Google Play Store
App Store

“Feminist aktivizm” unsurları özgürce (!) seçen bireye kavram ve analiz seti sunan bir meta. Bu durumda “Kişisel olan politiktir”in eyleminden “Politik olan performatiftir”in repliğine varan süreçte bellek mücadelesi önemli.

Feminizm: kişisel gelişim mi, toplumsal dönüşüm mü? Şimdiki zamanda tahayyülün mümkünlüğü!

Hande GAZEY - Dr.

Günümüz faşizmi, meydan okurcasına çelişkili gösteri diliyle, değer ve inançları kostümler gibi kullanıyor. Mevcut sistemin geçmişsiz ve geleceksiz kıldığı, şimdiki an parçalarında güvensiz bıraktığı karakterine arzusunu hakikatmiş gibi duyma, hayali kendini görebilme/gösterebilme/alkışlayabilme vaadi sunuyor. Elbette bu anlık sahneye bir “düşman öteki” de yerleştiriyor. Huzursuzluğunun, bıkkınlığının ve öfkesinin nesnesini bulamayan ve dile dökemeyen karakter için ikame bir replik, mikro ve makro sahnelerde tekrar ediyor. Gücünü çelişkisinden ve belirsizliğinden alan repliğin sahnesi bu sahteliğin, yalanın ifşasından pek de etkilenmiyor, ama replik sanki kavramları yedikçe büyüyen bir canavar gibi genişliyor.

Dolayısıyla sahneyi repliğin içerisinden yıkmak bu koşullarda mümkün gözükmüyor. Sahneyi alaşağı edecek gücü, sahnenin dışında, hayali değil gerçek kişilerin birbirlerine dokunabileceği, değiştirebileceği, eyleyebileceği bir yer ve biçim ancak mümkün kılabilir.

Oysa, belleği ve bağları yok ederek bakışları mevcut sahneye kilitleyen neoliberalizm bütün sosyal etkileşimleri anlık, geçici, endişeli kılacak ortamın da mimarı yalıtık olduğu kadar yok olan, yok olduğu kadar sahneye muhtaç kalan kişinin döngüsünü ele alalım. Ütopyasız, ilkesiz zamansızlığı ile her alana yayılan bu replikler bireylerin, öbeklerin (değişen şekillerde) bu döngüye dahli söz konusu olabilir-müzmin ötekiler hariç değil. Mevcut sahnenin retoriğinde önemli -bir düşman öteki olarak- feminist hareket yer aldı. “Tehlikeli, ahlaksız, meczup, bozguncu, alıngan, dengesiz, patetik, elitist ve hatta faşist” olarak tabir edilerek... Bunca girişin ardından yazının esas derdi bu karşılaşmanın bir yönü o da politik olanın projeleştirilmesine ilişkin...

Aslında yazının giriş kısmının da özeti niteliğinde, tek cümleyle, arsız ve fütursuzca çelişkilerinden güç alan otorite, farkındalığa, insani ve demokratik hakların hatırlatılmasına ve ifşaya dayanan muhalefet pratiğini paralize etmesi -elbette bu sadece retoriğin gücüyle sınırlanacak bir şey değil yukarıdan aşağı örülen türlü mekanizmaların da baskısı ile... Kolektif bir alternatifin yokluğunda bu tıkanma ve karşı karşıya olunan belirsizlik, güvensizlik ve haksızlık karşısında kendinin en iyi versiyonunu performatif olarak üretme telaşına, bu üretimde “kendi ihtiyaçlarını” tanımayı, “toksisiteden, red flaglerden, manipulasyondan” uzak durmayı öğrenmeyi ve “sınırlarını ve kişisel ilişkilere dair paternlerini” belirlemeyi “feminist bir eylem/tahayyül” olarak sunan kişisel gelişim sektörünün ve söyleminin yayılımına şahitlik ediyoruz. Bu tanımlamaların belirli bir toplumsal sınıfa ait olduğuna dair itirazlar gelebilir, tamam ama TikTok’tan AB projeli STK’lere kadar geniş bir alanda kelimeler muadillerini bulabiliyor. Yine de bunu feminist aktivizm ile ilişkilendiren sınıfsal pozisyonun ne olduğu da önemli. Bireylerin kendilerini, ihtiyaçlarını, zorluklarını, isteklerini tanıyarak sınırlarını ve ilişkilerini belirledikleri projeler olarak yeniden ürettikleri bireysel özgürlük yanılsaması içerisinde başkalarıyla birlikteliği de imkansız kılan bir tekillik söz konusudur. “Feminist aktivizm” bu projedeki unsurları özgürce(!) seçen bireye kavram ve analiz seti sunan bir meta ya da yazının başına referansla repliğin bir besini.

Bu durumda “kişisel olan politiktir”in eyleminden “politik olan performatiftir”in repliğine varan sürece dair bellek çalışması/bellek mücadelesi önemli görünüyor.

Tam da bu sürecin bir parçası olarak 2008-2009 krizi sonrasında -BirGün sayfalarını takip edenler için tanıdık bir tartışma olacağı için- özetle feminist hareketin toplumsal taleplerle kendi taleplerini ortaklaştıran*, “gerçek güçlere” karşı politik ve toplumsal bir hareket olarak yükselme imkânına ve (özellikle pandemi ile birlikte) yeniden üretim süreçleri ile bakım emeğinin neoliberalizmin esas krizi olduğuna işaret ederek eylemini örgütlediğini ve önemli bir tarihsel kavşağa işaret eden bu değerlendirmenin bugündeki etkilerini ve bugündeki imkânlarını değerlendirebiliriz. Böylece, sahnelenmekte olan geçmişsiz bir şimdinin dayattığı performanslara sıkışmadan, kolektif eylemin şimdiki zamanı dolduracak birikiminde feminist mücadelenin toplumsal dönüşüm potansiyelini ve kolektif cevabını geleceğe taşıyabiliriz.

*https://www.birgun.net/makale/ve-tarih-yuruyor-umutsuzluga-kapilirsan-bu-kalabaligi-hatirla-328891

https://www.birgun.net/makale/yeni-bir-toplumsallik-420220

https://www.birgun.net/makale/tahayyul-336625