Google Play Store
App Store

"Göç bir sorun olmaktan öte güncel, küresel ve dinamik bir gerçeklik ve aşırı sağın yükselişini tetiklemek gibi sorunları getirmesi neredeyse kaçınılmaz. Tam da bu nedenle bir arada yaşamın kurulması için çözüm üretecek en önemli politik aktörler, yerel halk ve göçmenlerin ta kendisi."

Faşizmin mayası Britanya'da tutar mı?
Fotoğraf: Depophotos

Melek KÜÇÜKUZUN/LONDRA

Avrupa'da göçle birlikte demografik ve kültürel yapı değişirken birçok ülke gibi İngiltere de derinleşen sorunlar karşısında çözüm üretmekten uzak sığ ve anlamsız popülist politikalara savrulmaya devam ediyor. Kendisi de Hint asıllı ikinci kuşak bir göçmen olan eski İngiltere Başbakanı Rishi Sunak'ın en çok eleştiri toplayan siyasi projelerinden biri de ülkeye "botla gelen mültecilere karşı" başlattığı mücadeleydi. Bu yıl yaklaşık 14 bin mültecinin Manş Denizi'ni botlarla geçerek İngiltere'ye geldiği belirtiliyor. Sunak'ın tepki toplayan bir başka politikası ise sığınmacıları ülkelerine göndererek göçü azaltmayı hedefleyen Ruanda Planı'nı devreye sokmaktı.

Muhafazakâr Parti bu düzenleme için toplamda 10 milyar sterlin harcamayı planlarken, seçimleri kazanmasının hemen ardından yeni başbakan Keir Starmer yasayı iptal etmişti. Geçen ay İşçi Partisi milletvekili Yvette Cooper ise Ruanda Planı'nın kamu bütçesine 700 milyon sterline mal olduğunu ve nihayetinde sadece 4 sığınmacının “gönüllü” gönderildiğini açıkladı. Ana akım siyasette ve medyada halkın “göçmen kâbusunu” tetikleyerek destek kazanmak için göçmenleri üstten inme kararlarla öylece ülkelerine geri gönderebileceklerini sananlar hiç şüphesiz “rüya” görüyorlar. Bu gerçekçi olmayan politikaların bedeli ise sadece boşa harcanan kamu bütçeleri değil, toplumun farklı kesimleri arasında kök salan ırkçılık, İslamofobi ve göçmen düşmanlığının artması.

GÖÇMENLER HEDEFTE

İngiltere ve Kuzey İrlanda son günlerde ilginç gelişmelere şahit oluyor.

Geçen hafta Southport'ta bir dans kursuna düzenlenen bıçaklı saldırıda üç kız çocuğunun ülkeye “botla gelen Müslüman bir sığınmacı” tarafından öldürüldüğüne dair asılsız bilgilerin dolaşıma sokulmasıyla birlikte, aşırı sağcıların Müslümanları ve göçmenleri hedef alan şiddet eylemleri kısa sürede saman alevi gibi ülkenin yirmiden fazla kentine yayılmıştı. Göçmen ve göçmen asıllı kişiler sözlü ve fiziksel saldırılara maruz kalırken sığınmacıların kaldığı oteller, camiler ve Müslümanlara ait işyerleri aşırı sağcıların hedefi olmuştu. Çarşamba günü ise ırkçıların ülke genelinde 100 farklı noktada göçmen bürolarını ve göçmenlere hizmet veren hukuk firmalarını hedef alacağına dair haberler ve resmi otoritelerden gelen uyarılar üzerine birçok kurum ve işyeri erkenden kapatıldı, çalışanlar evlerine gönderildi ve camiler için yoğun güvenlik önlemleri alındı.

HALKIN BİRLİĞİ SOKAĞI GERİ ALDI

Fakat beklenen olmadı. Polisin “evden çıkmayın” uyarılarına rağmen akşam olurken saldırılacağı söylenen yerleri faşistler değil, binlerce ırkçılık ve faşizm karşıtı insan kuşattı. Londra'nın birçok yerinde ve Britanya'nın pek çok kentinde bir araya gelen binler, faşizme ve ırkçılığa geçit vermeyeceklerini ve aşırı sağcılara karşı göçmenlerle, Müslümanlarla ve ırkçıların hedefi olan herkesle yan yana duracaklarını gösterdiler. Londra, Walthamstow'daki antifaşist eylemde ilginç bir şekilde hiçbir politik partinin görünürlüğü yoktu. Sadece Britanya'da yaşayan hemen her milletten yüzlerce insan vardı. Bir haftadır polisle ırkçılar arasında çıkan çatışma görüntüleri yerine, halkın kendiliğinden bir araya gelerek sokakları geri alması ve göçmenlerle dayanışma içinde olması, faşizmi durdurabilecek en önemli ve en hakiki güç.

EMPERYAL GEÇMİŞİN MİRASI

Göç konusunda Türkiye ve Britanya bağlamı elbette oldukça farklı, fakat ortak meseleler konusunda diğer ülkelerden öğrenilecek çok şey var. Türkiye'de de Kürtçe ve Arapça tabela tartışmaları olduğu için, bilmeyenlere Londra'ya geldiklerinde herhangi bir mahallede yürürken hemen her milletten insana ait ve farklı dillerde isimleri olan yüzlerce dükkân göreceklerini söylemek önemli. Bugün başkent Londra'nın yüzde 37'si göçmen ve göçmen asıllı kişilerden oluşuyor. Resmi verilere göre 2011'de ülke nüfusunun yüzde 80'ini oluşturan İngilizlerin oranı 2021'de yüzde 75'e düşmüş. Hem kamu kurumlarında hem de özel sektörde göçmenlerin ve dezavantajlı grupların sisteme entegre edilmesine yönelik birçok mekanizma var. Çünkü mesele “botla gelen” Müslüman mültecilerden ibaret değil, İngiltere'nin sömürgeci geçmişi nedeniyle de kuşaklardır burada olan göçmen asıllı milyonlarca İngiliz var. Tüm bunlara rağmen “Irkçılığın mayası Britanya'da tutar mı?” sorusunun cevabıysa; evet, tutar.

BİR ARADA YAŞAMIN KURULMASI

Göç bir sorun olmaktan öte güncel, küresel ve dinamik bir gerçeklik; bunun yanında aşırı sağın yükselişini tetiklemek gibi sorunları getirmesi neredeyse kaçınılmaz. Tam da bu nedenle bir arada yaşamın kurulması için çözüm üretecek en önemli politik aktörler, yerel halk ve göçmenlerin ta kendisi. Antifaşizm ve ırkçılıkla mücadele haliyle devletlere ve hükümet politikalarına bırakılamayacak kadar önemli konular. Bu yüzden, toplumsal barışı sağlamanın en etkili yolu halkın ırkçılık karşıtlığını ve çok kültürlülüğü içselleştirmesi için ortak zeminler yaratmak ve bir arada yaşam pratiklerini çoğaltmak.