Fazla merak karanlığı aydınlatır

HALUK KALAFAT

Otur oturduğun yerde”, “Başımıza yeni icatlar çıkartma”, “Azıcık aşım kaygısız başım” gibi özlü sözlerle büyütüldük. İşin kötüsü bu tür “kapatan - küçülten - güdük bırakan” nasihatlerle büyütülen nesiller, kendisine benzeyen yeni nesilleri yetiştirdi. Sonuçta içe doğru çökmekte olan bir toplumsal yapının nedenlerinden biri haline geldi bu işleyiş.

Hayata sarılmayı, araştırmayı, yeniliğe açık olmayı öteleyen; varoluşun tüm hallerini anlamak, kabul etmek gibi hasletlerden geri bırakan bu fakirleşme, bizleri bugünlere getiren mekanizmalardan sadece biri.

Yazının başındaki “sorunlu” deyişlere elimizdeki kitap bağlamında bir yenisini ekleyeyim: “Fazla merak kediyi öldürür” denir.

Bizimki gibi muhafazakâr, şüpheci ve kapalı toplumlarda “merak” çok da teşvik edilen bir şey değil. “Meraklı olsak” tüm bunlar olmazdı demek değil amacım, zaten kolaycı bir çözüm olurdu bu. Lakin “meraklı olmak” teşvik edilseydi etrafımızı kaplayan karanlığı bir nebze olsun aralayabilirdik.

Merak bir tür bilgi açlığı. Bildiğimiz ile bilmek istediklerimiz arasındaki mesafe açıldıkça merak duygumuz artıyor. Yani temelde bilmek ile başlıyor bu döngü. Merak duygusu baskılanan bireyler aslında bilgiden yoksunlaştırılıyor. Bir topluluğun üyeleri ne kadar bilgisizse yönetilmeleri, yönlendirilmeleri, kandırılmaları daha kolay oluyor. Sonuçta karanlık kesifleştikçe kesifleşiyor.

Sevde Tuba Okçu “Meraklı Kuzu”yla öğrenmek, öğrendikçe daha fazlasını istemek, keşfetmek ve keşfettikçe özgürleşmenin; dünyaya açılmanın hikayesini anlatıyor. Yukarıda anlattığım karanlığın içine küçücük bir ışık damlası atmak gibi bir şey bu: Kısacık bir masal.

Küçüklere okuyacağınız bu masalda mesela “Sürüden ayrılanı kurt kapar” sözünün iç kapayıcılığından uzak bir yorum var. Çünkü bizim sevimli “Meraklı Kuzu”muz “Sürüden sürekli ayrılır” mesela. Ayrılır ki sürünün temsil ettiği o sıkıcı tekdüzelikten sıyrılsın. Çünkü görülecek güzel çayırlar, yüzülecek denizler, keşfedilecek yeri yerler vardır.

“Meraklı Kuzu”, Sevde Tuba Okçu’nun çocuk edebiyatında verdiği dördüncü eser. Daha önce “Kayıktaki Çocuk”, “Ponpon Kediye Ne Oldu?” ve “Kartopu Panda” yine Timaş Yayınları’ndan çıkmıştı.

İlk kitabı “Kayıktaki Çocuk” diğer kitaplarından biraz farklı. İlk kitabını Kosta Rika’da Barış Eğitimi üzerine yüksek lisansını yaparken sınıf arkadaşları Japonyalı Maya Mizuno ve Hollandalı Vonne Hemels ile birlikte kaleme almıştı. İnsanlık tarihinin en önemli sorunlarından biri olan savaş ve onun sonuçlarından biri olan mültecilik üzerine bir “kardeşlik” masalıydı. Ardından kaleme aldığı masallarda “öteki olmak”, “farklı olana saygı duyma”, “dostluk”, “yardımlaşma”, “hoşgörü” gibi kavramlar üzerinde duruyor. Aslına bakarsanız ilk kitabı ile başladığı gerçekçi öyküyü, daha sonra panda, kedi ve kuzu gibi kahramanlarının masallarıyla besliyor. Daha iyi bir gelecek, daha iyi bir toplum ve yaşam için yeni nesillere açık fikirli olmanın erdemlerinden bahsediyor.

Küçük Meraklı Kuzu’muz bu yolculuğa sorularla başlıyor: “Balıklar nasıl su içer?”, “Sabah olunca Aydede nereye gider?”, “Çayırlar neden çikolata gibi kokmuyor?”…

Bir çocuğun sorabileceği ve sorması gereken en özgür sorular bunlar? Yanıtlarını bulmaları için büyüklerin de merak etmesi gerekmez mi?