Geçen yıl Uçan Süpürge sezonu geldiğinde bu başlıkla bir yazı yazmışım. O kadar sevdiğim bir davettir ki, dayanamadım, bu yıl gene onu seçtim. Oysa ki hazırda “Uç, Uç Süpürgem Uç” ve “Uçtuk, Hiç Durmadan Uçtuk gibi” festivalin ve vakfın onları sevenlerle, izleyicileriyle bütünleşmesini hatırlatan ve her türlü zorluğa karşı yola devam etmelerinin güzellemesi olan başlıklar da vardı. Öte yandan, festival da hep güzeldir.

Hastalığa, ameliyata aldırmam. Ne var ki bu yüzden gitmek istediğim yerlere gidemiyorsam (ki genellikle tek tek konserler, film gösterimleri ya da festivaller oluyor), hakikaten çok üzülüyorum. Geçen yıl, “Uçan Süpürge 24’üncü yılına erişti diye sevinmişim. Çeyrek yüzyıla bir yıl kalmış nereden baksanız… 2022 ise işte o beklenen 25. Yıl! Azize ile Halime’ye mutlaka gelirim diye söz vermiştim. Ne de olsa, kurucu ablalardan sayılırız. Bana ilk ödülümü veren de Uçan Süpürge’dir. Emek ödülünü Jeyan Hanımla (Mahfi Tözüm) paylaşmıştık. Hatta ödül töreninden hemen sonra çekilmiş iki fotoğraf bile buldum. Oysa fotoğraf kaybetmekte, yanlışlıkla silmekte üstüme yoktur.

Azize Tan, malum, İstanbul Film Festivali’nin, Ayvalık Film Festivali’nin direktörü olarak aşinamız. Halime Güner ise bu festivali başlatan, bugüne kadar getiren, hepimizi bir araya toplayan kişidir. Geçen yıl telefonda eskileri anmışız. Unutmak ne mümkün! Bir aile festivaliydi sanki. Yerlisi-yabancısıyla, konuk yönetmenlerle arkadaş olmuştuk. Festival arkadaşlarını, organizasyona el verenleri andık. Ve her yıl çıkan çeşit çeşit zorluğu da. Uçan Süpürge’nin bugüne kadar gelmiş olması bile gücümüzü, yaratıcılığımızı kanıtlıyor.

İzninizle, önceki yazımdan iki paragraf nakledeyim:

“Biz ise dostları, eski festivallerle filmleri yâdediyoruz. Sadece festivallerde kapısından girebildiğimiz Sheraton’ı (eski halini pek severdim), Tunalı Hilmi’yi, Kuğulu Park’ı, kıymetli kafelerimizi, ama ille de Kızılırmak Sineması’nı anıyor, acı-tatlı hatıraları… Hani ben her zamanki gibi davetiyelerimi unutmuş, kapıdaki çocukları ikna edemeyince (aksi gibi tanıdığım kimse de yoktu), “Ben Sevna’nın teyzesinin kızıyım,” diye korkutup içeri girmiştim.

“Ankara benim için çeşitli film festivallerinden (Ankara Film Festivali, Uçan Süpürge, Gezici Festival), oralarda edinilen ahbablardan, sık sık konuk ya da görevli olanlardan (Oktay’la başlayan altyazı muhabbetleri, o sıralarda Ankara’da olan Uğur Yüksel, sinemaya gönül vermişlere senaryo ve yönetmenlik konusunda el veren Işıl Özgentürk), bize nefis yemekler pişiren ve nasihat eden Müzeyyen, elbette Güzel Cadı Aydan ve evlâd-ı manevimiz Ürün kızımız, biraz da bizler… Bir yıl Sevna Somuncuoğlu sorumlu olmuştu festivalden. Işıl’ı, Şükran Yücel’i (o da kıdemli festivalcidir) ve beni görünce arka odaya doğru “F Klavye bulun!” diye bağırmıştı. “Eski kadınlar geldi!”

Bu yıl 25’incisi düzenlenen Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali açılışını yaptı. Törene katılan kadın sinemacılar, Gezi Davası’nda 18 yıl hapis cezasına çarptırılarak tutuklanan yapımcı Çiğdem Mater’e selam gönderdi.

Festival, 26 Mayıs-5 Haziran arasında Büyülü Fener Kızılay Sineması ve Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde düzenleniyor. Kadın yönetmenlerin imzalarını taşıyan 60’ı aşkın film, 105 seansta izleyiciyle buluşuyor.

Azize’den, Sevna’dan söz ettik. Festivalin bu yılki direktörü de Nil Kural. Birçok yönetmenin Uçan Süpürge sayesinde izleyicilere ulaştığını söyleyen Kural, Duvar Gazetesi için Ezgi Sivrikaya ile yaptığı söyleşide, “Festival tarihinde ilk filmlerini Uçan Süpürge’de göstermiş, şimdi tanıdığımız birçok yönetmen var” diyor. “Festival, 25 yıldır kadın sinemacıların üstüne eğildikleri konuları, sinema diline yaklaşımlarını izleyiciyle buluşturarak bu alanda güçlü bir miras yarattı.”

Zaten bu yılki tema da “Kadınların Mirası”. Nil Kural bu temanın nasıl seçildiğini de şöyle anlatıyor: “Hem sinemanın hem kadın hareketinin hem de kadınların sinemasının geçmişi, bugünü ve geleceğine kafa yormak istedik. Kadınların mirasını, inşa halinde, bir devamlılığı olan ve içerisinde umut ve mücadele gücü barındıran bir tema olarak görüyoruz.”

Evet, biz de öyle görüyoruz. Öyleyse festivalin mimarı Halime Güner’i ve yıllar içinde bu değerli yükü taşımada ona omuz vermiş herkesi kutlarız. Bir de diyoruz, acaba her yıl bir Genç Cadı seçildiği gibi bir de Eski Kadın seçilebilir mi?