Google Play Store
App Store

Şöyle bir an durup düşünün; son bir haftayı, bir ayı, bir yılı… Aklınıza gelen güzellikleri yazın bir tarafa, diğer tarafa da  çirkinlikleri. Daha ilk haftanın bilançosunu çıkardığınızda boğulur gibi olacaksınız. Karşınıza bir “felaketler ülkesi” tablosu çıkacak. Dehşete düşeceksiniz!

Yirmi beş canımızı bombaların havaya uçurduğu bir mühimmat deposunda yakıp kavurduk. Şehit!

Artık bu sözcük de yitirmedi mi büyüsünü… Şehit! Kaza. Pakistan’da oluyor bunlar… Böyle söyleyince vahametini yitiriyor sanki gencecik evlatlarımızın yok olup gitmesi.

Dün Kato Dağı’nda 18 “terörist”in öldüğünü “müjde”liyordu bazı manşetler. Beştüşşebap’ta 10 askeri “şehit” edenlerin, “saklandıkları mağarada bulunup imha edildikleri” haberini, ölen 10 askerin acısını unutturacak, o yarayı sağaltacak bir merhem gibi sunuyorlardı bize.

Yoksul halk çocuklarının dağ başlarında, unutulmuş kasabaların sokaklarında süren savaşını, ölmelerini, öldürmelerini “şehit” ve “terörist” sözcükleri arasına sıkıştırıp geçiştiriyoruz yıllardır.

Afyonkarahisar’daki patlamanın çok daha küçüğü yaşandı Güney Kıbrıs’ta; o “kaza” istifalar getirdi, hükümet götürdü. Biz, Afyon’u “şehit” deyip, “kaza” deyip, “Pakistan'da oluyor” deyip geçiştireceğiz. Hiçbir şey olmamış gibi!

Beştüşşebap bir felaketti. Kato Dağı bir felaket. Afyon felaket. Hatay öyle bir felaket ki, Suriye sınırı tüm ülkeyi içine çekecek bir kara delik olmuş…

İktidarın yıllardır anlattığı “reform” hikayelerine karşın demokrasi karnemiz de felaket. Cezaevlerindeki gazetecileri söylemeyeceğim şimdi. Enver Aysever’e konuşan M. A. Birand’a göre askeri dönemlerden de kötüyüz basın ve ifade özgürlüğü açısından: “Ben asker dönemini de yaşadım. Ama şu dönemde herkes çok rahatsız. En kötü dönem bu dönem bile diyebilirim.

Peki, ekonomi tıkırında mı? Artık, Maliye Bakanı bile bunu söyleyemiyor. Bu yıl bütçe hedefi tutmayacak, büyüme hedefi tutmayacak, hedef tutturmak için yeni zamlar gelecek. Gelenler yetmezmiş gibi… Ekonomistler inşaat sektöründeki şişkinliğin mühimmat deposu gibi patlamasıyla büyük bir krizin yaşanacağını söylüyor. Yani, ekonomi de felaket!

Ya eğitim? 4+4+4’ün kaç ettiğini göremeyenler de görecek yakında…

Gündelik hayat felaket… Çözeni yüz yılın devlet adamı yapacak Kürt sorununda durduğumuz nokta felaket, ekonomimiz felaket, demokrasimiz felaket. Haydi, hukuka sığınalım!  

Orada şimdiye kadar saydıklarımızdan çok daha büyük bir felaket yaşandığını Başbakan ifade etti geçen gün: “Yargıya zaten gerekenleri söyledik, yargı da gereğini yapıyor, biz de parlamentoda gereği neyse onu yapacağız.  

Neyin gereği? PKK’lilerle kucaklaşan BDP milletvekillerinin gereği… Geçmişte yapılanı tekrar yapıp, seçilmiş milletvekillerini Meclis’ten uzaklaştırıp, dağa gidin diyeceğiz… Açıkça bunu söyledi Başbakan.

Ama asıl felaket şu ki; “yargıya gerekeni söyleyen bir Başbakan”, kendisine gereken söylenen ve onu yapan bir yargı var ülkede.

Nereden bakarsanız bakın, bir “felaketler ülkesine” benziyor memleket!

Ve 27 Ekim 2013’de bu felaketler ülkesinde bir seçim olacak. Kaç seçimdir oylarını yükselterek bu felaketler ülkesinde iktidar olan parti, yine mi kazanacak?

Bu soruyu sormak ve gereği için çabalamak için geç bile kalındı. Ama artık ortada bir tarih varsa, başta sosyalistler olmak üzere, CHP ve BDP’ye kadar “bir felaketler ülkesi”nde yaşamak istemeyen herkes bu hal ve gidişe dur demek için ne yapılabileceğini konuşmaya başlamalı.

Bu köşede defalarca yazdım ve şimdi iş daha da zor biliyorum; ama “dur” diyebilmek için işbirliği, ittifak, ortak aday, güç birliği, adına ne derseniz deyin, birlikte davranmaktan başka çare yok.

Bir başarı öyküsü yaratmayı 27 Ekim’de de beceremez ve AKP’nin daha yüksek rakımlı tepelerden sürdüreceği “tek adam şovu”nu izlemeye devam edersek, ne olacağını söyleyeyim: Yeni imajı, yeni vitrini ile 2023’de de iktidarda olan bir AKP ve bir felaketler ülkesinde yaşıyor olmaktan şikayet edip duran bizler!