işgalleriyle darbe alır. Bu ülkelerde kapışanlar aslında SSCB ve ABD’dir. Ancak bu düzen "uzun Soğuk Savaş" sonucu SSCB’nin içten çözülmesi ve Varşova Paktı’nın dağılmasıyla 1991’de yıkılır. II. Dünya Savaşı ile kurulan bu "yeni düzen"in ömrü, 1. Savaş sonrası kurulandan -bir 20 yıl- uzundur.
Bu defa -yine ABD öncülüğünde- "küreselleşme" ("Yeni Dünya Düzeni") dönemi başlar. Ancak bu düzen, kimilerine göre 11 Eylül’de İkiz Kuleler’in vurulmasıyla, kimilerine göre Irak’ta ABD’nin yenilgisiyle, kimilerine göre ise, batı ve Amerikan çocuğu barbar cihatçıların Suriye’deki mağlubiyetleriyle sona erer. Ruslar’a göre ise, "küreselleşmenin tekeri" Suriye’de durdurulmuş, Ukrayna’da tersine çevrilmiştir (Zavtra, 29/7/2022).
Bu son düzenin ömrü ise, -adeta I. ve II.’nin ortalaması- 30 yıldır. I. ve II. Dünya Savaşı’nın galipleri, kurdukları düzeni kendi elleriyle yıktılar. Bu sonuncusu ise -1991 ile başlayan- "yeni dünya düzen"inin "yeni" bir yıkılışıdır. Şimdi insanlık, -I. ve II.’den temelden farklı- "yepyeni" bir düzeni nasıl kuracağı sorunuyla karşı karşıyadır.
Slovakya başbakanına sıkılan kurşunlara, Zelenski’ye füzeler veren Cameron’a ve batıya nükleer tatbikat kartı gösteren Putin’e ve Reisi’nin düşen helikopterine bakıldığında, bu yeni düzenin pek de hayır getirmeyeceği söylenebilir.