Espresso Lab Şam
“Espresso Lab çok iyi lan,” deyince arkadaşım “Aman abi yapma, duyan olur, onlar AKP’li” dedi. “Hadi ya...” diyerek sustum.
Hikmetinden sual olunmayan yüce Allah’ın zeka dağıtımı konusunda tasarruf tedbirleri uyguladığı bir dönemde doğduğum için jetonu kolay düşen biri değilim. Lafı yedikten sonra düşünmem günlerimi alır ve bir karşılık bulduğumda da konu gündemden çoktan düşmüştür.
Başka yerli kahve zincirleri de var ama hiçbiri Espresso Lab gibi “işin sırrı”nı kavramış görünmüyor. Bunun nedeni arkasındaki sermaye desem, sermayesi olan ama başarılı olamayanlar da var. Sahiplerinin ucu Sütiş ve Saray’a uzanıyor. Aaa dur bakayım, ben 15 yıl önce bu gazetede Emirgan Sütiş diye bir yazı yazmamış mıydım? Trink.
2009’da BirGün’de “Emirgan Sütiş’i anlamadan AKP’yi anlayamazsınız” yazmıştım. Yeme içme sektörüne ucundan dokunduysanız, Sütiş ve Saray gibi işletmelerin muazzam iş modelleri olduğunu hemen kavrarsınız. Onlarca masaya sahip bir işletmede herkesin siparişlerinin bir dakika içinde alınıp, dört dakika içinde masanın donatıldığı, aksamayan bir mekanizma. Böyle bir organizasyonun malzeme alım, üretim, personel ve servis döngüsünü çözen ekip, bir ülke de yönetebilir. Ve eğer muhalefet seçimi kazanmak istiyorsa Emirgan Sütiş’de bir kahvaltı yapmak zorundadır.
Bu yazı yayınlandıktan kısa süre sonra Kılıçdaroğlu CHP’nin başına geçti. 13 yıl boyunca Kılıçdaroğlu’nun Emirgan Sütiş’e gitmesini bekledim, bildiğim kadarıyla hiç gitmedi. Gittiyse de pek umursamamış olmalı.
∗∗∗
İkibinlerin başlarında Migros ve Carrefour tedarik zincirinin ağalarıydılar. Bu marketlerde rafa girmek için üreticiler zarar etmeyi göze alırlardı. Sonra BİM, Şok, A101 geldi ve tüm dengeler değişti. BİM, Şok ve A101’in yanında “eski Türkiye”nin marketleri figüran kaldılar. Üç ucuzluk marketi sadece fiyakalı rakiplerinin pazarını çalmakla yetinmedi, semt pazarlarının cirosunu da yedi. Pazarcı Hüseyin’in 100 liraya faturasız sattığı ürün, BİM’de kdv dahil 50 liraya satılmaya başlandı.
Espresso Lab’i sevmek için illaki AKP’li olmak mı gerekiyor? Mahalle bakkalımızın hangi partiye oy verdiğini biliyor muyuz? Kahve Dünyası veya Starbucks’ın sahipleri hangi partili? Bir film, bir kitap veya bir markayı, onu yaratanlardan bağımsız olarak değerlendirmek mümkün mü ve anlamlı mı? Sevgi bir yana, başarılı örnekleri en azından analiz etmeye çalışmak gerekmez mi?
11 Eylül 2001’den sonra havacılık sektörü çöktü. Piyasanın kurallarını belirleyen dev havayolu şirketleri iflas etti. O an felaket gibi görünen bu durum kartların baştan dağıtılmasını sağladı. Kibirle sürdürülen irrasyonel kuralların yerini data analizine dayanan yeni bir bilet satış sistemi aldı. Dünyada havacılık sektörünün kuralları baştan yazılırken, 2001’den bir yıl sonra AKP iktidara geldi. Global yeni havacılık sistemi AKP’nin kucağına düştü ve THY son sürat uçuşa geçti. Eskiden Indiana Jones setlerini anımsatan içler acısı havaalanları Kuzey Avrupa standartlarına terfi etti. Muhalefetin seçim öncesi “Bu pazar yıkımına başlayacağız” dediği İstanbul Havaalanı, dünyanın en büyük ve en başarılı havaalanlarından biri oldu. Eskiden gelişmiş bir ülkeye indiğimizde havaalanının mimarisi bizi ezer ve “Sen önemsiz bir üçüncü dünya ülkesi vatandaşısın” derdi. Şimdi böyle bir kontrast yok. Geçen ay ilk kez yurtdışına çıkan gençler bizim yaşadığımız eziklik hissini (en azından havaalanında) yaşamadılar. Belki AKP olmasa da havacılık sektörü böyle gelişecekti, belki de asla bu irade gösterilemeyeceği için Indiana Jones’a devam edecektik. Başka birçok konuda böyle ikilemler kurulabilir ama skoru süreç değil sonuç belirler.
