Google Play Store
App Store

Geçen hafta Memleket Tabipliği’nde İstanbul Tabip Odası’nın “Modern Tıbba Saldırmanın
Dayanılmaz Hafifliği ve Tıbbın Şarlatanlarının 10 Ortak Özelliği” başlıklı açıklamayı hatırlatmıştım. Bu hafta da o açıklamadan bir alıntıyla başlayayım.

“Kendilerine uzatılan her mikrofona, yöneltilen her soruya, uzmanlık alanları olup olmadığına bakmaksızın mutlaka verilecek bir cevapları vardır. Bazıları daha da ileri gidip fırsatını yakalamışken derin sosyolojik tahlillerde bulunurlar.”

Açıklamanın tamamına www.istabip.org.tr/site_icerik/2019/ocak/ba_15.01.2019.pdf adresinden ulaşabileceğinizi belirtip yazıya geçeyim.

∗∗

Prof. Oytun Erbaş medyatik bir isim. Belli ki televizyonlarda görünmeyi, çarpıcı açıklamalar yapmayı, kendisinden söz ettirmeyi seviyor. Arada “Bu hükümet olmasaydı ben akademisyen olamazdım.” diyerek AKP’ye selam çakmayı da ihmal etmiyor.

COVID-19 pandemisi sırasında olayı abartıp “Burnunuza tuzlu su çekerseniz hasta olmazsınız.”, “Koronavirüs Türklere bulaşmaz. Salgın Türkiye’ye gelse bile en fazla on, yirmi kişiyi etkiler.” türü “aşırı bilimsel” açıklamalarda bulununca kamuoyundan büyük tepki almış, bir süre ekranlardan uzak kalmıştı.

Geçtiğimiz gün çıktığı programda gene eski günlerdeki performansını sergilemiş. Otizmden obeziteye, kadınların beli açık giyinmesinden gelecekte maymunların konuşacaklarına dair bir dizi konuda fikir serdetmiş.

Sunucu asgari ücrete yüzde otuz zam konusundaki fikrini sorduğunda verdiği cevap tam efsane.

“Kuru fasulye de protein, et de protein. Bunun sonu yok. Elli de verseniz, yüz de verseniz harcar. Onun için her zaman şunu söylüyorum; fakir hayat en sağlıklı hayattır.”

Peki, hakikaten öyle midir, yoksa hazret isminin başındaki “Prof.” unvanına güvenip sallıyor mu?

Beraber bakalım.

∗∗

Önce beslenme meselesi.

Eskiden zenginlerin aşırı beslendikleri, yüksek proteinli ve yüksek kolesterollü yiyecekleri fakirlerden daha çok tükettikleri, bu nedenle de obez oldukları, sonuçta da sağlıklarının bozulduğu yönünde yaygın bir inanç vardı. Geçmiş yüzyıllar için geçerliliği olsa bile günümüzdeki
durum hiç öyle değil.

Bütün araştırmaların gösterdiği gerçek şu ki; bir kişinin gelir düzeyi ne kadar düşükse obez olma ihtimali o kadar yüksektir. Çünkü yoksullar fiyatı görece daha düşük olan enerji yoğun yiyecekleri daha fazla tüketirler.

Üstelik fakirlerin yaşadıkları ekonomik zorluklar ve güvensizlik daha çok stres altında olmalarına yol açar. Bu stres de fakirlerin vücudunun daha az büyüme hormonu üretmesine, vücutlarındaki yağın artmasına ve metabolizmalarının yavaşlamasına yol açar. Sonuç gene obezite ve sağlıksızlıktır.

Fransız sosyolog Pierre Bourdieu’nun gözlemlerine göre Fransa’da işçi sınıfı doyurucu, besleyici ve ucuz gıdaları tercih etmekteydi. Çünkü onlar için fiziksel güç, vücut şeklinden daha önemliydi. Bedensel güç gerektirmeyen işlerde çalışan daha üst sınıflar ise sağlıklı, hafif ve düşük kalorili gıdaları tercih etmekteydiler.

Merak eden varsa lüks semtlerdeki organik pazarlara bakabilir.

∗∗

Gelelim asıl meseleye, sınıf ve sağlık ilişkisine.

Sağlıkta eşitsizlikler üzerine birçok çalışması bulunan İngiliz halk sağlığı uzmanı Prof. Michael Marmot der ki, sosyoekonomik statünün sağlığa olan etkisini anlamak isteyenler ABD’nin başkenti Washington DC’de merkezin güneydoğusunda yer alan yoksul semtlerden Maryland’den şehrin merkezindeki refah seviyesi yüksek olan Montgomery County’e giden metroya binmelidir. Tren yoksul çevreden zengin merkeze doğru hareket ettikten sonraki her kilometre başına ortalama insan ömrü bir, bir buçuk yıl artmakta; neticede ilk duraktan son durağa gelindiğinde ortalama yaşam süresi tam yirmi yıl uzamaktadır!

Sadece bu örnek değil, konuyla ilgili bütün çalışmalar toplumsal sınıfın sağlığın, hastalığın ve uzun ömürlülüğün en güçlü belirleyeni olduğunu göstermektedir.

Sigaradan içkiye, kötü beslenmeden obeziteye sağlıkla ilgili bütün risk faktörleri ve kalp rahatsızlıklarından ruhsal bozukluklara bütün hayati hastalıklar yoksullarda daha yüksektir.

Formül aslında basittir. Toplumsal hiyerarşinin en üstünde bulunanlar toplumun en sağlıklı, en uzun yaşayan kesimidir. Aşağı doğru indikçe ise tablo tersine döner.

Sınıf ve sağlık meselesi aslında üzerinde uzun uzun konuşulacak bir konudur. Zaman zaman tekrar döneceğimi belirtip şimdilik konuya ilgi duyanlar için iki kitap tavsiye edeyim.

Birincisi, yeni baskısı yapıldı mı bilemiyorum, İlker Belek’ten zamanında Sorun Yayınları’ndan çıkan “Sınıf Sağlık Eşitsizlik”.

İkincisi, William C. Cockerham’ın Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan “Sağlığın ve Hastalığın Toplumsal Nedenleri”.

∗∗

Naçizane son bir tavsiyem de efkar-ı umumiyeye olsun.

Siz siz olun, adının başındaki “Prof.” unvanına aldanıp Oytun’a oytunmayın!

Fakirler erken ölür!