Federasyon seçiminde antidemokratik saldırı
Üniversite rektörünün amacı bilimsel yayınlarla, uluslararası prestijli hakemli dergilerdeki alıntılara neden olacak araştırmaların yapılması için bilimsel alanda yatırım yapıp, hem akademisyenler için hem de öğrenciler için disiplinlerine göre çalışmalara olanak sağlamak olmalıdır. Bu bir hedef değil zorunluluktur.
Bilimin gelişimi, demokratik teamüller üzerinden bağımsız ve özerk bir çalışma ortamının oluşması sayesinde gerçek karşılığını bulur. Bu rektöre göre koşullandırılacak etken değil olmazsa olmaz bir yapıdır.
Rektörün bu değerlere inanan biri olması nedeniyle-şartlar ne olursa olsun başarısız olması mümkün değildir. Ama zor ve meşakkatli bir yoldur. Zaman ve emek ister. Ciddi şekilde şüphe ve kaygı ister.
Bayburt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mutlu Türkmen anlatmaya çalıştığım koşullardaki sıkıntılara rağmen, sanırım vakit bularak Türkiye Üniversite Sporları Federasyon başkanlığına aday olmuş. Tabii ki kendi koşulları içinde ve demokratik kurgu (!) içinde-ki bana göre Bayburt üniversitesinin içinde bulunduğu yetersizlikler nedeniyle-koşulları müsait olmasa bile böyle bir yarışa katılabilir.
Eğitim kaygısı taşıyan bir rektörün idari mekanizma içinde pek işi olmamalı. Yani, taksi fişi parası için imzayla uğraşmamalı. Önceliği; bilimsel araştırmalar içindeki koşulların düzeltilmesi ve sağlıklı bir ortam yaratarak çalışmaların yapılmasına olanak sağlamalıdır.
Rektörlerin dışında, Spor Bilimleri Fakültelerinin dekanları, bölüm başkanları veya spor alanında çalışmış ve uzmanlaşmış liyakat sahibi kişiler, bu tip görevlere talip olmaları durumunda pek yadırganmazlar çünkü işin içindeler zaten.
Tabii ki Mutlu bey de, doğal olarak bu hakkını kullanmak istemiş ve aday olarak da çalışmalara başlamıştır. İlk iş olarak Mutlu bey, tüm rektörleri tek tek arayarak aday formuyla birlikte desteklerini istemiş ki bunlar olabilecek stratejilerdir.
Ama o demokratik kaygıdan kurtularak, yarışı antidemokratik kılan öğeleri kullanma cesareti içinde-ki cesaretin kaynağını da merak ederek-bu işe soyunması, üzerinde durulması gereken asıl sorun.
Çünkü sorun bu noktada başlıyor…
Mutlu beyin rektörlerden başka bir isteği daha olmuş. O da; diğer iki adaydan herhangi birine eğer dekan veya SKS başkanı tarafından aday formu verilmişse, kendisine de tekrar aday formu verilmesi sayesinde diğer adaylardan hangisi desteklenmişse onu mükerrer duruma düşürülmesini istemiş. Bırakın bilimsel kaygıyı, ‘etik’ ve hukuki olarak insanın mahcup olması gerek. Ve aynı talep hala devam etmektedir. Amacı iki adayı da seçime getirmemek.
Bir üniversitenin başarısı ve gelişimi madem bilimsel özerkliğe, yani, bilimin doğasın uygun hukuki, ‘etik’ kurallara ve düşünce serbestliğine sahipse ve üniversitedeki akademisyenlerin herhangi bir müdahale olmaksızın araştırma yapma, düşüncelerini üniversite içinde ve dışında yayma hakkına sahipse, üniversitelerin bu hakka sahip olmaları için, rektörü’ de bağlayan bir takım ilke ve unsurlar bulunması kaçınılmazdır.
İşte federasyon seçiminde de demokratik kurgu, ‘etik’ kurallar ve eşit rekabet koşulları vardır. Bir rektör bir dekan ile veya bir bölüm başkanı ile başkanlık yarışına girecekse, o noktada tüm ön kariyer rumuzları ortadan kalkar ve her aday eşit koşullarda yarışır. Bunu kim olursa olsun hazmetmek zorundadır. Bu konuda sıkıntısı olan yarışa girmez.
Ama, hem yarışa girip hem iki adayı da saf dışı bırakmak için mükerrer kartını kullanan Mutlu bey bu konudaki tutumundan vaz geçmiş değildir. Yani, elindeki olanakları haksız rekabet ortamını sağlamak adına kullanma cesareti içindedir. Tüm ‘etik’ değerler maalesef ayaklar altına almıştır.
Şu gerçeği açıklayınca söylemek istediğim daha iyi anlaşılacaktır. Mutlu bey, adaylığını açıklamadan önce veya açıkladıktan sonra, bazı üniversitelerde dekan ve SKS başkanları diğer iki adaya adaylık formunu göndererek desteklerini çok doğal bir şekilde göstermişlerdir. Ama, mükerrer duruma düşürme dışında, diğer iki adaya destekleyeceklerini belirten dekan ve SKS daire başkanları bu sefer adaylıktan rektörler tarafından alınarak, yerine rektör kendini veya kendi atadığı diğer kişileri-rektör yardımcısı-özel kalem-genel sekreteri delege yaparak başka bir haksız rekabet ortamı daha yaratılmıştır.
Diğer üzücü durum ise, bazı dekan ve SKS daire başkanlarının rektörleriyle karşı karşıya gelmelerine neden olan bu durum yüzünden, istifaya varacak kadar gerginliklerin ve insanların kariyerlerini hatta meslek hayatlarının bitmesine ve fütursuzlukların yaşandığı ortamlara neden olmuştur.
Bu kadar baskı ve hırsın arkasındaki nedenlerin bulunması seçimlerden daha önemli olduğunu düşünüyorum. Neyin projesi yapılıyor?
Bakın, delege listelerinde sanırım 19 rektör var ve bunların 12-13 tanesi dekan veya SKS daire başkanını delegelikten alıp kendilerini delege yapan rektörlerden oluşmaktadır. Olacak iş değil!
Ve YÖK niye bu işin içinde?
Bakan beyin düşüncesini gerçekten merak ediyorum.
Çünkü, bu seçimin sonucunda süreç, seçimin iptaline neden olacak birçok hukuksuzluğu içinde barındırmaktadır.