Ferit Odman: Caz ünlüsüyüm
Caz davulcusu, besteci Ferit Odman, Işıl Işıl Sahne’nin konuğu oldu. Odman, “Ben gerçekten yaptığım işte samimiyim. Bunu da insanlar görüyor. Caz ünlüsüyüm ben. Normal bir ünlülükle hiç alakası yok” dedi.
Işıl Çalışkan
Caz davulcusu denildiğinde akla ilk gelen isimlerden. Deyim yerindeyse adanmışlık onunki. Türkiye’nin caz sahnesindeki en önemli ve öncü isimlerden Ferit Odman’dan söz ediyorum. Davuluna ve caza olan tutkusuyla yurtiçi ve yurtdışında adından söz ettirmeyi başarıyor. Öyle ki müzik dünyasının en prestijli ödülleri olan Grammy Ödülleri’nde aday adaylığı bile var.
Fazıl Say, Kenan Doğulu gibi farklı janrlarda üreten sanatçılarla da projeleri var. Odman, en son caz müziğin önde gelen isimlerinden Kerem Görsev’in Clear Horizon albümünde yer aldı. Odman’la müzik serüveninde bir yolculuğa çıktık.
Caz müzikte davulun rolüyle başlamak isterim. Cazda genellikle demokratik bir ortam oluştuğu söylenir, fakat davul solo performanslarda en çok alkışı alıyor sanki. Ne dersiniz bu yoruma?
Evet, böyle bir şey var gerçekten. Davul, sahnede çok dikkat çeken bir enstrüman. Mesela bu konuda basçılar biraz şanssız. Hatta benim davul öğretmenim Cengiz Baysal’ın bir lafı vardır: "Bas sololar küskünleri barıştırır" der. Bas sololarında insanlar bazen o kadar iç içe girebiliyor ki, konuşmaya bile başlıyorlar. Belki de davul çaldığında bir şey değişiyor, hemen hissediliyor. O kadar büyük hareketler oluyor ki, kan, ter, gözyaşı (Gülüyor). Belki de insanlar o gösteriyi görüp alkışlıyorlar, kim bilir. Ama gerçekten davul soloları, konserlerimizde en çok alkışlanan sololar oluyor.
Davul bana göre müziğin kalbidir. Ben ritmi sağlıyorum, o yüzden müzikteki kalp atışıyım. Bu işin merkezinde olmak çok sevdiğim bir şey. Zamanı bükebilmek, zamana hükmedebilmek gibi. Davulun gerçekten çok güzel bir yanı var, çok büyülü. Bildiğimiz saatin tuttuğu zamanın dışında bir şeyler yapabiliyoruz biz davulcular olarak. Bu da müthiş bir keyif veriyor. Davul, adeta bir oyuncak gibi, keyifle çalınan bir şey.
Davulla geçen 26 yıl. Davul hayatınızda olmasaydı, nasıl bir eksiklik olurdu?
Davulla tamamım ben, öyle söyleyeyim. 11 yaşından itibaren bu işi yapacağımı biliyordum. 13 yaşında kesin karar verdim, “ben müzisyen olacağım” dedim. Gerçekten çok erken karar verebildiğim için şanslıyım. Çünkü pek çok insan 20’li yaşlarının sonlarına geldiğinde, hatta 25 yaşında bile ne yapacağını bilmiyor. Bazı insanlar yaptığı işten kurtulmaya çalışıyor ama alternatifleri de yok. Ne yapacaklarını da bilmiyorlar. Ama sonrasında bütün şanslarımı kendim yarattım. Müzisyen olmak için çok çalışmak gerekiyor. Tabii ki herkes bizim sahnedeki halimizi görüyor ama o stüdyolardaki çalışma saatleri ve orada yaşadığımız zorlukları kimse bilmiyor. Müzisyenlik, çok çalışma ve disiplin gerektiren bir iş.
ZİLİN PARILTISINDAN ETKİLENMİŞTİM
Peki, davulu ilk keşfettiğiniz ânı hatırlıyor musunuz?
Çok küçükken. Zillerin parıltısının beni çok etkilediğini hatırlıyorum. Denizin üstündeki o parıltılar olur ya, onun gibi bir şeydi. Sanki zilin çıkarttığı sesi o ışıklarda görüyorsunuz gibi bir his vardı. Çok küçüklüğümde böyle bir şey hatırlıyorum ama bunun ne zaman olduğunu, nerede olduğunu hatırlamıyorum maalesef. Çok eski çünkü.
Sanatsever bir ailede büyüdünüz o zaman.
Tabii ki. Babamı çok erken kaybettim. 16 yaşındaydım. Ama hep caz dinlenen bir evdi. O Amerika’dan dönerken caz plaklarıyla dönmüş. Evimizde hep caz dinleniyordu. Annem keza sanatın çok içinde bir insan. Bir okulun sanat direktörüydü. O yüzden her şeyin renkli kısmını, güzel ve estetik kısmını gösteren bir ailede büyüdüm. Seçtiğim kararın her zaman arkasında duran bir anne babanın evladı olmak çok büyük şans tabii ki.
Normalde vokalistler daha ön plandadır ve daha çok tanınır ama siz enstrüman çalan biri olarak epey popülersiniz. Bunu nasıl sağladınız?