∗∗∗
21. Yüzyılın en çok alıntılanan düşünürlerinden Daniel Kahneman basit detaylardan türetilen sarsılmaz kanaatleri anlatır. Emirgan Sütiş, Espresso Lab, üç harfli marketlerin başarısı veya havaalanlarının kalitesi kitlelerde kalıcı kanaatler yaratma potansiyeline sahip. Sekiz kişi bir göz odada yaşayabilir, en zor işlerde çalışabilir, borç içinde olabilirsiniz ama iki yılda bir memlekete giderken havaalanlarında geçirdiğiniz birkaç saat üzerinizde tüm hayatınızdan daha etkili kanaatler oluşturabilir. AKP’yi “Erdoğan” ile açıklamak kolay ama yeterli değil. İşin sırrı detaylardan türeyen kanaatler olabilir mi?
Özgür Özel sözcüklere indirgenecek bir kanaat oluşturdu mu bilmiyorum ama Kılıçdaroğlu ile ilgili sözcük analizlerini biliyorum: Başarı, iş bitirme, çözümcülük, uyum, ekip çalışması, liderlik gibi seçim kararını değiştiren sihirli sözcüklerin biri bile Kılıçdaroğlu analizlerinde üstte çıkmazdı.
İmamoğlu bu açıdan KK’nın tersi. AKP’ye de oy veren geniş bir seçmen kitlesi İmamoğlu’nun iş bitirici, yönetici, çözümcü ve ekip lideri olduğunu düşünüyor. Bu sözcüklere sahip olmak da, onları korumak da çok önemli.
Yeni açılan metro hatları, temiz sokaklar, onca turist ve sığınmacı baskısına rağmen neredeyse sorunsuz ulaşım sistemi, parklardaki detaylar, müthiş restorasyonlar, kenar mahallelerdeki düzenlemeler… Şehir merkezinde cami tuvaletleri bile 10 lira olmuşken, İBB ile 3 liraya tertemiz tuvaletleri kullanmak minik bir detaydan sarsılmaz kanaatler doğurabilir. Öte yandan İstanbul Kart’ın neden her seferinde telefon numaramı sorup, sonra kod sms attığını ve ancak kodu girdikten sonra şifremi kabul ettiğini zerre anlamış değilim. Aynı telefonla zahmetsizce bankacılık işlemleri ve e ticaret yapabilirken, neden vapuru kaçırıyorum? Yıllardır bu küçük detayın çözülememiş olması beni sadece İmamoğlu’nun “iş bitirici” imgesinden uzaklaştırmakla kalmıyor, “Galiba AKP asla yenilemeyecek” gibi bir hissin yarattığı depresyona da sokuyor. Burada yazılınca dalga geçilecek kadar küçük bir detay olabilir ama vatandaşı her Allah’ın günü bu kadar basit bir uygulama hatasına maruz bırakmak Daniel Kahneman’a göre ateşle oynamakla bir.
∗∗∗
AKP’yi doğru analiz etmeden yenmek mümkün mü? 22 yıldır toplumun yarısından onay alan bir partiyi “ona oy verenler ya salak ya da şerefsiz” diyerek anlayabilir miyiz? Dört şeritli otoyollarda aracınızı sürerken, 10 kilometrelik bir tünelden çıkarken veya Espresso Lab’deki kıvırcık saçlı ve pirsingli gülümseyen kızdan kahvenizi alırken “Bir yerlerde hata mı yapıyorum?” dediğiniz oluyor mu?
İddialar doğruysa, AKP’nin önünde bir ülke büyüklüğünde yeni bir oyun sahası var. Acaba Şam’da Espresso Lab açılacak mı? İçeride havalı kızlar ve oğlanlar müzikle ritm tutup kahvelerini içecek mi? Şam Havaalanı’na inen Almanlar kıskançlıktan moraracak mı? Şam Belediye Başkanı muhalif partiden seçim kazanıp iktidarın en güçlü adayı olabilecek mi? Ve Şam Kart, her seferinde telefon numarasını sorup Şamlıları deli edecek mi?