Google Play Store
App Store

Faşizmin, tarihi boyunca en belirgin ve en vazgeçemediği karakteri, "abartılı bir asimetrik güç ile, kitleleri baskı altına alma ve sindirme" çabasıdır. Bu da anlaşılabilir bir reflekstir. Çünkü faşist bir odak, kendisinin aslında "güç" değil de, "güçlü görünmek isteyen ve bunu fiili/fiziki biçimde karşı tarafa hissettirmek zorunda olan" zayıf taraf olduğunun bilincindedir.

Bu maksatla, elindeki olanakları en üst mertebeden kullanarak, kan alma can alma pahasına, karşısındaki devasa halk kitlesini bastırmaya, sesini kısmaya, yaygın tabirle "etkisiz hale getirmeye" çalışır.

Kendi güçsüzlüğünün, yani aslında "yanlış ve insanlık dışı, halk düşmanı tarafta bulunduğunun" öylesine farkındadır ki, bunun için en ileri seviyede "asimetri"ye ihtiyacı olduğunu da bilir. Ona göre davranır.

Bir meydanda, bir sokakta, hatta halktan birinin kendi minicik evreninde bile en ufak bir "hoşnutsuzluk" ifade eden sesini kısabilmek için aşırı şiddete başvurması gerektiğini bilir.

Bu, çok anlaılabilir bir psikolojik olgudur. Doğal bir reflekstir. Köşeye sıkışmış zavallı bir kedidir aslında. Nasıl ki kedinin üzerine doğru bir hamle yaptığınızda, karşısındakinin cüsse olarak güç olarak kendisinden ne kadar üstün olduğunu bile bile o güce karşı koyabilmek adına "elinde avucunda ne varsa (kedi örneğinde tırnakları ve kolunu sallama gücü) mukabele etmeye" çalışır. Kimi zaman da başarılı olur ve düşmanını püskürtür.

Faşizmin, şiddetten başka bir sermayesi yoktur.

"İdeoloji" diye böbürlenmeye çalıştığı şey, soldan sağa, yukarıdan aşağıya, çaprazlama, sadece ve sadece şiddettir. Halk tabiriyle "hot-zot"tan başka bir şey bilmez. Kendi peşinden gidenleri bile, muhaliflerin üzerine "toplu veya sinsi bireysel şiddetle" saldırtır.

Trol orduları besler. Kiralık ve benliğini/kişiliğini adeta "devre mülk" misali satılığa çıkarmış sanal askerlerden oluşan bu ordu aracılığıyla, düşmanını (halk) sindirmeye susturmaya uğraşır. O kiralık askerler ki, kendileri de saldırdıkları kitlenin her bir ferdiyle aynı sıkıntılara ve aynı eziyete maruz kalırlar, ideolojik sınıfsal bilinçten yoksun olmaları nedeniyle rejimin eteğinin dibinde "iaşe ve iane ile" beslenmek dönemsel olarak işlerine gelir.

Ama faşizm, esas olarak eline geçirebildiği yerde devletin devasa silahlı gücünden, askeriyle, polisiyle, yargısıyla ve hatta kimi zaman yasadışı paramiliter güçleri ile halkın ezilmesine ve susturulmasına çalışır.

Açlıktan, çaresizlikten, işsizlikten, adaletsizlikten, itilip - kakılmaktan, dışlanmaktan, yabancılaştırılmaktan, insan yerine koyulmamaktan, ötekileştirilmekten ne zaman şikayet etmeye kalksalar, faşizmin "asimetrik şiddet sopası" kafalarına iner.

O kitleden çıkacak en ufak bir "muhalif ses", mesela bir sokak röportajında edilen iki çift laf bile faşist "ezik güç aygıtının" tahammül sınırlarının çok üzerindedir. Ölümüne korkar çünkü faşist, bu sesin "emsal" olmasından, başkalarını yüreklendirip çoğalmasından, büyümesinden.

Bu "emsal"i bastırmanın, faşist açısından yegane ve vazgeçilmez yolu, "ibret" yaratmak üzere uygulanacak asimetrik şiddettir. Kendi koyduğu yasalara bile saygısı yoktur faşizmin. Yasalar, "sesi, sözü" tutuklama gerekçesi saymasa dahi, bu "ibret-i alem için" mantığı bu "anasından doğduğuna pişman etme" içgüdüsü, faşizmi hemen "zindan" siyahını çekmeye sevk eder.

Kendi göstermelik "demokratik platformlarında" bile, bir kürsüde, kendilerine yönelik sert eleştiriler dile getiren bir milletvekilinin üzerine, "ezik zavallı fedailerini" saldırtıp yumruklatır, ardından toplu linçe kalkışır.

Yine bir başka milletvekili, faşist odaklardan kendilerine ve halkın geneline edilen "ağza alınmayacak hakaretlere" üstelik de suç teşkil etmeyen bir sıfatla mukabelede bulunmaya kalktığında, kendi göstermelik "demokratik teamüllerine ve anayasal kurallarına" bile sığmayacak şekilde, "dokunulmazlık zırhını kaldırma" çabasına girişir.

Kendi anayasasını bile ayaklar altına alır, kendi yüksek mahkemesinin kararlarını bile lime lime parçalayıp çöp sepetine atma pahasına, bir başka milletvekilini 800 küsur gün zindanda tutma ayıbına bile imza atmaktan çekinmez.

İlke hiç değişmez.

"Ayıplı bir asimetrik şiddet."

Tek bir amacı vardır:

"Koltuğuna sımsıkı tutunabilmek, halkın tamamına ait kaynakları sonuna kadar kullanarak, aynı halkın üzerinde baskısını devam ettirerek, hayatta kalma süresini uzatabilmek."

Çok şükür ki, bu zehirli ve evrensel virüsün bir antidotu mevcuttur.

Örgütlü mücadele.

Faşistin hedefindeki, balyozunun altında ezmeye çalıştığı herkesin, yani ezici çoğunluğun kol kola vererek "Yettin artık!.." diye bağırabilmesi.

O devasa silahlı ceberut gücü rağmen, o gücü görmezden gelen "Yumoş" heveslerde ve uzlaşmaya, ödün vermeye mütemayil "çapsız muhalefete" rağmen.

Örnekleri tarih boyunca da bugün de sergilenmektedir.

Bugün bir fabrikada, yarın bir tarlada, öteki gün bir perakende zincirinde, başka bir işkolunda, üniversitede, sokakta.

Kol kola girip, faşistin suratına hep birlikte şöyle haykıracak cesareti bulduğun gün bitecek bu ayıplı asimetri...

"Senden korkmuyoruz!

Elinden geleni ardına koyma.

Biz daha çok, daha güçlü ve haklıyız.

Yeniden doğarız ölümlerde!"