Ben gerçekten yaptığım işte samimiyim. Tek bir iş yapıyorum, caz davulcusuyum. O işi çok iyi biliyorum. Bunu da insanlar görüyor. Aslında küçük bir kitle, caz ünlüsüyüm ben, öyle diyelim. Normal bir ünlülüklerle hiç alakası yok. Çünkü gerçekten dizilerde oynayan, insanların milyonlarca takipçileri var. Bizim çok küçük bir kitle ama birbirine çok bağlı, kenetli bir kitleden bahsediyoruz.
Kendinizi her koşulda “caz davulcusu” olarak tanımlıyorsunuz. Kenan Doğulu ve Fazıl Say gibi isimlerle çalışırken kendiniz olma çabanızı nasıl tarif edersiniz?
Her müzisyenin tabii ki bir kendisi var. Ama bu kendinizi oluşturmanız uzun yıllar alıyor. Önce kopyalayarak başlıyorsunuz. Ben Max Roach, Art Blakey gibi isimleri kopyalayarak başladım bu işi yapmaya. Ve kendime ait bir sound’u oluşturmaya çalışıyorum. Böyle bir sound var mı diyemem. Onu dinleyenler takdir edebilir veya söyleyebilir. Ben söylemek istemem ama ben samimiyetten yanayım ve çalıştığım insan kim olursa olsun, ben kendim olmayı seçiyorum. Bu çalıştığım insanlar tabii ki o kadar özel müzisyenler ki onlar zaten sizin gerçekten kendiniz olmanızı istiyorlar. Hiçbir şey empoze etmiyorlar müzikte sizin üstünüze. Sezen Aksu’nun bile bir albümünde çalıyorum ben, "Vay" parçasında ben çalarım. O kayıtta bile çok rahat o fırça bagetlerle kendim olmuştum mesela. O yüzden kim olursa olsun o Ferit dokunuşunu oraya iliştirmeye çalışıyorum.
Kenan Doğulu gibi popüler müzik yapan bir isimle de bir araya gelme tecrübesini nasıl anlatırsınız?
Kenan müthiş bir insan. Müzikten çok iyi anlıyor. Babasından gelen mirası da o devam ettiriyor bir şekilde müzikal olarak. Dediğim gibi bize kendimiz olmayı sunan bir müzisyen. Çok iyi anlaşıyoruz, arkadaş olarak da çok eğleniyoruz bu insanlarla. O anlamda çok büyük keyif ve de onun pop parçalarının caz aranjmanlarını çalıyoruz. Şöyle bir komiklik var Kenan bütün parçalarının herkes tarafından bilindiğini düşünüyor tabii Türkiye’de. Ama ben bilmiyorum onun parçalarını. Aslında bu bir avantaj çünkü ben o parçaların pop versiyonlarını hiç bilmeden caz versiyonlarını çaldım. O yüzden o referans olmadan, bir şeyden etkilenmeden bunu yapmak daha yaratıcı olmanızı sağlıyor diye düşünüyorum. “Bunu da mı bilmiyorsun? Şu parçayı da mı bilmiyorsun oğlum?" falan diyor Kenan. Ben sadece caz dinliyorum ve birazcık klasik müzik olabilir ama yüzde 95’i benim hayatımın caz dinlemek. Çok ciddi bir fokus içindeyim ve diğer janrlarda çok yokum. Özellikle Türkiye’den çıkmış kimi dinliyorsun diye sorsanız bende yok. O yüzden onu çok şaşırttı bu.
Ülkemizde dayanışma anlamında müzisyenlerde büyük bir eksiklik söz konusu. Bunun sonuçlarını pandemide gördük ne yazık ki. Ama caz müzisyenleri için böyle bir durum söz konusu değil. Onlar hep birlik. Bu cazın felsefesiyle ne kadar ilgili?
30-40 kişiyiz o yüzden (Gülüyor). Küçük bir grubuz biz, bence bununla alakalı. Atıyorum benim grubumda çalan bir basçının grubunda da ben çalıyorum davulcu olarak yani o kadar az kişiyiz ki zaten kombinasyonlar birbiriyle çok çakışıyor caz müzisyenleri olarak. Küçük bir grup olduğumuz için birbirimizi tutuyoruz. Pandemide müzisyenlerin birbiriyle dayanışmadığını gördük ama daha önemlisi üst taraftan bize hiç kimsenin sahip çıkmaması ve destek vermemesini de çok acı bir şekilde gördük. Biz böyle şey gibi gözüküyoruz “eğlencelik” bunlar. Bir şey olduğu zaman ilk kapıdan atılan biz oluyoruz. Türkiye’de bunu çok yaşıyoruz. Herhangi bir yas ilan edildiği zaman işinden ilk olan müzisyenler ve müzik sektöründe çalışanlar. Buna kameraman, ışıkçı, sesçi, rodi herkes dahil bir anda o kadar insanın işini çat diye kesebiliyorsunuz mesela ve biz bu işi yapıyoruz. Yani ben her gün bankaya 08.00’de gidip 17.00’de dönmüyorum eve. Ben de bu işi yapıyorum, bundan para kazanıyorum. Bunu hâlâ anlayamadı insanlar.